Betül'ün bu bölumde giyinmiş olduğu elbiseyi medyada bulabilirsiniz.
Keyifli okumalar!!
Seviliyorsuz!!
♤♤
"Pelin, Selin geldi mi?" Merdivenlerin ilk basamağına çıkmış üst kattaki Pelin'e sesleniyordum bir yandan da yüzüme pudra uygularken. Evet, büyük gün gelmişti ve ben açılışı nihayet yapıyordum. "İki dakikaya gelir," diye bağırdı üst kattan. Üzerini değiştiriyordu. Rahat bir nefes verip arkamda kalan koltuğa oturdum ve makyajıma kaldığım yerden devam ettim.
Ayakkabı sesi eşliğinde gelen Pelin'e baktım göz ucuyla. "Ayrıca Selin ne ya," diye çemkirdi. Ellerini beline koymuş hesap sorar şekilde başımda dikiliyor bir ayağını da ritmik şekilde yere vuruyordu. "Ne bileyim ben," fırçama aldığım ten rengi farı göz kapağıma dağıtmaya başladım. "adını ben mi koydum?"
"Esma vardı, onu alsaydın işe." Göz devirdim, yanımıza Ebru haricinde bir eleman daha almıştım dün. Pelin ise dünden beri başımın etini yiyordu. Gerek sözlü, gerek mesajlarıyla sürekli rahatsız etmişti beni. Zaten oldukça stres içeren bir hafta geçirmiştim ve geçirmeye devam ediyordum, yetmez gibi bir de bu başımdaydı. "Kız muhasebe mezunuydu!" Dayanamayıp sesimi yükselttim, irkildi. "Eline daha önce makas dahi almamışdı o kız. Cımbızı bile kuaför haricainde görmediğine eminim hatta."
"Ben onu bunu anlamam, yok mu bu kızın ikinci ismi falan, onu kullanalım. Yoksa ben bulurum ona bir göbek ad." Geri gitmeye niyeti yoktu ve ben, henüz hazır bile değildim. Daha üstümü giyinecektim, saçımı yapacaktım ve yarım saatten kısa bir süre sonra ailem gelecekti. "Aranızda halledin. Takma isim mi buluyorsun ne yapıyorsan yap ama beni rahat bırak," dedim hareketlerimi biraz daha hızlandırarak. "Ayrıca kızın ilk günü, yardımcı ol."
Aynada gordüğüm kadarıyla Selin de gelmişti bu sırada. Pelin gözlerini kısarak baktı kıza, sanki zavallının suçu neydi?
Annemlere çaktırmadan tüm bu organizasyonu yapmak ömrümden ortalama beş yıl götürmüş olmalıydı. Yetmezmiş gibi o malum geceden birkaç gün sonra Doğan abimgil gelmişti ve Devran her an konuşmak için firsat gözetler haldeydi. Bu da bir beş yılın daha gitmesine sebebiyet vermiş olabilirdi.
Çiçek abla annemleri, Gül Fuat ve babamı dolayısı ile Kasım amcayı, Yeliz abla da Doğan abimi bir bahane bulup getireceklerdi. Aileme böyle bir sürprizi annemle aram iyiyken yapmak isterdim, malesef aramız bir haftadır bozuktu. Böyle olması benim tercihimdi, ne zamana kadar sürerdi bunu zaman gösterecekti.
Pelin, kısık ve canını almak isteyen bakışlarla Selin ile konuşurken makyajımın da sonuna gelmiş bulunuyordum. Masayı toparlayıp süreceğim ruju yanıma aldım. Kızlara yukarı kata çıktığımı söyledim. Çok heyecanlıydım. Zaten dükkanın önüne geldiklerinde anında ne olduğunu fark etmiş olacaklardı. Yine de erkenden üzerimi giyinip kapıda durup ilk tepkilerini görmek istiyordum.
Ailemden hemen sonra diğer davetlileri ağırlayacaktım. Arkadaşlarımdan oluşacaktı bu küçük topluluk. Onlara özel ufak bir makyaj çantası bile hazırlamıştım. Fazlaca masraf yaptığımı söyleyebilirdim, değeceğini düşünüp içimi rahatlatıyordum.
