Avlunun yüksek ve geniş demir kapısı açıldıktan sonra avluya Zayn girdi. Evet, onun gelmesini ve onunla hesaplaşmayı bekliyordum dün geceden beri ama onu gördüğüm anda bunun hiç de kolay olmadığını anlamıştım. Ona bu konuyu asla açamamaya karar vermiştim şu andan itibaren.
Koskoca avluda, o kadar uzak mesafeden gözleri direk beni bulduğunda hızlı adımlarla bana yürümeye başladı. Sinirli mi gözüküyordu yoksa ben mi öyle anlıyordum bilmiyorum. Eğer sinirliyse ve sinirini atmak için beni hedef olarak görüyorsa yanılıyordu. Onun bana söylecekleri varsa benim de ondan soracak hesabım vardı o zaman.
Bill'in ona seslenmesini umursamadan bana doğru yürümeye devam etti. Bana yaklaştıkça yüzündeki yaraları ve morlukları fark ettim. Üstelik göz kapağı da morarıp şişmişti, gözünü açamıyordu. Dün gece sinirini atamamış olmalı kavga ederek ki şimdi de beni hedef seçmişti.
Bana iyice yaklaştığında ona meydan okuyarak baktım. Savaş istiyorsa savaşırdım onunla. Kolumdan tuttuğu gibi beni çekiştirdiğinde "Ne yapıyorsun sen?" diye bağırdım ona. Erkeklerin sürekli kadınları bir yere sürükleme çabasına cidden anlam veremiyordum. Asla düzgün bir şekilde konuşamıyorlardı, tek bildikleri şiddetti.
"Konuşacağız."
"Yeter artık. Ben seninle tek bir kelime dahi konuşmak istemiyorum. " diye karşı çıkıp kendimi geri çekmeme rağmen beni hâlâ peşinden yürütmeye devam ediyordu. Artık onun saçma sapan kuralına saygı duymak istemiyor ve ona dokunup onu ittirmek istiyordum ama sonucundan da biraz korkuyordum. Zayn tam bir sinir hastası manyak olabilme potansiyeline sahipti.
"Bırak." dedim dişlerimi sıkarak ama o bırakmak yerine olduğu yerde durdu ve birden bana dönerek "Tek kelime etme ve yürü Doktor." dedi. Artık dibimde her durduğunda elimle ağzımı kapatmak zorundaydım sanki. Başımı geriye doğru çekip göz ucuyla onu süzdüm. Gerçekten çok kötü gözüküyordu.
Yürümeye devam etti ve büyük salonun olduğu binaya girdi. Hızlı hızlı yürürken bir yandan da hâlâ bileğimi tutuyordu. Salonun olduğu koridora girdiğimizde nefesimi sinirle dışarı bırakmıştım ve o da bunu duymuştu, omzunun üstünden dönüp bana bakmıştı.
Salonun kapısını ittirip beni de içeri çektiğinde sonunda eli bileğimden ayrılmıştı. Salonda çalışan birkaç kişi dönüp bize baktığında kendimi kötü hissettim nedensizce. Bize bakan kişileri süzerken göz ucuyla bir yandan da acıyan bileğimi ovuşturuyordum. "Çıkın dışarı. Sonra çalışırsınız." dediğinde kimse hareket bile etmemiş öylece Zayn'e bakıyordu.
"Çıkın dedim!"
Birden bağırdığında ben de yerimde sıçramıştım diğer herkes gibi. Kimse itiraz etmeden elinde ne varsa bıraktı ve tek tek salonu terk etti. Salonun kapısının arkasındaki metal sürgüyü çekip kapıyı kilitlediğinde hayretle ona bakıyordum.
"Harika. Kapıyı da kilitledik. Planın ne?"
"Asıl senin planın ne?"
Sesi benimkinin aksine o kadar sakin çıkmıştı ki asla böyle bir tepki beklemiyordum ondan.
"Benim seninle ne planım olabilir?"
