"Ya şimdi ne olacak? Yani bana av getirdi sonuçta."
Tao uyandığından beri ninesinin peşinde dolanıyor ve sürekli soru soruyordu. Yaşlı kadın elindeki tabakları düşürmemeye çalışarak taodan kurtulmaya çalışıyor ve kahvaltıyı hazırlıyordu.
"Beni dinliyor musun sen nine!"
Yaşlı kadın bardaklara çayı doldurduktan sonra taoya döndü ve onun yanaklarını sıkarak gülümsedi.
"Dinliyorum kuzum dinlemez miyim hiç?"
"Tamam o zaman ne olacak şimdi."
Yaşlı kadın hevesle bakan taodan gözlerini çekerek balkonda gazetesini okuyan oğlu yifana dikti.
"Yifan hyunguna sormaya ne dersin?"
Adının geçmesi ile başını gazeteden kaldırdı ve topu birden kendine atan annesine baktı hayretle daha sonra tao koşturarak balkona girmiş ve hyungunun yanına oturarak ona sokulmuştu. Burnunu omzuna sürterek şirinlik yaparken yifan saçlarını sevmişti.
"Sorun ne tao söyle bakalım."
"Hyung! Biliyorsun ki bana dün kaplan getirdiler." Hava atarcasına söylediğinde yifan gülmüştü ve kaşlarını çatarak devam etmesini bekledi.
"Yani şimdi bütün omegalarla alfalar düğün tarihi belirliyor dün eşlerini seçtiler sonuçta yani demem o ki benimki neden gelmedi."
Yifan taonun yanağını parmağıyla dürtüp güldü.
"Sen o kurdun kim olduğunu biliyor musun?"
Tao başını iki yana salladığında yifan omuz silkti ve tekrar gazetesine döndü.
"Yapacak bir şey yok o zaman."
Tao sitem ederek hyungunun koluna asıldı ve onu sallamaya başladı.
"Yaa hyung sen bulursun onu sen koskoca asya lideri mükemmel ötesi güçlü mü güçlü yakışıklı mı yakışıklı hyungların bir tanesi Wu Yifansın bulursun."
Yifan gülmemeye çalışıp yüzündeki ciddi ifadeyi korumaya çalıştı. Gazetesini katlayıp balkondaki masaya bıraktı ve ayağa kalktı.
"Bulamam tao meşgul biriyim ben."
"Balkonda gazeteyle keyif çatmak gibi mi mesela?"
"Senin dilin mi uzadı?"
Tartışmaya girecekleri sırada yaşlı kadın onlara seslenmiş ve kahvaltıya çağırmıştı. Yifan taoyu balkonda bırakarak mutfağa geçerken tao umutsuzca hyungunun arkasından bakmıştı ne olurdu sanki bulsaydı onu çok mu zor bir şey istemişti sanki.
Kırılmıştı, çünkü hyungu kırk yılın başı geliyordu ilk defa güzel vakit geçirmişlerdi ama sonunda da kırmıştı taonun küçük ricasını.
Balkondan çıkarak mutfak masasının yanından geçti kendi sandalyesini es geçerek mutfaktan çıktı ve askılıktan ceketi ile botlarını alarak evin kapısını açtı ayakkabılarını giyer giymez kendini dışarı atmıştı.
"Tao! Evladım nereye nineciğim!"
Kapının kapanma sesi ile yaşlı kadın kızgınce oğluna dikti hiçbir şey yokmuş gibi kahvaltı yapan oğlunun kafasına vurmuştu.
"Ah bu ne içindi?!"
"Taoyu neden üzdün?"
Yifan omuz silkerek kahvaltıya devam etti ama annesinin bir açıklama beklediğini biliyordu.
"Ne yapmam gerek? Seni ben kurtardım o benim mi diyeyim? Sonra ne olacak? o daha çocuk anne üstelik bir insan kaldıramaz benim sorumluluğumu."
Yaşlı kadın duydukları ile kınayarak oğluna baktı.
"Taoya sanki git dünyayı yönet mi diyeceksin?"
