✓ poison ♕︎ [felix × chaewon]

By chanxwally

90K 7.6K 24.1K

[Tamamlandı.] • illness serisi, ikinci kitap • • scene two: injury • "Kore taciz olaylarının fazlasıyla yaşan... More

⚠ warning ⚠
⚜ prologue ⚜
⚜ the past ⚜
⚜ character analysis ⚜
chapter one: blond stranger ঌ
chapter two: lollipop ঌ
chapter three: he's a good person ঌ
chapter four: girls that you have ঌ
chapter five: i wrote a song for her ঌ
chapter six: why you? ঌ
chapter seven: kill someone ঌ
chapter eight: goodness ঌ
chapter nine: choices and realities ঌ
chapter ten: regret ঌ
chapter eleven: bad things ঌ
chapter twelwe: suggestion ঌ
chapter thirteen: agreement with devil ঌ
chapter fourteen: you can cry ঌ
chapter fifteen: i'm losing myself ঌ
chapter sixteen: sleep ঌ [season finale]
⚜ Açıklama ⚜ (Sezon Finali, Bazı Konular)
chapter seventeen: speak with eyes 🎡
[önemli] sizinle uğraşmak zorunda değilim, değiliz.
chapter eighteen: impossible wish 🎡
chapter nineteen: plump cheeks 🎡
chapter twenty: win confidence 🎡
chapter twenty-one: can i hug you? 🎡
chapter twenty-two: sugar-coated apple 🎡
chapter twenty-three: pyjamas party 🎡
chapter twenty-four: weakness 🎡
chapter twenty-five: the devil's arms 🎡
chapter twenty-six: fright and anxiety 🎡
chapter twenty-seven: why can't i hold you in the street? 🎡
chapter twenty-nine: cousin, friends and me 🎡
chapter thirty: apologize 🎡
chapter thirty-one: first pleasure 🎡
chapter thirty-two: you 🎡
chapter thirty-three: new friends 🎡
chapter thirty-four: tears 🎡
chapter thirty-five: we belong togehter 🎡 [finale]
🎡 teşekkür ve bir açıklama 🎡
illness devam ediyor!
🎡 special chapter 🎡
🎡 special chapter - two 🎡
🎡 boîte en argent 🎡
behind the scenes in "illness"
q&a
[önemli] sinirimden oturup ağlamama ramak kalmıştı.
[önemli] açıklama: "aslında hepsi yanlış bir şeyi güzelmiş gibi göstermem..."

chapter twenty-eight: i'm here 🎡

1.7K 179 532
By chanxwally

✴✴✴

Söylemem gerekenler var. Lütfen okuyun.

Mümkünse Poison'ı öylesine okuyan, buradaki emeği umursamayan, gidip başkalarından garip kurgular dilenen okurlar Poison'ı okumayı bıraksın. Ben mekânımda daha kaliteli, saygı nedir bilen insanların olmasını istiyorum.

Ayrıca unutmayın, Poison Wattpad'deki ilk Türkçe chaelix kurgusu ve 10K olma yolunda ilerliyor.

Anxiety ise ilk Türkçe Hyunjin Yeji olmasa da, Wattpad'de en çok okunan Türkçe Hyunjin Yeji kurgusu ve 20K olmasına çok az kaldı.

Ve ilkler unutulmaz. ♡

✵✵✵

✴✴✴


Kafamdaki Jaemin tipi yaklaşık bu ⬇⬇⬇

Bölüm şarkısını dinleyin lütfen. O kadar Felix ve Chaewon ki... 😭❤


Keyifli okumalar!

✴✴✴

Playlist: ZAYN, Sia - Dusk Till Dawn

Yirmi Sekizinci Bölüm

Buradayım

:|"Gizli bir söz fısıldadı kulağıma. Bir sır verdi bana. Yanındayım dedi usulca."|:

•••

Kim Chaewon

Özür dilerim, geç kaldım.

Bazı cümleler kulaklarımda yankılanmaya devam ederken üzerimdeki kıyafetleri çıkardıktan sonra içinde en rahat olabileceğim herhangi bol bir eşofmanla tişörtü üstüme giydim. Biraz paspal bir görüntü oluşsa da bunu umursamadan, çıkardığım kıyafetleri düzgünce katlayarak dolabıma kaldırdım. İçinde çok fazla bir kıyafet olmayan dolabın kapağını kapattıktan sonra çalışma masamın üzerinde duran telefonumu alıp odamdan çıktım. İç geçirerek mutfağa adımladıktan sonra telefonu bir kenara bırakarak buzdolabına ilerledim.