"Beni delirtmek mi istiyorsun sen Doktor?"
Gerçekten artık ona hayret ediyordum. Kafası nasıl çalışıyordu, bu kafaya ulaşmak için büyük bir çaba sarf ediyor muydu çok merak ediyordum.
"Ben mi seni delirtmek istiyorum?" diye sordum hayretle kendimi gösterirken. "Asıl sen beni delirtmeye çalışıyorsun. Hatta delirttin!" Ellerim benden habersiz kalkmış yüzümün yanında duruyor ve titriyordu.
"Doktor-"
"Beni dün öptün sen! Öptün! Buna nasıl cesaret edebildin?"
"Senin suçun!"
Delirmek üzereydim. "Ne demek benim suçum?" diye bağırdığımda sesim koskoca salonda yankılanıp kulağıma geri gelmişti.
"Beni dinleseydin öyle olmayacaktı."
Sinirle arkamı dönerken terleyen ellerimi de ceplerime silmiştim. Ondan uzaklaşöak için bir adım daha attım.
"Sen gerçekten kafayı yemişsin."
Hiçbir şey söylemedi. Arkam hâlâ dönüktü ona, ne yaptığını bilmiyordum. Pencereden gelen rüzgarla uçuşan bebek saçlarıma elimle bastırıp onları alnımdan çektim.
"Ne istiyorsun benden? Söyle bana, ne istiyorsun?"
Hayretle döndüm ona. Kaşlarım çatık, yüzümde şaşkınlığımı belli eden bir ifade ile ona bakıyordum.
"Ben senden sadece benden uzak durmanı istedim. Ama," Ona doğru adım attığımı fark ettiğimde durdum. "Senden artık...hiçbir şey istemiyorum." Hiçbir şey derken üzerine basa basa söylemiştim. Belki bu konuşma burada biter diye ummuştum çünkü ama öyle olmamıştı.
"Biz artık birbirimizden uzak duramayız Doktor."
Sakin ve fısıldar gibi söylediği cümlenin altında nasıl bir anlam yatıyordu bilmiyordum ve korkuyordum.
"Ne demek uzak duramayız?"
"Öyle." derken yavaşça başını sallamış ve bana doğru bir adım atmıştı.
"Çünkü nefret ettiğin insan her zaman karşına çıkar, her zaman tam da böyle dibinde biter. Ben de senden nefret ediyorum Doktor. Her şey karşılıklı."
"Deli saçması." derken sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Ondan uzaklaşabilmek için yine döndüm arkamı. Parmaklarım dudaklarımda, sinirden dudaklarımı kemiriyordum.
"Sen," Onunla konuşuyordum ama ona bakamıyordum. İnsana öyle bir bakıyordu ki dinlerken, kelimeler insanın ağzında düğümleniyordu. "Sen hayatımda gördüğüm en küstah insansın."
"Öyleyim."
Sinirle döndüm ona. Ellerini cebine sokmuş dikiliyordu tam karşımda. "Seni anlamak istedim biliyor musun? Hani sen bana, seni anlamak istemediğimi söylemiştin ya sahilde... Ben o günden sonra seni anlamak istedim. Ama sen her zaman-"
"Ben her zaman sorunlu olan kişiyim Doktor. Ben buyum. Başladığın cümleye ama ile devam edeceksen etme."
"Biz seninle hiçbir zaman anlayamayacağız."
"Aynen Doktor. Çünkü ben senin hayatın boyunca görmeye alışık olduğun insanlar gibi değilim."
Bana doğru yürüdü ve tam dibimde durdu.
"Ben burada doğdum, burada büyüdüm. Burada herkes böyle Doktor."
Söylediği şeyi anlamaya çalışıyordum. Çocukluğundan beri hep burada yaşıyor olması çok...çok anlamsız geliyordu. Evinde kaldığımız arkadaşının ilkokul arkadaşı olduğunu söylerken belki de anlamam gerekliydi. O gerçekten Batılıydı.