"Ondan bahsetmediğimi biliyorsun, ağır geçiyor kızgınlığım bende isterim mührüme dokunmayı ama zarar vermek istemiyorum onun yerine gidip avlanıyorum işte bu kadar."
Yifan sandalyesini iterek masadan kalktı ve evden çıktı.
.
.
.
"Chanyeol burada mı?"
Tao baekhyunun omzundan içeriye göz atarken chanyeolu görmüştü. Chanyeol üzerine bir şeyler geçirerek yanlarına geldiğinde baekhyunu belinden kendine çekerek yanağını öpmüştü.
Tao onları imreniyordu.
"Ne oldu tao?"
"Geçen gün bana av getiren kurdu hatırlıyorsun değil mi? Hatta onu tanıyorsun."
Chanyeol başıyla onu onayladığında taonun gözleri parıldamıştı.
"Kim o adı ne?"
"Üzgünüm ama bunu söylemeye iznim yok tao.."
"Burda ne işin var?"
Arkadan gelen ses ile hepsi sese dönmüştü. Yifan hızlı adımlarla yanlarına geldiğinde chanyeol ile kısa bir göz teması kurmuş daha sonra taoya bakmıştı.
"Senin yapamadığını yapıyorum işte onu bulmaya çalışıyorum chanyeol onu biliyor ama bana söylemiyor."
Tao gözlerini sinirle chanyeole diktiğinde chanyeol eli ile ağzına fermuar yapmış ve baekhyunu eve sokarak kapıyı yüzlerine kapatmıştı.
"Bu konuyu daha fazla kurcalama."
Tao sakince başını kaldırıp hyunguna baktı. Gözlerine odaklanarak anlamsız bir bakış ile ona bakmayı sürdürdü.
"Neden böylesin? Yardım etmiyorsan yoluma taş koyma bari."
Tao yifanın yanından geçerek köy meydanına ilerlerken yifanın sesi ile yerinde dikilmişti.
"Onu aramaya devam edersen beni unut zitao."
Şaşkınca arkasına döndü ve hyunguna baktı. Sadece mutlu olmak istiyordu daha adını bile bilmediği kurdun o kehribar gözlerine aşık olmuşken sadece onu bulup mutlu olmak istiyordu ama çok sevgili hyungu ona karşı çıkıyordu.
"O halde neden şenliğe katılmama izin verdin!"
"Kafan dağılsın diye."
Yifan taonun yanına gelip ellerini cebine soktu ve başını eğerek başı eğik olan taonun yüzüne bakmaya çalıştı.
"Onu arayacağım hyung...ben onu seviyorum."
Yifan nefesini seslice dışarı verdiğinde sakince başını salladı.
"Peki, bul o zaman."
Arkasını dönüp bir kaç adım attı ve tekrar durup taoya baktı.
"Bulmaman senin için daha iyi, henüz küçüksün zitao kurtları kaldıramazsın."
Yoluna devam ederek uzaklaşırken tao hyungunun dediklerini düşünmeye başladı evet omegalar kadar soylu veya içgüdü sahibi değildi zihni alfaya itaat etmek ile yükümlü de değildi o başına buyruktu ama omegalar alfaların bir dediğini iki etmezdi.
Bu durum onu zorlayabilirdi ama bunları düşünmesi için daha vakit vardı önemli olan onu bulabilmek.
.
.
.
"Neden?"
Omega kızlar kararsızca birbirlerine bakıp sessiz kalmaya devam ettikçe tao sinirlendiğini hissediyordu. Kızların saçını eline dolayıp yerden yere çarpmak istiyordu lakin kızların kurda dönüşmesiyle işi biterdi bu yüzden ilişmemeliydi.
"Lütfen söyler misiniz? Hepiniz o gün gördünüz diğerlerinden daha büyük bir kurt geldi o kim ismi ne?"
"Bak tao seni severim ama bunu söylemek bize düşmüyor yani inan ki yardımcı olmayı çok isterim ama kendimi riske atamam, beni anlıyorsun değil mi şekerim?"