Annem ben uyurken işe gittiğinde Jaemin'i bana yemek yapmamı söylemesi için tembihlemiş, bunu da hâlâ yorgun bir şekilde yatağımdan kalktığımda yanıma gelen Jaemin'den öğrenmiştim. Kesinlikle bunu istediği için anneme karşı çıkamayacağımdan dolayı ben de tamam diyerek başımı sallanmıştım. Fakat ne olacağı bana bırakılan yemeği yapmadan önce gerçekleştirmem gereken bir şey daha vardı. Onu da Jaemin'i bir saatliğine üst katımızdaki Haneul'a bıraktıktan sonra çıkıp, hemen halledip eve gelmiştim. Tabii gelince Jaemin'i almayı da unutmamıştım.

Jaemin şu an oturma odasında tek başına oyuncaklarıyla oynarken ben mutfaktaki buzdolabının kapağını açıp içindekilere boş boş bakmaya başladım. Kesinlikle ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bu durumdan nefret ediyordum fakat dolabın boşalmaya başladığını ve alışveriş yapmamız gerektiğini görünce yanaklarımı şişirerek oflarken evde ne varsa onlarla yetineceğim gerçeğiyle sebzelik kısmına eğilip birkaç şey çıkardım. Dolabın kapağını kapatıp aldıklarımı tezgâha bıraktıktan sonra büyükçe bir kap çıkartarak onları o kaba aldım. İyice yıkadıktan sonra yere yakın olan dolaplardan kesme tahtasını, çekmeceden de benim sürekli kullandığım o bıçağı alıp sebzeleri doğramaya başladım. Ama ne yazık ki bunları yaparken pek de odaklanabildiğim söylenemezdi. Açıkçası bir ruhtan farkım yoktu dünden beri. Nedeni de gayet gözler önündeydi.

Annemin şu anlık haberi yoktu fakat az önce dışarı çıkarkenki amacım çalıştığım kafeye istifamı vermekti.

Hiçbir sorun olmamıştı. Patronumuzla konuşarak her şeyi halletmiş, sadece derslerime yetişemediğimi ve annemin artık çalışmamı istemediğini söyleyerek işten ayrılmıştım. Patronumuz Chen ise bunun benim için daha doğru olduğunu söyleyerek istifamı kabul etmişti.

Bu kadar...

Her şey bir kağıtla hallolmuştu.

Nerdeyse iki yıllık bir çalışma geçmişim olan kafeye hüzünle baktıktan sonra tam çıkacağım sırada Taehyung beni fark ederek bana seslenmişti. Çalışma günüm olmamasına rağmen neden geldiğimi sorduğunda işi bıraktığımı söylediğimde yüzüme şaşkınlıkla bakmıştı. Ne olduğunu sorduğunda ise söyleyeceğim yalan açıktı: "Derslerime yetişemiyordum Tae. Ayrıca annem artık çalışmamı istemiyor."

Yüzüme biraz endişeyle baksa da ardından o da bunun benim için daha iyi olduğunu söylemişti. Ayrıca eğer bir sorun ya da herhangi bir yardıma ihtiyacım olursa onu her zaman arayabileceğimi de eklemişti. Burukça gülümseyerek teşekkür etmiştim.

Tabii o buruk gülümsememin arkasında neden işten çıktığım sorusunu bir yalanla geçiştiriyor olmamın acısı vardı. Ama ben kimseye yaşadığım taciz olaylarına daha fazla katlanamayacağımı söyleyemezdim. Zaten evin içinde bir ruh gibi geziniyor olmamın, yaptığım işi uyuşuk uyuşuk yapmamın nedeni da tamamıyla buydu ama sorduklarında söyleyemezdim.

Bundan sadece bir kişinin haberi vardı. Onun da benimle bu sırrı sonsuza kadar saklaması gerekiyordu.

'Özür dilerim, geç kaldım.'