Derin bir nefes alıp verdiğinde artık daha da yakınımda duruyordu ama gözlerine bakmaya inatla devam ettim, geri çekilmedim. Gözleri yüzümde gezdi birkaç saniye. Dudaklarıma takılan gözlerini hemen gözlerime geri çekti ve "Biz seninle hiçbir sonuca varamıyoruz. Ne birbirimizi görmezden geliyoruz ne de birbirimizden uzak duruyoruz." dedi sakin ses tonuyla.
"Senin yüzünden." dedim, tekrar agresifleşmesi umrumda değildi. Beni neden öptüğünü açıklamak zorundaydı üstelik. Onun suçunu bile bana atıyordu.
"Son kez soruyorum Zayn. Beni, neden öptün?"
Gözleri arkada bir yere bakıyordu bu kez. Gözlerini kaçıyordu ve söyleyecek tek bir şey bulamıyordu. Kendini savunmayıp suçı bana atarken tahmin etmeliydim bana hiçbir açıklama yapmayacağını. Umutsuzlukla başımı iki yana salladım ve "Arkadaşlarına, ailene, etrafındaki herkese hayret ediyorum gerçekten sana nasıl sabredebiliyorlar...anlamış değilim?" dedim.
Söylediğim şey üzerine gözlerini gözlerime dikti. Çözemediğim bir ifade yerleşmişti gözlerine. Sanki söylediğim şey canını acıtmış gibiydi ama öyle olmadığına emindim. Duygusuz bir robottan başka bir şey değildi o.
"Git Doktor. Konuşma burada bitti."
Tek bir kelime etmeden kapıya doğru yürüdüm ve kilidi açıp salonu terk ettim.
*
Bu filmi daha önce izlemiştim. Ama odada tek başıma kalıp gereksiz bir sürü şey düşünerek de vakit geçirmek istemiyordum. Bu yüzden Green ile birlikte sineme gecesine katılmıştım.
Zayn bana çok uzak bir yerde oturduğu için çok rahattım. Bir metre yakınımda bile olmasına tahammül edemezdim bugünkü olaydan sonra. Arkadaşları da yokru yanında üstelik, onlardan da uzağa oturmuş tek başına şişesinden birasını yudumluyordu. Filmi izlemediğine adım kadar emindim. Bomboş bakıyordu perdeye.
Yakınında duyduğum polis telsizi sesini bir an filmden geliyor sandım ama asla öyle değildi. Tam dibimde dikilen bir polis vardı ve etrafa birini arıyor gibi bakıyordu. Tğm herkes telsiz sesini duymuş olmalı ki artık herkes yanımda dikilen polise bakıyordu filme değil.
"Zayn Malik burada mı?"
İstemsizce kaşlarım çatıldı ve direk dönüp Zayn'e baktım. Benimle birlikte herkes dönüp ona bakmıştı. Neden Zayn'i aradıklarını merak etmek istemiyordum ama engel de olamıyordum.
Zayn'in ne yapacağını izliyordum merakla ama o polise bakmıyordu bile. Sadece, yayıldığı armut koltukta birasını yudumlamaya devam ediyordu. Polisin tekrar "Zayn Malik burada mı? Son kez soruyorum." diye bağırmasıyla yerimde sıçradım.
Zayn bu kez kayıtsız kalmadı ve yavaşça bira şişesini yere bırakıp ayağa kalktı. Polise sesleneceğini düşündüm ancak hiç de öyle olmadı ve bahçenin diğer çıkışına doğru koşmaya başladı. Korkuyor muydu polisten?
" Öbür tarafa koşun."
Polis sanki boğazından çıkabilecek bütün sesi kullanmış gibi bağırdığında kulaklarımı kapattım. Polis Zayn'in kaçtığı yere doğru koşarken Zayn'in arkadaşları da polisin peşinden koşuyordu. Anlayamadığım bir anda bir kargaşa çıkmıştı ve herkes bir taraflara dağılıyordu.