Tao umutsuzca başını sallayıp onlardan uzaklaştı. Gün içerisinde konuştuğu 6. Omegaydı ve hepsi hemen hemen aynı cevabı vermişti ve baş alfaya sorması gerektiğini söylemişlerdi. Sanki hepsi organize olmuş da kim olduğunu saklıyor gibiydi. Yerdeki taşa ayağını vura vura giderken çarptığı beden ile duraksadı. Sürüdeki en güzel ama bir o kadar da gerizekalı olan kendini beğenmiş omega lisa yüzündeki alaycı sırıtışı ile yanındaki arkadaşlarına taoyu göstermişti.
"Ah küçük tao... önüne bakmayı öğrenmelisin tatlım."
"Çekil git önümden lisa."
Tao yan tarafa ilerleyip gidecekken omeganın da yana ilerleyip karşısında dikilmesi yüzünden sinirlenmişti. Ellerini beline yaslayıp çirkefleşmeye hazır bir vaziyette durdu.
"Duydum ki sana av getiren kurdu arıyormuşsun...arama boşuna ona layık değilsin."
"Kim olduğunu biliyor musun?"
Lisa bilmişce başını salladı.
"Bilmeyen mi var onu? Ah bi öğrensen yaşayacağın hayal kırıklığını bizzat görmek isterim."
"LİSA."
Gür ses köy meydanında yankılanırken hepsi beraber sesin yönüne döndüler. Gözlerinden ateş fışkıran hyungu kendilerine gelirken lisa ve arkadaşları telaşla uzaklaşmak için yürümeye başlamışlardı.
"Gel buraya kaçma."
Yifan lisanın üzerine doğru yürümeye başlarken tao araya girmiş ve yifanı göğsünden ittirmeye çalışmıştı ama lanet ki çok ağırdı. Lisa ve arkadaşları çoktan tüyerken bu sefer sinirli gözlerin odağı tao olmuştu.
"Niye bırakmıyorsun beni? Seninle nasıl o şekilde konuşabilirler?"
"Konuşsunlar umrumda mı sanki? Lisanın dediklerini kim takıyor sanki tanrı aşkına hyung bu ne öfke!"
Yifan taoyu hızla kendine çekip sarılırken tao ani sarılma ile dengesini kaybetmişti ama hyungunun güçlü kolları sayesinde düşmüyordu.
"Kalbin kırılacak diye sinirlendim."
"Kalbim sadece sevdiklerimin ihaneti ile kırılır basit bir kızın lafiyla değil."
Yifan gözlerini kapatıp burnunu taonun ensesine sürttü ve varla yok arası bir öpücük kondurdu.
"Bende onu diyorum ya işte kalbin kırılacak."
Tao mayışmış bir şekilde sadece dinlemekle yetindi. Kendisi bir kurt değildi lakin hyungunun kokusu taoyu da etkiliyordu bedenini gevşetiyor ve uykusunu getiriyordu.
"Benimle şehire gelmek ister misin? Gezeriz biraz kafan dağılır."
Tao başını salladığında yifan geri çekildi. Taonun gevşeyen yüz ifadesine gülümsemeden edemedi.
'Bizim olanı al.'
Yifan sertçe yutkunup yanmaya başlayan gözlerini bir kaç kez açıp kapattı. 2 hafta sürecek olan kızışmasına dün itibariyle girmişti ve mührünü istiyordu kurdu.
"Eve git ve hazırlan o zaman."
Zorla bir araya getirdiği kelimelerle cümle kurabilmiş ve hızlı sert adımlarla taodan uzaklaşmıştı.
.
.
.
"Bayadır gelmedik buraya hyung."
Tao büyük AVM'nin kapısından içeri girerken yifan da onun arkasından ilerliyordu.
"Buraya para harcamaya gelmedik unutma... kime diyorum ki?"
Tao çoktan kendini bir mağazaya attığında yifan söylenerek cebinde telefonunu çıkardı. Buraya önemli bir şey için gelmişti. Yıllar boyunca kendisinden önceki alfaların hayalini gerçekleştirmek istiyordu.