Dün o bu sözleri söyledikten sonra ben ağır ağır akan gözyaşlarımla yüzüne çaresizce bakmıştım. Onun bana attığı endişeli bakışların esiri olurken yavaşça gözlerimi ondan kaçırmış ve olduğum yerde oturmaya devam etmiştim. Transa girmiş gibi öylece otururken birden dudaklarımdan can yakan bir hıçkırık kopmasıyla başımı kucağıma gömerek sesli sesli ağlamıştım. Bu her şeyi nasıl düzeltecekti, bilemem ama sadece ikimizin olduğu o sokağın sessizliğini yüksek hıçkırıklarımla bölmüştüm.

Dün her akşam geçtiğim o sokakta küçücük kalmıştım. Hıçkırıklarım büyümüş, gözyaşlarım yüzümü sırılsıklam yapmıştı ve ben onların arasında minnacık bir toz parçacığı olmuştum.

Ondan sonrası da zihnimde hayal meyaldi. Biraz onun yanıma gelip sakince beni yerden kaldırdığını, yavaşça üstümü düzelttikten sonra yerde kalan montumu üzerime geçirdiğini hatırlıyorum. Çantamı da aldıktan sonra eliyle yanaklarımı da silmişti sanki. Daha sonra elimi tuttuğunu ve hiçbir şey demeden evime yürüdüğümüzü anımsıyorum.

Evimin önüne geldiğimizde beni öncekiler gibi orada bırakıp gitmemişti. Montumun cebinden anahtarlarımı bulmuş, benimle apartmanın kapısını açmış, üst kata çıkarken bana yine eşlik etmişti. Hatta evime benimle girmiş, beni sakince odama götürmüştü. Odama girdiğimizde beni tutan ellerinden kurtulup montumu yavaşça üzerimden çıkardığım gibi yatağıma uzanmıştım. Bu gayet net aklımdaydı. Ardından da ona arkamı dönüp bu sefer odamda küçücük bir top olarak karşımı donuk bakışlarla izlemiştim.

"Chaewon?" diye endişeyle mırıldandığında bana yaklaşıp dokunmasını engelleyerek kesin bir dille "Git." diye fısıldamıştım.

Hiçbir şey dememişti. Susmuştu ve gitmişti.

Gecenin ilerleyen dakikalarında sessizce gözyaşı dökmüştüm. Saat kaçtı, bilemiyorum ama ağlarken uyuyakalmışım. Uyandığımda da çoktan sabah olmuştu ama benim bedenim ve yüz hatlarım hiç de dinlenmiş gibi değildi. Çapaklanan ve şişen gözlerim ile korku filmlerinden çıkmış gibiydim ve normale dönmem soğuk bir suyun altına girmemle biraz olsun gerçekleşmişti.

Hayal etmiştim. Kendimi kirlenmiş hissediyordum ve o kirin bedenime çarpan sularla gider deliğinden alıp gittiğini hayal etmiştim. Ama keşke bazı hayaller gerçek olabilseydi...

Birden bir şeyin üzerimdeki tişörtü çekiştirmeye başlamasıyla irkilerek o tarafa döndüm ve yanımda duran Jaemin'i fark ettim. Ona merakla bakarken "Ne oldu?" diye sorduğumda hemen konuştu.

Garip telaffuzu ile "Zil çalıyor." dediği sırada kapı zilinin tekrar evde yankılanması ile elimde tuttuğum bıçağı bırakıp hızlı adımlarla kapıya ilerledim. Hemen kapıya dayanıp biraz parmak uçlarımda yükselerek delikten baktığımda kaşlarım hayretle havaya kalkarken geleni daha fazla bekletmeden kapıyı açtım.

Kapıyı açıp öylece durarak merakla yüzüne baktığımda o da tuttuğu telefonundan başını kaldırıp bana baktı. Aramızda yine enteresan bir Hint dizisinin uzun bakışması başlarken birden Jaemin'in mutlu çığlığı apartmanı inletti.

"Felix Abi!" diye koşarak kapıya gelip hemen önüme geçtikten sonra çıplak ayaklarını umursamadan benim yüzümden kapının ağzında durmaya devam eden Felix'in bacağına sarıldı.