Ufak bir kutlama planlamış olmama rağmen muhtemelen bugüne özel bedava tırnak bakımı yaptırıldığını duyan herkes buraya gelecekti.
Eh, benim de tarzım buydu. Müşterileri bu şekilde tutuyordum. İki ayda bir belirli konsept belirleyip bir günlüğüne bu şekilde etkinlikler yaptığım olurdu. Meyvesini yediğim bir döngüden ibaretti.
Üstüme lacivert ağırlıklı paletlerden oluşan renkli mini bir elbise giyinecektim. Gelenlerin neredeyse hepsi hemcinsim olduğu için içim daha da rahatdı. Elbiseden önce saçlarımın ucuna basit dalgalar yapıp bıraktım. Elbiseyi üzerime geçirip dudaklarıma biraz renk verdim, artık hazırdım.
Neredeyse hazırdım.
Arkadaki fermuarın tamamını kapatamamıştım. Odadaki koltuğun üzerine oturup ayakkabılarımı giyerken "Pelin," diye bağırdım. "Bir gelsene, fermuarı çekemedim." Aşaağıdan onay sesi çok geçmeden geldi.
Çok kısa bir süre arkamda kalan kapının aralandığını hissettim. Eğildiğim için sırtımın çok büyük bir bölümü açıktaydı büyük ihtimalle. Kapı kapandı, parkede yankılanan birkaç adım Pelin'in yanıma oturup dudaklarını sırtıma değ-
Bir dakika!
Omzumun uzerinden irkilerek arkaya baktım. "Devran," dedim şaşkınlık içerisinde. "Geldin mi?" Belki de biz Türklerin sorduğu en saçma soru buydu, aynı zamanda vazgeçmesi de bir o kadar zordu.
Tepkim hoşuna gitmiş gibiydi ama gitmemiş de olabilirdi.
Arkasına yansılanırken kararmış bakışlarının büyük çoğunluğu çıplak sırtımdaydı. "Geldim yavrum," dedi elinin tersiyle omuzlarımı okşarken. Eli aşağılara doğru kayarken yutkunduk ikimiz de. "Gelmiyeceksin sanıyordum?" İki gün önce işlerinin fazla yoğun olmasından kaynaklı olarak en azından bir süreliğine evinde tekrar kalması konusunda ikna etmiştim onu. Aksi halde mor göz altlarına sahip oluyor, uykusuzluk kaynaklı baş ağrıları çekiyordu. "Çok durmayacağım zaten. Bu gece ve büyük ihtimal yarın da buralarda olmayacağım. O yüzden erkenden gelip seni görmek istedim."
Şu anda dahi sesinden yorgun olduğunu anlamak mümkündü. İnceliği karşısında gülümsedim. Fermuarı yavaşça çekmeye başladı o an. Önüme döndüm. Parmağının kemikli kısmını bilerek sırtıma bastırıyordu. "İyi ki gelmişim," diye fisıldadı kulağıma doğru. "Neden?"
Elimi tutup ayağı kaldırdı beni soruma cevap vermeden. Arkasına yaslanıp bacaklarını araladı biraz. "Dönsene bir," dedi parmağını da havada döndürürken. Bu haline sesli güldüm. Ben dediğini yaparken moda yarışmasındaymış gibi dikkatle inceliyordu elbisemi. "Nur Yerlitaş?"
Anlamayak bakınca yeniden güldüm. "Kuş uçtu mu?" Burada Gül olsaydı kesinlikle kahkaha atardı çünkü kendisi bir zamanlar o malum moda programının fanıydı. Hergün onu izler, bazen not bile alırdı. Oysa eğitim hayatı boyunca zorunda kalmadıkça not tutmazdı. Sonuç olarak evden hiç çıkmadığı için hiçbirini uygulamaz, alışverişe çıkmaya dahi üşenirdi. Elimi havada sallayıp konuştum. "Boşver. Nasıl olmuşum?"