Dün gece gelen mesajdaki numaraya geldiğine dair mesaj attı ve mağazaya göz attı. Tao kaybolmuştu reyonlar arasında, telefonuna gelen bildirim ile mesaja girdi ve kısa süre sonra telefonunu pantolonunun cebine sokup mağazaya girdi taoyu güç bela oradan çıkarttığında ellerinde üç poşetleri vardı.
Yürüyen merdivenlerle üst kata çıktıklarında tao pizzacıya girmeye yeltenmişti ama yifan son anda onu tutarak kitapçı tarzı kafeye sürükledi onu.
"Bana ne ısmarlayacaksın hyung?"
Tao gözüne kestirdiği masaya ilerlerken yifan alnını ovaladı ve ayakta dikildi. Oturmaları gereken masa o değildi lakin şu an bununla uğraşamayacaktı. Taoyu es geçerek ilerlerken hyungunun yanına oturmaması ile şaşırmıştı tao.
Yifan tao'nun oturduğu masanın biraz gerisinde oturan sarı saçlı bir adamın yanına oturmuş ve aralarında gergin bir bakışma geçmişti. Tao masadan kalkarak onlara ilerlediğinde çoktan ikisi ayaklanmış ve el sıkışmışlardı.
"Efendim sehun sizi bu gece bekleyecek."
"Siz kimsiniz?"
Tao birden sohbete dahil olarak hyungunun koluna girdiğinde sarışın adam hoş bir gülümseme ile reveransla selamlamıştı taoyu. Doğrulduğunda yifan ile kısa bir göz teması kurmuş ve tekrar taoya dönmüştü.
"Adım kai..."
Gözlerini taonun üzerinde gezdirerek tekrar yifana baktığında yifanın sert yüz ifadesini fark etmişti.
"Sürüde insan mı var?"
"Bu bizim meselemiz bizim sürümüzü ilgilendirir."
Yifan üstüne basa basa vurguladığında kai dehşet verici bir güzellikte gülümsemişti. Tao bu gülüş ile hyunguna tutunmuyor olsa yerlere düşebilirdi.
"O halde bu gece görüşmek umuduyla."
Yanlarından geçip gitmesi ile tao hemen arkasına dönüp onun gidişini seyretti.
"Vay be bu yakışıklı arkadaşından daha önce hiç bahsetmemiştin."
"O arkadaşım değil zitao ve seni alakadar etmeyen şeylere burnunu sokma."
Sinirli ses taoyu ürkütürken yifan çoktan onu bileğinden kavrayıp çıkışa sürüklemeye başlamıştı.
"Akşam bende geliyorum değil mi?"
"Elbette hayır."
Tao mızmızlanarak ayaklarını yere vurduğunda yifan hayretle ona baktı. Annesine istediği oyuncağı aldıramayan yaramaz çocuklar gibi davranıyordu.
"Gelicem işte banane seni takip ederim."
"Senden daha hızlı koşarım."
Tao somurttu. Yifan haklıydı o bir kurttu üstelik baş alfa kurt. Diğer kurtlar onun kadar hızlı koşamıyorken daha kurt bile olmayan insan tao ona elbette yetişemezdi.
"Beni de götür işte ne olacak."
"Bakarız."
Tao sırıtarak hyungunun kendisini sürüklemesine izin verdi.
.
.
.
"Pekâlâ, niye bu kadar yolu yürüyoruz?"
Tao elindeki uzun çubukla otları eşeliyor ve hyungunu takip ediyordu ama tam 2 saattir yürüyorlardı ve dayanacak hali kalmamıştı ayaklarının.
"Çünkü yürümez koşarsam yetişemezsin."
"SIRTINA BİNEBİLİRDİM LANET OLSUN HYUNG."
Yifan omuz silkerek yürümeye devam etti. Bir kaç büyük ağacı geçtiklerinde düz meydanda bulunan büyük ahşap villa gözüküyordu. Koyu yeşil ve kahverengi tonlarında olan bu ev sanki ormanın parçası gibi gözüküyordu.
"Geldik zaten."