Green'i takip edip ben de çıktım sinema alanından ve bahçenin ön tarafına doğru yürümeye başladım onunla birlikte. Binalardan birini geçince önce polislerden birini gördüm sonra ise Bill'i. Polisin Zayn'in saçlarını tutan elini çekmeye çalışıyordu.
Kalabalığa yaklaştım tereddüt ederek. Polisin ne yapacağını bilmiyor olmak beni geriyordu çünkü tanıdık bir sahneyi çok uzak değil, birkaç ay önce ben de yaşamıştım. Biraz daha yaklaştım onlara kalabalığın içinden geçerek.
Zayn dizlerinin üzerinde duruyordu ve polisin eli saçşarındaydı. Saçlarından çekerek Zayn'in ona bakmasını sağlamıştı. Polis, elinde tuttuğu bıçağın metalini Zayn'in çenesinde gezdirdiğinde Jorja'nın "Ona sakın dokunma!" diye bağırdığını duydum. Arkadaşlarından birisi ise Jorja'yı yanlış bir hareket yapmaması için tutuyordu.
"Sevgilinin bir cezası olacak küçük hanım, bunu en iyi kendisi biliyor."
Cezası polisin elinde tuttuğu bıçaktan olacaktı, bunu anlamak zor değildi ama ona neden zarar veriyordu? Başka bir yolu yok muydu?
"Ne yapacak o bıçakla?" diye sordum yanımdakilerden rastgele birine. Yüzüme sanki sormamam gereken bir şey sormuşum gibi bakıyordu.
"Sen yeni misin burada?"
"Ne yapacak o bıçakla dedim."
Sesimi kontrol edememiştim bir an, sert çıkmıştı. Ama o da uzatmak yerine kısaca cevabı verebilirdi.
"İz bırakacak."
"Ne demek o?" diye sorduğum sırada polis Zayn'in tişörtünün yakasını kavramış ve bıçakla göğsüne kadar kesmişti. Sonra ise sol göğsünün üzerine bıçağın ucunu bastırarak aşağı çekti ve yara açtı. Sanki o bıçak benim göğsüme değmiş gibi acıyla yüzüm buruştu ve bakışlarımı yaradan akan kandan başka bir yere çektim.
"Bak, o bıçakla tam olarak bunu yapacaktı. Unutma, suçun ne kadar büyük olursa yaran da o kadar derin olur."
Kafayı yiyecekmiş gibi hissettim bir an. Ne demekti bu? Burada her yaptığımız şeye bir ceza verildiğini biliyordum ama bu...Bu kadarı fazlaydı.
Yavaş yavaş dağılan kalabalıktan bir iki adım öne çıktım. Zayn elini yaraya bastırmıştı ama kan parmaklarının arasından süzülüp tişörtüne damlıyordu. Beni gördü ve birkaç saniye yüzüme baktı. Yüzünde acı falan yoktu. Yüzünde ve gözlerinde sadece öfke vardı.
"Beta." diye seslendi Bill bana. "Kanamasını durdur. Sonra da yarasına dikiş at."
Göz ucuyla Zayn'e baktım. Doğrulup ayağa kalkarken "Sakın." dedi bana. "Yardımını istemiyorum."
"Dikilmesi gerek Zayn. Bırak yardım ede-"
"Sana, yardımını istemiyorum dedim Doktor. Ben kendim dikerim."
"Zayn." diye seslendim arkasından sesim çok az çıkmasına rağmen ama duyduğuna emindim. Duymuştu ama öylece yürümeye devam etmişti.
**
Zayn'in neden burada olduğuna dair tahminleriniz var mı? Birkaç bölümü sonra Zayn'in hayatına ve geçmişine girmeye başlayacağım artık. Eğer tahminleriniz varsa yazabilirsinizz.
Film bahçesinde oturan Zayn;
+30 oydan sonra yeni bölüm yayınlayacağım, bb.