Ayağı kalktı yavaşça. Başını sol omzuna yatırdı baştan ayağı incelerken. "Başımı döndürüyorsun." Kaşlarımı havaya kaldırıp "Hım," diye mırıldandım nazlı bir tavırla kollarımı önümde birleştirip. "Boyuna laf etmeyeceksin yani?" Başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır etmeyeceğim."
"Şaşırtıyorsun beni," diye fısıldarken aramızda bir adımlı mesafe kalana kadar yaklaşıp gömleğindeki hayali kırışıklıkları düzelttim. Alt dudağını dişlerinin arasına alıp başını saladı. "İşim bu."
Dudaklarının dikkatimi dağıtmasına izin vermemeye çalışıyordum bir yandan da. "Güzel iş," dedim biraz şımararak. Buna hakkım olduğunu düşünüyordum. Başını salladı. Gözlerindeki parıltılar kısa bir süre için tüm yorgunluğunu gizlemişti.
Eliyle elbisemin düşen yakasını düzeltirken yeniden ısırdı dudağını. "Sikeyim! Babamı arayıp herkesi oyalamasını istemek, daha sonra uzun uzun seninle ilgilenmek istiyorum," dedi boğuk bir sesle. Gözlerim kocaman açıldı sözlerinin açıklığı karşısında. Utanmasam yapmasını söylerdim! Ne yazık ki ahlaksız bir kız oluyordum onun yanında.
Bir adım geriye gidip "Ee," diye mırıldandın ağzımın içinden. "Aşağı insem iyi olacak çünkü birazdan gelirler." Yanından geçmek üzereydim ama bir adım sola kayarak önümü kesti. Yüz ifadesi az öncesine nazaran daha ciddiydi. Onu kıracak bir hareket de mi bulunmuştum?
O sırada beynimde bir şimşek çakıp ilahi bir ses konuştu. Hayır salak, daha bir hafta önce azmış gibi adama neler yapıp daha sonra bundan rahatsız olmuş gibi kaçmaya çalıştın!
"Kusura bakma," dedi son derece ciddi ve katı bir sesle. "Seninleyken konuşmalarıma sansür çekmekte oldukça zorlanıyorum." Yanaklarım içten içe yanmaya başladı, neyse ki yüzümde bu kızarıklığı bariz bir şekilde örten bir fondöten vardı. "Rahatsız olmuyorum," diye söyledim o an dilimin ucunda olan kelimeleri. Kendime düşünmek için zaman tanımadım çünkü biliyordum ki iki saniye bile yeterdi fikrimi değiştirmeme. Her ne kadar utansam da gözlerimi gozlerine mıhlamıştım. "Sadece," dedim duraksayarak. "Utanıyorum."
Elini yanağıma koyup baş parmağıyla belli belirsiz okşadı. "Biliyorum," diye fısıldadı. "Sabırsız ve dilini tutamayan bir adam oldum kısa bir sürede." Ben de arsızın teki oldum demedim tabii ki.
"Sorun değil. Ben bu adamdan oldukça memnunum." Gözlerindeki yansımamda hayran bakışlarım belli oluyordu. Kemikli yüzüne, tüm kan akışımı hızlandıran sesine ve tüm zefresine harandım. Memnun bir şekilde gülümsedi. Kendine her zaman güvenen, özgüvenli bir adamdı. "Güzel," diyip önümü açıp geçmeme izin verdi.
Yanından sıyrılmadan önce yanağına kısa bir öpücük bıraktım ve onu beklemeden aşağı inmeye başladım. Ardımdan geldiğini ayak seslerinden anlayabiliyordum. Merdivenleri inmeyi bitirdiğimde Selin elinde telefonum ile yanıma gelmeye başladı. "Abla, telefonun çalıyor," dedi utangaç bir sesle.
Normal şartlarda buraya kim gelirse gelsin Pelin gelenin üstünden gerginliği hemen alır, işimi kolaylaştırıdı. Gelen ister müşteri ister kısa süreli de olsa çalışan olsun. Şimdi ise Selin'de işler ters ilerlemişti. Kim bilir cadı, kıza ne tür psikolojik şiddet uygulamıştı da, zavallı kız geldiğinden daha beter gergindi şimdi.