Saniyeler bile sürmeyecek hızda üç sarışın genç ağaçlardan atlayarak etraflarını sarmıştı. Aralarında kai'nin de olduğunu gören salak bir gülümseme ile ona el sallamıştı.
"Hoşgeldiniz, efendi sehun içerideler sizi beklemekte."
Kai cümlesini tamamladıktan sonra gözlerini yifandan ayırıp taoya odaklamıştı. Sıcak bir gülümseme ile taoya bir kaç adım atmak üzereydi ki yifan taoyu bileğinden kavrayarak kendine çekmişti. Tao beline dolanan kol ile hyunguna iyice yapışmıştı ve o şekilde büyük eve girmişlerdi.
İçeri girdikleri an sarışın bir rus kadın onlara salona kadar eşlik etmişti. Tao geniş salonu incelemiş ve ardından gergin görünen hyunguna ilerledi. Onun elini kavrayarak gülümsedi.
"Neyin var? Bu insanlarla ne işimiz var?"
Yifan her an saldırmaya hazır duran kurdunu sakinleştirmeye çalışırken mührünün gülüşü ile kurdu çoktan inine dönmüştü bile.
"Onlar insan değil çiçeğim. Ölümsüz onlar."
Taonun şaşkınlıktan gözleri kocaman açılırken aklına ninesinin anlattığı masallar gelmişti. Ölümsüzler kurtlar kadar hızlı koşup güçlü varlıklardı ve en önemlisi de kan ile besleniyor oluşlarıydı.
"Siktir, hyung burda ne halt yiyoruz o halde? Ben insanım farkında mısın sen?"
Yifan, taoyu kolları arasına alarak sıkıca sarıldı ve şakaklarını öptü.
"Korkma ben varken senin saçının teline zarar gelmez."
Adım sesleri ile ikisinin de başı merdivenlere dönerken diğer herkes gibi sarışın olan ama daha sert yüz ifadesi olan adama bakmışlardı. Sivri çenesi ve geniş omuzlarıyla özgüven dolu adımlar atıyordu. Elini tuttuğu bir genç ile birlikte merdivenlerden inip kendilerine doğru gelirlerken tao nefesini tutmuştu.
Yanındaki sarışın adamın tam zıttı olarak daha minyon karamel renkte saçları ve beyaz teninde hafif pembelikleri olan bir gençti. Tao ile karşı karşıya geldiklerinde gözlerini bir dakika bile ayırmadan bakışmışlardı ve aynı anda ikisi de tuttukları eli bırakarak birbirlerine koşmuşlardı. Ani sarılış ile yifan ve odadaki diğer adam öyle durup onlara bakmıştı.
"L-lu... aman tanrım yaşıyorsun."
Odayı ağlama sesleri doldururken yifan olanların farkına varıyordu. Taoyu o gün kurtardığında arabadaki diğer çocuğu kurtarmak için artık çok geçti ve araba büyük bir patlamayla alev almıştı.
Tao, luhanın kollarından çekilmesi ile kaşlarını çatmıştı. Sarışın adam ağlayan luhanı omuzlarından tutarak kendisine çekmişti. Tao, luhana ilerleyecekken önünde duran hyungu yüzünden gidememişti.
"Onun tarafı belli luhan."
Sarışın adam ve abisi luhan bir şeyler konuşurken tao dolu gözleriyle yifana bakıyordu. Yifan taonun gözlerini silerek sarıldı ve sırtını okşadı.
"Evet anlaşmaya geçebiliriz yifan..."
"Aynı topraklar üzerinde yaşıyoruz ve bu bölgede avlanmanızı istemiyorum."
Tao ve luhan konuşulanları umursamadan sadece birbirlerine bakarken ikili konuşmaya devam ediyordu.
"Bu pek mümkün değil, dediğin gibi aynı topraklarda yaşıyoruz. Siz avlanabilirken biz neden avlanamayız?"
Sarışın adam yüzündeki pişkin sırıtışı ile sorunca ortamda oluşan gerilim ile luhan ve tao birbirlerine bakmayı kesmişti. Tao, yifanın sıkmaktan damarları belirginleşen yumruğunu kavrayarak sıkı yumruğu açmaya çalıştı lakin başarılı olamıyordu. Yifan hyungunun teninden yükselen buharı görebiliyordu.