Bu sırada da Felix bana bakmayı kesip gülümsedi ve eğilerek Jaemin'i kucağına aldı. Jaemin, Felix'in boynuna sarıldığında Felix de bana döndü. Ben o ikisine garip garip bakmaya devam ederken Felix'in konuşması beni kendime getirdi.

"Hoş buldum, kâküllü."

"Hı, şey... Ha..." diye garip sesler çıkartarak mecburen geri çekildim ve içeri girmesine izin verdim. Ayakkabılarını çıkartıp kucağındaki Jaemin'le içeri girdikten sonra yere eğildi ve Jaemin'i bıraktı. Tam doğrulduğu sırada da Jaemin hemen onun elini küçük elleriyle yakalayıp yürümeye başladı.

"Hadi, gel." diyerek Felix'i arkasından götürürken onlara garip garip baktım. Felix şu an benim evimdeydi, değil mi? Hatta Jaemin çocuğa konuşma şansı bile vermeden onu içeri götürdü. Değişik...

Yapmam gereken bir yemek olduğu için kendime gelip tekrar mutfağa girdim. Sebzeleri doğramaya kaldığım yerden devam ederken derin bir nefes aldım. İster istemez gelecek zamanları düşünmeye başlıyordum.

Artık çalışmam gereken bir işim yoktu. Büyük ihtimalle, alışmış olduğum için çalışmayı bırakınca birden boşluğa düşmüş gibi hissedecektim. Belki de daha güvenli taraflarda olan başka bir iş aramalıydım, kim bilir...

Biberlerin bir kısmını hallettikten sonra tahtada yer kalmadığı için onları başka bir kabın içine alıp diğerlerini doğramaya geçtim. Dalgın bir şekilde işime devam ederken bir ses duydum.

"İyi misin?"

Aniden duyduğum için irkilirken irileşen gözlerimle mutfağa giren Felix'e döndüm. Bıçağı tutmayan elim istemsizce göğsüme doğru giderken "Korkuttun." diye mırıldandım. Hiçbir şey demeden, sadece yüzüme bakıp yanıma doğru geldi ve tezgâha yaslandı. Ben de dudaklarımı birbirine bastırıp sakince bıçağı tekrar kavradım ve işime devam ettim. Bu sırada Felix yine konuştu.

"İyi misin?"

Tekrarladığı soru üzerine derin bir nefes alırken sadece başımı sallayabildim. Aslında iyi olup olmadığım hakkında bir fikrim yoktu.

"Halsiz duruyorsun." diye mırıldandığında titrek bir nefes almaktan öteye gidemedim. Zaten o da cevabımı beklemeden devam etti. "Normal tabii..."

Onun iç geçirişi ardından omuzlarımı düşürüp sakince dudaklarımı hareket ettirdim.

"İşten ayrıldım." Ondan bir süre ses gelmeyince ona bakıp tepkisini ölçmek yerine işime odaklanmaya devam ettim. "Artık akşamları gelmene gerek yok yani... Belki ben de yeni bir iş bulurum."

Hiç zaman kaybetmeden, benim bir fısıldayış gibi söylediğim son cümlem üzerine bıkkın bir ses tonuyla konuştu.

"Hâlâ derdin iş mi?"

Biraz duraksayıp gözlerimi kapattım. Ardından tekrar işime dönerken "Zorundayım." diye mırıldandım.

"En azından kendine zaman tanı..." dedi konuşmam üzerine. "Biraz dinlen ve kendine gel."

Sesimi çıkartmayıp biberleri doğrama işini bitirdikten sonra kabın içinde duran domateslerden bir tane aldım. Onu tahtanın üzerine koyduğumda Felix doğrulup konuştu.

"Ver ben yapayım."

Cıklarken başımı olumsuz anlamda salladım. "Gerek yok. Otur sen." dedim arkamdaki dört kişilik yemek masasını kastederek. Fakat hayat öyle bir manyaklıktı ki ben yanlışlıkla bıçağı elime kaydırdım. Bıçağın tenime değmesiyle irkilirken istemsizce bıçağın değdiği parmağımı dudaklarıma doğru götürdüm. Gözlerim dolmaya başladığında parmağımı çekip oraya baktım. Sadece küçük bir sıyrık olduğunu ve hiç kanamadığını görsem de sinirle elimdeki bıçağı tezgâha koydum.