Elimi omzuna koyup içten bir şekilde gülümsedim. "Teşekkür ederim, bu arada makyajına bayıldım," diyip ısrarla çalan telefonu açtım. Yalan da değildi. Kısaca gülümseyip arka tarafa geçti. Bazen birine ufak da olsa bir iltifat etmek karşı tarafta çok iyi sonuçlanabilirdi. "Efendim," diye açtım telefonu. Arayan Çicek ablaydı.
"Şimdi çıkıyoruz, her şey tamam. Herkes beş dakikaya orada olacak." Bu süre işini kendisi ayarlamıştı. Teşekkür edip telefonu kapadıktan sonra son halini ve atıştırmalıkları inceleyen Devran'ın yanına ilerledim. Bildiğiniz mutluluktan sekerek gittim yanına.
"Beş dakikaya buradalar," dedim ellerimi önümde birleştirip otuz iki diş gülümseyerek. Atıştırmalıklardan birini yerken başını salladı. Yandaki meyve sularından birini uzattım hemen. "Ben gide-" sanırım gideceğini söyleyecekti, ta ki ince bir erkek sesi araya girene kadar.
"Hello!" Emre gelmişti, üstelik ona söylediğim saatten bir saat önce gelmişti. "Ah," dedim bozuntuya vermeden elimdeki meyve suyunu Devran'ın önüne bırakıp Emre'ye doğru ilerledim. Islık çalarak inceledi salonu. Sanki ona fotoğraflarını göndermemişim gibi ilk defa görmüş gibi inceliyordu.
Ellerini birbirine bir defa vurdu. "Ay kız ne güzel olmuş, elbisen de kosept ile uyumlu." Coşkulu ve biraz da abartılı çıkıyordu sesi. Devran arkada homurdanıyorken iki tarafı birbirine bağlayan yerin önünde Selin ve Pelin'in bizi izlediğini gördüm. Emre'yi tanımaya ve anlamaya çalışıyorlardı.
Emre koluma biraz sert bir şekilde vurup "Aferin kız," dedi. Dengem biraz bozulsa da kendimi toparlayabildim hemen. "Beğenmene çok sevindim," dedim samimi bir sesle. Kollarını açıp aniden bana sarıldı. Sırtıma birkaç defa pat pat vurup ayrıldı hemen.
Sanırım kürek kemiklerim mideme yapışmıştı.
Öksürdüm. Devran "İlla sürahi mi olmak istiyorsun oğlum sen," diye söylenirken üstünden biraz içtiği meyve suyunu ağzıma dayadı. "Ay, Devran bey de buradaymış." Flash TV oyunculuğunu aratmayacak bir şekilde geriye doğru adımladı. "Siz de mi beleş tırnak bakımını duyup geldiniz."
Kısa bir sessizlik oldu.
İkisi de donmuş bir şekilde birbirlerine bakıyorlardı. İtiraf etmek gerekirse komik duruyorlardı. "Dayak arsızı bir herif varmış, benim de avucum kaşınıyor," dedi buram buram tehdit kokan bir sesle.
Devran son derece düz bir ifadeyle bakarken Emre berbat duran bir gülümsemeyle bakıyor, daha doğrusu yüzündeki yalancı gülümsemeyi sabit tutmaya çalışıyordu.
Pelin'in elini ağzına kapayıp gülmemek için kendini tuttuğunu, Selin'in de öylece durmuş ne oldugunu anlamaya çalıştığını gördüm.
Sürenin iyice daraldığını fark edince Devran'ın koluna girdim. "Hadi, ben seni geçireyim." Çekiştirmeye çalıştım ama bir adım dahi atmadı. "Cık," diye bir ses çıkarıp kolunu çekti. "Gitmiyorum." Ağzımı açtım ama ne diyecektim ki? Birşey demeden geri kapadım.
İşaret ve orta parmağını aralayıp gözlerine goturdü, ardından da Emre'ye dogrulttu. "Gözüm üzerinde."