Yifan sinirden gerilen bedeninde hissettiği yumuşak dokunuş ile irkilirken hızla elini taodan kurtardı. Buraya anlaşma yapmak için gelmişti ama karşısındaki pişkin adamın zihnindekiler hiç de anlaşma yanlısı şeyler değildi. Hatta büyük bir tuzağa düştüklerini daha yeni anlıyordu yifan. Geniş salonun içini dolduran ölümsüzler ile yifan gözlerini doğrudan taoya yöneltti.
O burdayken dönüşemezdi.
"Seni zeki zannederdim Wufan."
Sarışın genç keyifli gülüşü ile luhanı biraz daha yakınına çekmiş ve belini okşamıştı.
"Abime dokunma seni pislik."
Tao ani bir hareketle üstlerine atılırken yifan onu tutmuş ve geriye savurmuştu. Kendini kontrol edemiyordu çünkü bedeni dönüşmek için yanıyordu. Tao sırtını büyük bir dolaba çarparak yere düşerken ağzından sesli bir inleme dökülmüştü aynı anda ona ilerlemekte olan luhanı sarışın adam kolundan sertçe kavramış ve geri çekmişti.
Yifan kısa bir süre yerdeki tao ile gözleri kesişirken vücudunun değiştiğini hissediyordu tüm kemikleri kırılmışcasına yeni bir iskelet oluşurken kısa sürede görünüşü de değişmişti. Çevrelerindeki ölümsüzler bir kaç adım gerilerken baş alfa git gide büyüyor ve daha da güçlü bir görünüme bürünüyordu.
"H-hyung..?"
'Fraise...'
Tao zor açık tuttuğu gözlerini son kez karşısında ilk defa kurda dönüşen yifanın üzerine tuttu ve daha sonrasında salonun içinde kopan çığlık eşliğinde gözlerini karanlığa kapattı. Salonun duvarları ölümsüzlerin kanları ile boyanırken baş alfa önüne çıkanı acımadan yok ediyor ve asıl düşmanına ulaşmaya adımlıyordu...
.
.
.
"Bana gel fraise..."
Tao kadifemsi sese ilerleyerek kendini kucaklayan güçlü bedenin boynuna doladı kollarını. Kendine sarılan bedenden yükselen yoğun aura ve baskınlık kokusu ciğerlerini dolduruyordu taonun, kendisi omega olmasa bile itaat etmeye zorlayan bir kokuydu.
Taoyu bir bebek gibi kucaklamış ve masmavi gökyüzü altındaki gür ağaçlarla dolu ormanın derinliklerine ilerlemişti.
"Burada ne yapacağız?"
Tao, ağaçların arasındaki tıpkı bir gökyüzünü andıran göle bakarken konuştu daha sonra iyice göle yaklaşmış ve sudaki yansımalarına bakmışlardı.
"Seni burada yiyeceğim fraise."
"Nine..."
"Burdayım tatlım."
Tao terler içerisinde uyanırken kısa bir süre gözlerini odada gezdirdi. Ninesi hemen yanında oturuyordu, daha sonra kapının kenarına yaslanmış yifan hyungunu gördü. Ani bir hareketle üzerindeki pikeyi kafasına çekmişti, sadece gözleri görünecek kadar bir açıklık bırakıp ordan yifan hyunguna bakmaya devam etti.
"Hava çok sıcak tao niye onu çektin hayatım."
Ninesi pikeyi tutarak indirmeye çalışınca tao pikeye daha sıkı asılmıştı.
"Böyle daha rahatım..."
Tao tekrar hyunguna baktığında yüzündeki öfkeyi görebilmişti. Bir süre kendisine bakmış ve daha sonra uzun zamandır sıktığı yumruğunu kapıya geçirerek odadan çıkmıştı. Kapının çatlaması ile yatağa iyice gömülen tao pikenin altında küçülerek ninesinin elini tuttu.
"Uyuyacağım."
.
.
.