Somurtkan bir şekilde "Çok meraklısın ya, al sen yap." dedikten sonra kapıya yönelip onu mutfakta yalnız bıraktım.

Çocuğun suçu neydi, psikolojisi bozuk manyak?

Yanaklarım yavaş yavaş ıslanmaya devam ederken doğrudan odama girip kapıyı kapattım ve yanaklarımı sertçe sildim. Derin ama titrek bir nefes alıp kendime gelmeye çalışırken odamın kapısı yine açıldı. Arkamı dönüp kimin geldiğine baktığımda onun kaşları çatık olan suratıyla karşılaştım. Yanıma yaklaşıp elimi tutup kendine çekti ve parmaklarıma bakmaya başladı.

Daha sonra "Hani, bir şey olmamış ki..." diye mırıldandığında elimi hemen geri çektim. Küçük bir çocuk gibi ellerimi arkamda gizleyip geriye doğru adımlarken yutkundum.

"Niye geldin?" diye sorduğumda benim eve neden geldiğini kastettiğimi anlamış olmalı ki "Seni merak etmiştim." dedi. Sesli bir nefes aldım. Ardından gözlerini ona çevirip kırık bir ses tonuyla mırıldandım.

"Bana acıyorsun, değil mi?"

Birden sorduğum soru üzerine bana affallayarak baktı, ben de sessiz kalmasını fırsat bilip devam ettim.

"Bir babam yok. Berbat bir haldeyiz, tek başıma bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Sonra taciz ediliyorum, sen de bana acıyorsun." dedim ve bu şekilde tüm olanları birkaç cümleyle özetledim. Bu korkutucu bir sakinlikle konuşmamı kaşlarını havaya kaldırarak dinlediğinde yanağıma doğru akan bir gözyaşını elimin tersiyle silip yutkundum ve tekrar konuştum.

"Acıma bana." dedim acınası bir şekilde. "Ben kendime yeterince acıyorum zaten."

Ben kendime yeterince acıyorum zaten. Bu kelimeler bile fazlasıyla acınacak bir cümleyi oluşturuyordu.

Hemen ardından susup kaldım. Sakince aramızda başlayan sessizliği dinlerken istemsizce gözyaşlarım ard arda akmaya başladı. Hıçkırmamak ve yine önünde sulugözlülüğümü ortaya koymamak için kendimi zorlasam da sonunda duramayıp birden hıçkırarak ağlamaya başladım. Yavaşça geriye doğru bir adım atarken ağladığım zaman suratımda oluşan o berbat ifadeyi görmemesi için ellerimi yüzüme kapattım.

Küçük yaştayken saçma bir ihmal sebebiyle birden babamı kaybediyordum.

Annem bazı geçerli nedenlerden ötürü bir yıl kadar sonra bir işe giriyordu ama aldığı maaş evin ihtiyaçlarına zor yetiyordu.

Sonra ben küçük yaşıma rağmen bir iş aramaya başlıyordum. Birçok yerde reddediliyordum ama sonunda bir iş bulup geç saatlere kadar çalışıyordum.

Ama birden işten eve giderken geçtiğim o sokakta taciz ediliyordum ve o yaşadıklarıma şahit oluyordu.

Bana acımayıp da ne yapacaktı? Özellikle şimdi ben kendime fazlasıyla acırken...

Çaresiz bir ses tonuyla "Chaewon..." diyerek ismimi mırıldandığında bir kez daha geriye doğru adımladım fakat o birden yanıma gelip bileklerimden tutarak ellerimi yüzümden çekti. Islak gözlerimle onun yüzüne baktığımda suratındaki endişeli ifadeyi görebildim. Acıyordu işte.

Daha sonra ellerini yanaklarıma koyup yavaşça oradaki ıslaklığı silerken konuşmaya başladı.

"Sana acımıyorum. Tam tersi, sana imrenmem gerek." dedi. Ona anlamayarak baktığımda devam etti. "Çünkü her şeye rağmen yılmıyorsun, bir şeyler yapmaya çalışıyorsun. Bu acınacak bir şey değil ki..."

Konuşması üzerine yavaşça yutkunurken hâlâ yanaklarımda duran ellerine rağmen başımı biraz eğip konuştum.

"Ben..." diye mırıldandım. "Kirlenmiş hissediyorum."