♤
"Hala inanamıyorum," dedi babam yukarı kattan inerken. Evet, sonunda gelmiş ve görmüşlerdi. "Bize hissettirmeden tüm bunları nasıl yaptın?" Abim elini omzuma atıp kendine çekti beni. "Ne sandın baba," dedi en az babam kadar gururla. Onları bu şekilde gördükce nasıl seviniyordum anlatamam. "Kimin kardeşi sonuçta."
Elimi gülerek karnına vurdum. "Hemen de kendine pay çıkar." Babam bu halimize bakıp gözünün kenarındaki yılların izlerini belli ede ede gülümsedi. Hep birlikte koltuk takımına geçtik. Onlara ikramlıklardan verdim.
Devran dediğini yapmış, gitmemişti. Sürekli telefonda olması sinirlerimi bozsa da bir nevi benim yüzümden burada olduğu için ses çıkaramıyordum. Hem nasıl çıkarabilirdim ki?
Merdivenlerden gelen kahkaha sesleriyle hepimizin gözleri merdivenlere döndü. Emre annemler de dahil olmak üzere tüm hemcinslerimi yukarı kata çıkarmıştı. Giderken "Hadi ev sahibi olarak size yukarı katı gezdireyim," demiş benim çıkmama da izin vermemişti.
"Bu herife uyuz oluyorum," diye homurdandı Doğan abim merdivenlere bakarak. Hepsi durmuş merdivenin korkuluklarına bakıyorlardı. Emre pazarlamacı edasıyla "Merdiven korkuluğu çok önemli," diyerek konuşuyordu.
Doğan abim Yeliz ablanın Emre ile iyi anlaşmasını çekememesi gibi Emre'nin kucağında oğlunun olmasını da çekemiyordu. Emre yanlızca konuşarak herkesin beğenisini toplamıştı. Şeytan tüyü var dedikleri bu olsa gerekti.
Doğan abimin sözlerini duyan Devran bana bakıp başıyla abimi gösterdi. Abimin de Emre'den hoşlanmamış olması hoşuna gitmiş gibiydi. "Değil mi?" Fuat'da Doğan abimden farksız değildi kesinlikle. Abilerim Devran'a birşey demesini isteyerek baktılar. Devran başını sallayarak onayladı abimleri.
"Nesi var çocuğun? Çekemiyorsanız susun," dedi Kasım amca nereden bulduğunu bilmediğim bir el kreminin arkasını yakın gözlüklerini takmış okurken. Babam Kasım amcaya elinin tersini uzatırken konuştu. "Emre çok saygılı ve zeki bir adam, kıskanmayın."
Kasım amca babamın eline kremden biraz sıktıktan sonra kendi eline de sıkıp masanın üzerine koydu kremi. Babamla yan yana oturmuş ellerini kremliyorlardı ve bu oldukça hoş bir görüntüydü.
Fuat çaktırmamaya çalışarak babamların bu hallerini çekti ve masaya uzanıp kremi kendi de kullandı. "Ne güzelmiş kız bu," dedi ellerini koklayarak. Doğan abim ters ters baktı Fuat'a. "Emre'den farkın yok lan senin."
Fuat kendine hakaret etmiş gibi baktı abime. Gözlerini kırpıştırdıktan sonra bacak bacak üstüne atıp saçları varmış ve uzunmuş gibi hayali bir şekilde saçlarını savuruyor gibi yapıp başını aksi yöne çevirdi. "Ne münasebet Doğiş," dedi incelttiği sesiyle. Kahkaha attım.
Babam Fuat'a umutsuz bir vaka gibi baktı. "Kerimcan Durmaz mı izliyorsun lan sen boş zamanlarında?" Doğan abim öne doğru kayıp Fuat'ın görüş açısına girmeye çalıştı. "Sen nereden biliyorsun," dedim gülmelerimin arasından.
Doğan abim duraksayarak omzunun üzerinden bana baktı. Sanki sorulması yasak bir soruyu dile getirmişim gibi bakıyordu. Devran sözlerime karşı burnundan nefes vererek güldü. "Betül," dedi yanına gelen Batuhan'ın omzuna kolunu koyarak. "Abinin gizli sırrını açığa çıkarmaktan hiç mi utanmıyorsun?"
"Aa," diye lafa girdi Batuhan. Konuşmanın başını duymuş olmalıydı. Dayısının kolunun altından çıktı ve Devran'ın dizine ellerini dayayarak diğer tarafta kalmış Fuat ve Doğan abime baktı. Gözlerini kocaman açmıştı, heyecanla parıldıyordu. "Sizde mi izliyorsunuz?"
Babamlar bilmediklerinden düz bir ifadeyle izliyorlardı konuşmaları. "Hayda," diye uzattı Doğan abim arkasına yaslanırken. "İzlemiyorum oğlum ben." Kıkırdayan bana ters ters baktı. Yav he he, dermiş gibi elimi salladım. "Valla yalan yok ben izliyorum."
"Ne izliyorsun Fuat?" Yanımıza gelen Gül'e baktım. Devran'ın yanına oturup Fuat'a cevap bekler şekilde baktı. Yeliz abla da gelince yüzündeki muzip ifadeyle konuşmaya başladı. "Kerimcan Durmaz. Abim de izliyomuş."
Doğan abimin gözleri kocaman açıldı. "Senin haberin var mıydı Yeliz abla?" Yeliz abla hayretle baktı abime. İnanmak istemeyerek bakıyordu daha çok.
"Aa," dedi Emre hemen yanımdaki koltuğun kolçağına oturup elini omzuma atarak. "Doğancığım istersen tanıştırırım ben sizi," dedi ve bende ip koptu. Gül ile göz göze geldiğimiz an ikimiz de kahkaha atmaya başladık.
♤
Arkadaşlarım gelmeye başlayınca Emre ve Gül hariç herkes gitmişti. Giderken zavvalım, Devran'ın tehdit kokan bakışlarından yeniden nasibini almıştı.
Mahallenin tüm gençlerini ağırlama şansım olmasının dışında epilasyon için de randevu alanların çokluğu da ayrı bir şanstı benim için. Emre tüm kadınlara kur yaparak kızlar ne olduğunu anlamadan adlarını yazıyordu, engel olamıyordum.
Kapıda yakın bir arkadaşım olan Aycan'ı görünce Emre'ye bakmayı bırakıp gülümseyerek arkadaşıma yürüdüm. Saat beşden sonra gelmişti çoğu arkadaşım. İşten anca çıkabilmişlerdi çünkü.
Aycan ile sarılırken "Hoşgeldin," dedim coşkulu bir sesle. Bakkal Halit amcanın kızıydı kendisi. "Hoşbulduk," derken ayrıldık birbirimizden. Ellerimin her ikisini de kavrayıp "Ne kadar güzelleşmişsin," dedi.
Özel bir şirkette asistan olarak çalışıyordu, sabah erkenden gittiği için görüşmeye çok da şansımız olmuyordu. Söylediğine göre patronu dedem yaşındaydı ama çalışmaktan bıkmayan bir adamdı, o yüzden tatillerde dahi evde olsa bile çalışıyordu. "Senin kadar değil."
Kapıda durduğumuzu fark edip "Gelsene," dedim elinden çekiştirerek. Ebru'nun yanından geçerken önündeki genç kızın elleriyle uğraştığını gördü. "Vay, bu sefer de tırnakları mı yaptırıyoruz." Başımı sallayıp koltuklardan birine oturmasını sağladım. Karşısına da ben oturup gerekli malzemeleri çıkardım.
"İşleri iyice genişlettin ha?" Çevresini incelerken Pelin yanına ikramliklardan koydu. "Yaptık öyle bir çılgınlık. Sen ne yapıyorsun? Hâla o amcayla devam mı?" Derince oflayıp geriye yaslandı.
"Sorma ya." Bezgin hali bana Gül'ü hatırlattı, kim işe mi başladın diye sorsa aynı tepkiyi veriyordu. Sahi en son yukarı telefonunu şarja takmak için çıkmıştı. Neredeyse yirmi dakikadır yoktu ortalıkta, yeni fark ediyordum. "Bir adam hiç mi yorulmaz? Ne bileyim hiç mi hastalanmaz?" Kınayarak baktım en son dediğine. Omuz silkerek devam etti.