Fısıltı ve mırıltı arasında gidip gelen kısa konuşmam üzerine Felix'ten bir iç geçiriş geldi. Ardından biraz öne eğdiğim başımı sakince yukarı kaldırıp tam gözlerime bakarak yine konuştu. Az önceki iç geçirişine rağmen ses tonu biraz daha güven vermek ister gibi bir tınıya sahipti.

"Niye öyle hissedesin ki? Senin hiçbir suçun yok. Asıl o adamlar öyle hissetmeli. Çünkü masum birine izinleri olmadan dokundular."

Titrek bir nefes aldım. Dedikleri tatmin edici gelmiyordu, bu yüzden gözlerim yine dolup görüş açımı buğulu hale getirirken "Hâlâ bana dokunduklarını hissediyor gibiyim." diye fısıldadım.

O da bu sefer ellerini yanaklarımdan biraz uzaklaştırıp gözlerimin altına doğru gelen yaşları parmaklarıyla usulca sildi. Fakat hiçbir şey demediğinde sadece gözlerimi kaçırıp o anı düşünmemeye çalıştım. Yine de beynim durmayıp o anları zihnimde canlandırırken dudaklarımı birbirine bastırdım. Anlaşılan tüm olanları beynimdeki hatıralar köşesinden alıp çöp kutusuna atmak çok zor olacaktı ve ben de bunları unuturken geçirdiğim günlerden nefret edecektim.

"Geçecek." diye fısıldadı aniden. Elleri yine yanaklarımdaki yerini aldığında tekrar etti. "Hepsi geçecek."

Ellerini yanaklarıma koymasıyla başımı biraz daha yukarı yukarı kaldırırken yüzüne baktım. Dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm fark ettiğimde ister istemez garip hissettim.

Keşke daha çok somurtmak yerine gülseydi.

Çünkü gerçekten yakışıyordu.

Fakat birden o tebessüm silinmeye başladı. Ne olduğunu anlamayarak gözlerimi onunkilere çıkardığımda az önceki bakışlarında ufak ufak değişiklikler oluşmaya başladığını fark ettim. Zaten koyu bir rengi olan gözbebekleri biraz daha derinleşirken bakışları da benimkilerden biraz aşağı kaydı.

Nereye baktığını anlamadığımda ağır bir şekilde bana yaklaşmaya başlayan yüzü aniden irkilememe neden oldu.

O şüpheci bir yavaşlıkta bana doğru eğilirken aynı şekilde göz kapakları da kapanmaya başladı. Ne yapacağını o an az çok anlamaya başladığımda içimden bir ses geri çekilmemi söyledi ama yapmadım. Tam tersi onun yaklaşan yüzüyle birlikte ben de yavaşça gözlerimi kapattım.

Yüzüne son kez, çok küçük bir bakış atıp göz kapaklarımı tamamen indirdiğimde dudaklarının yumuşak baskısını belli belirsiz hissetmeye başladım. Bu küçük dokunuş bile titrememe neden olsa da, ben onun çekinmeden devam etmesini istesem de birden odamın kapalı kapısından gelmeye başlayan ses aniden ellerimi göğsüne koyup onu sertçe itmeme sebebiyet verdi.

Jaemin'in bana seslenişleri artarken Felix'e bakmadan kapıya ilerledim ve kolu tutup hareket ettirdim. Kapıyı açtığımda Jaemin'i kapı koluna ulaşmaya çalışırken havaya kaldırdığı eliyle gördüm.

Nereden geldiğini bilmediğim bir agresiflikle "Ne var yine?" diye sorduğumda Jaemin elini indirip sakin sakin konuştu.

"Susadım."

"Bu mu yani?" dedim sinirle. "Azıcık daha sabret, geleceğim herhalde yanına."

Bir de bacak kadar çocuğu azarlamadığın kalmıştı, Chaewon. Aferin.

Onu yersiz yere azarlamam nedeniyle birden dudağı büzülüp gözleri dolmaya başladı. Gözyaşları hemen yanaklarına doğru boncuk boncuk dökülürken başını öne eğdi. Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkarken birden hıçkırdı.