"Allah affetsin ama ne yapayım yani ben? Mesela grip oluyorum ve gelmeden önce odasına hapşuruyorum belki grip olur da gelmez bir iki gün diye." Ellerini havaya kaldırdı. "Ama yok, ne yaparsam yapayım olmuyor. Milletin patronu yakışıklı ve seksi olur benimki yaşlı ve evli."
Dediklerine güldüm. İlk iş başvurusu yaparken büyük umutlarla gitmişti görüşmeye. Geldiğinde neredeyse ağlıyordu, işi alamadığını düşünmüştüm ama hayır, Aycan işi aldığı ıçin ağlıyordu.
"Dedim belki oğlu vardır, emekli olursa yerine oğlu gelir ve gözüm gönlüm bayram eder. Bil bakalım ne oldu?" Ne ara yanımıza geldiğini anlamadığım Emre sıkıca tuttuğu defteri ve kulağının arkasına sıkıştırdığı kalemiyle "Ne oldu?" diye sordu. Aycan hiç bozuntuya vermeden Emre'ye döndü.
"Adamın beş kızı varmış," diye sesini yükseltti. Emre "Hi," diye içini çekip uzun ve bir erkeğe göre oldukça uzun olan parmaklarını dudaklarına bastırdı. "Ne büyük şanssızlık," diye devam etti.
Aycan ellerini tansiyonu çıkmış babaannem gibi dizlerine vurdu. "Dahası var," dedi omuzları çökmüş bir halde. Emre daha da meraklanmışdı Aycan'ın bu hali karşısında. Etrafına oturacak yer aramak için bakındı ve sonunda gözünü bana dikti. Eliyle bedenimi iteleyip koltuğun ucuna kaymamı sağlayıp yanıma oturdu. Gözlerimi devirip ayağı kalktım, zaten amacı da beni ayağı kaldırmaktı. Bana öpücük atıp yeniden önüne döndü.
"Bunlar iki ortaklar şirkette. Dedim belki ortak olduğumuz adamın çocuğu falan vardır. Adam bu yaşına kadar bir kez olsun evlenmemiş." Emre yanında ayakta dikilen benim karnıma elindeki defteri neredeyse vurarak defteri tutmamı sağladı. Aycan'ın elini avuçlayıp bakımına başladı.
"Görüyorsun değil mi?" Bana bakarak başıyla Aycan'ı gösterdi. "Dünyada ne dertler var." Aycan başını olumluca sallayark iç çekti. Emre birden ciddileşerek Aycan'a dönüp avucundaki elinin tersine sert bir şaplak attı. "Ay, n'apıyon ya?" Elini Emre'nin elinden çekip ovalamaya başladı.
"Allah senin iyiliğini versin," diye söylendi. Ben böyle dert mi olur, bu nasıl dert falan demesini beklerken "Orada hiç mi seksi bir ceo, sağ kol ya da ne bileyim bişey müdürü falan yoktu." Aycan en az benim kadar şaşkın bir şekilde izliyordu Emre'nin tepkisini. "Var,"dedi kısık bir sesle Emre'nin tepkisinden çekinerek.
"Kızım ayarlasana onlardan birini," diye çemkirdi. Aycan sanki bir aydınlanma yaşamış gibi ovuşturduğu elini Emre'ye uzattı. Elinin kızardığını fark ettim. Cidden Emre gücünü tartmadan kullanıyordu. "Akıl versene be bana sevabına." İkisini gören de elit yerlerde takılıp gün boyu İstanbul Türkçesi ile komnuşmuyorlar sanardı.
Defteri koltuk altıma sıkıştırarak alkışladım. Birkaç gözün de üzerimize döndüğünü gördüm ama umursamadım. "Pes, gerçekten," dedim başımı olumsuzca sallayarak. Ikisi de aynı anda omuz silktiler.
"Hanımlar," diye sesini yükseltti herkesin dikkatini çekmek isteyerek. Koltuğumun altındaki defteri alıp kendi kucağına koydu ve devam etti. "İlişki tavsiyesi istiyorsanız hemen buraya geliyorsunuz!"
Ne oldu biliyor musunuz? Evli olduğunu bildiklerim de dahil herkes Emre'nin başına gelmeye başladılar. "Siz de halısınız," diye başladı lafa. Aaynı zamanda da Aycan'ın eliyle ilgileniyordu. "Benim gibi harika bir adamdan tavsiye almayı kim istemez, değil mi ama," diyip güldü. Kızlar da eşlik ettiler tabii.
Emre başını kaldırıp şöyle bir başına toplanan kızlara baktı. Neriman teyzenin evde kalmış diye anılan kızında kaldı bakışları. "Sana epilasyon yazayım mı?" Kız zaten hayran hayran bakıyordu Emre'ye, bir de Emre ona soru sorunca anında onayladı başıyla. Kızın adını kucağındaki deftere not ettikten hemen sonra başladı bilirkişi edasıyla konuşmaya.
Gözlerimi devirip aralarından sıyrıldım. Şahsen Emre'nin tavsiyelerini dinlemek istediğimi hiç sanmıyordum.
Yukarı kata çıkıp Gül'ü aramaya başladım. Üstümüzü değiştirdiğimiz ve aynı zamanda dinlenme odası olarak tasarladığımız oda hariç tüm odalara bakmıştım ama bulamamıştım.
Sesiz olmaya özen göstererek kapıyı araladım. Tam da tahmin ettiğim gibiydi, koltuğa yüz üstü uzanmış telefonuyla uğraşıyordu. Fuat'ın bugün ona izin vermesini firsat olarak kullanıyordu.
Kulaklık kullandığı için geldiğimi fark edememişti yoksa ayakkabılarımın sesini ve ara ara yükselen kahkaha sesini duymamış olması neredeyse imkansızdı. Telefonunun ekranına baktığımda kaşlarım havaya kalktı, İnstagram'da biriyle mesajlaşıyordu.
Uğur olduğunu duşünerek sırıttım ve daha fazla yaklaştım. O bizim özel anlarımızı gözetliyorsa ben de onun mesajlarını birazcık okuyabilirdim bence. Normalde yapmazdım ama kendime engel olamadım ve baktım.
İlk önce ihtimal veremedim, yeniden baktım. Gözlerimin yanılıyor olmasını ne çok isterdim ama hayır, konuşmasını istediğim en son kişiyle konuşuyordu.
Umut ile konuşuyordu.
Telefona düşen gölgem ile birlikte yerinden şıçradı, böylelikle ne konuştuklarını göremedim ama Gül, onun kiminle konuştuğunu gördüğümü anlamıştı. Gözlerimden geçen hayal kırıklıklarını görmemesine imkan yoktu çünkü.
Uzandığı yerden doğrulurken "Şey, ben," diye geveledi. Konuşmasını bekledim ama oldukça şaşırmışa benziyordu. "Ne konuşuyordunuz?" Sorumla da kiminle konuştuğunu gördüğümü açık açık belli ettim. Kollarımı göğsümün üzerinde birleştirip cevap vermesini bekledim.
Tabii ki Umut'a karşı bir duygu beslemediğini biliyordum! Bu kız daha birkaç gün önce Uğur'un adını sayıklıyordu. Ayran gönüllüydü ama o kadar da değil!
Derince oflayarak arkasındaki tekli koltuğa oturdu ve ellerini önünde birleştirdi. "Söyleyeceğim ama abime söylemek yok, tamam mı?" Hareketleri mahçup, konuşması her zamanki gibiydi. Tek kaşımı kaldırıp ellerimi önümdeki koltuğun sırt kısmına dayadım. "Sen şu an benden her hangi birşey isteyebilecek konumda mısın?"
Aynı Devran gibi düz bir ifade, kısık gözler ve sesle konuştum. Anında işe yaradı. "Ben fake hesaptan Umut'u işletiyorum," dedi tek nefeste.