"Çocuğu niye ağlattın ki şimdi?" dedi Felix sitemkâr bir sesle. Ardından yanımıza gelip Jaemin'i kucağına alarak odanın dışına çıktı. Jaemin ağlamaya devam ederek başını onun boynuna gömerken Felix bana dönüp kapının kolunu tuttu ve kapıyı yüzüme kapatmadan önce kesin bir dille konuştu.

"Yat ve uyu. Belki eski haline dönersin."

Kapının yüzüme kapanıp o ikisinin beni odamda yalnız bırakmasıyla şaşkınlıkla bakakaldım. Kendime biraz zaman tanırken birden parmaklarım istemsizce dudaklarıma doğru gitti.

Onun dudaklarını belli belirsiz benimkilerin üzerinde hissetmiş olduğum gerçeği yüzüme bir soğuk hava dalgası gibi vururken yutkundum.

Şimdi biz öpüşmüş mü oluyorduk?

E, gitti benim ilkim.

Elimi hemen oradan çekerken arkamı dönüp yavaş yavaş yatağıma doğru adımladım. Düzgün duran yatağımın üzerinden yorganımı kaldırarak Felix'in dediğine itaat edip yatağıma girdim. Yorganı iyice çekiştirdikten sonra gözlerimi kapattım.

Gözlerimi tekrar araladığımda kollarımı iki yana doğru açıp geniş geniş esnedim. Çok fazla uyuduğum için biraz garip hissederken yavaşça doğruldum. Hava daha kararmamıştı, gerçi kaçta uyuduğumu veya saatin şimdi kaç olduğunu bilmiyordum.

Üzerimdeki yorganı çekip yataktan kalktım. Ardından kapıya doğru ilerleyip odamdan çıktım. Önce biraz su içebilmek için mutfağa girdim. Üst dolaplardan bir tane bardak alırken biri de arkamdan mutfağa geldi.

Başımı oraya çevirip Jaemin'i gördüğümde elindeki çikolatayı da fark ettim.

"Nereden buldun onu?" diye sordum çikolatayı fark ederek. Ağzının kenarlarına bulaştırarak yediği çikolataya baktıktan sonra bana döndü ve o tatlı telaffuzu ile konuştu.

"Felix Abi aldı. Seninki de buzdolabında..." diyerek buzdolabına koştu ve parmak uçlarında yükselerek biraz zorlansa da dolabın kapağını açtı.

Gördüğüm manzara ile şaşkınlıkla oraya doğru adımladım. Jaemin dolabın kapağında duran çikolatayı gösterse de ben buzdolabının içine hayretle bakmaya devam ettim.

Bu dolap en son bu kadar dolu değildi.

"Bunları kim aldı ya?" diye şok içinde konuşurken Jaemin hemen devreye girdi.

"Sen uyurken biz Felix Abi'yle markete gittik. Onun abisi de geldi. Bunları aldık."

"Doğruyu söyle." diyerek kaşlarımı çattığımda başını olumlu anlamda salladı ve parmağıyla ocağı işaret etti.

"Hatta Felix Abi yemek yaptı, onu da yedik."

Felix yemek yapmış.

Ağlayacağım.

Ocağın üzerinde duran tencerenin kapağını açıp içine baktım. Cidden yapılmış bir yemek görünce yaşadığım şok anlatılamazdı.

"Gitti mi Felix Abi'n?" diye sorduğumda Jaemin başını salladı.

"Gitti."

"Tamam, geç sen içeri."

Jaemin sözümü dinleyerek mutfaktan çıkarken hâlâ masanın üzerinde duran telefonumu elime aldım ve kilidini açtım. Ekran açılır açılmaz gördüğüm mesaj bildirimleri kaşlarımı havaya kaldırmama neden oldu. Derin bir nefes alırken mesaj kutusuna girdim ve mesajlara baktım.

Gönderen: Felix

Eğer yardıma ihtiyacın olursa, unutma.

Ben buradayım.

⚜⚜

Olmadı, de mi?

Biliyorum, biliyorum. Olmadı. Ühü~

Continue Reading

You'll Also Like

142K 11.8K 41
[Tamamlandı.] / DÜZENLENİYOR. • illness serisi, birinci kitap • • scene one: passion • Anksiyete bozukluğu kişiyi toplumdan soyutlayan bir hastalıkt...
227K 23.8K 37
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
419K 38.3K 33
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
140K 24.1K 18
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting