(Düğün var ayool oh oh💃🏻🕺🏻
Bi de ben en sonu yazarken aşırı duygulandım hüü🥺🤧 )
İyi Okumalar
-Beş Gün Sonra-
"Saç spreyi nerede?!"
Oflayarak kulaklarımı kapatıp bu ortamdan kaçmak için yer ararken, bulunduğum odada ki curcuna beni deli ediyordu.
Kuzenim evleniyordu, Tao evden göçüyordu falan filan ama ben keçileri kaçırmaktan korkuyordum şu anda.
"Nedimelerin hepsi hazır mı?" Yui Na makyajının son düzenlemeleri yapılırken telaşla sorduğunda onu onaylarcasına salladım başımı.
Kim dedi sana baş nedime olmayı kabul et diye? Gerizekalısın Eunhee, önde gidenisin hemde.
Oturduğum yerden ayaklanarak sonuna kadar açık pencerenin önüne doğru ilerledim. Kendimi bir işkenceye tabiî tutulmuş gibi hissediyordum. Ayağımda ki topuklularla oradan oraya koşturmak canıma tak ettirmişti ancak dayanmam lazımdı.
Yui Na nasıl dayanacaktı aklım almıyordu.
Kollarımı pencerenin beyaz mermerine yaslayıp düğünün olacağı ve şu an içerisinde olduğumuz köşkün bahçesine baktım. Her şey hazır gibi duruyordu.
Gözüm en önde ki masada gülüşerek bir şeyler konuşan Yukhei, Renjun ve Yui Na'nın kuzeni olduğunu öğrendiğim neredeyse Tao'yla yaş olan Luhan'da takılı kaldı.
O an nutkum tutuldu sandım, bir insan her türlü nasıl yakışıklı olabilirdi ki?
Lucas benim aklımı başımdan almıştı.
Üzerinde tamamen siyaha donatılmış bir takım vardı, birlikte seçmiştik falan ama cidden bu kadar yakışacağını düşünmemiştim.
"Salaksın yemin ederim. İnsan daha sade bir şeyler seçerdi, resmen çocuğu açık büfe gibi sundun herkese Eunhee." kendi kendime mırıldanarak arkamı dönüp son kez odaya baktım.
Neredeyse herkes hazır gibiydi, bu da demek oluyordu ki birazdan fotoğraf çekimlerine başlayacaktık.
Odada bulunan boy aynasının önüne geçerek önünde kimsenin olmamasını fırsat bilerek kendimi inceledim.
Üzerimde ki kırmızı elbise beyaz tenime oldukça yakışmış, açıkta bıraktığım dalgalı saçlarım görüntüme ayrı bir hava katmıştı.
Aslında Lucas ile seçtiğimiz elbise toz pembe ve sade bir elbiseydi ancak Yui Na o elbiseyi görünce bana 'büyükannen bile senden daha tarz bir elbise seçti, Eunhee' demiş, kendi elleriyle bana bu elbiseyi seçmişti. Elbiseye uygun ayakkabı, takı falan derken resmen bir günü alış-veriş merkezinde geçirmiştik.
İnanılır gibi değil, sırf ben şık olmayacağım diye düğününe bir gün kala alış-verişe çıkmıştı...
İlk defa böylesine açık ve çekici duran bir elbise giyiyordum ancak buraya gelecek olan bütün genç kızların böyle giyindiğini en azından nedimelerden anlamıştım.
Aynanın yanında duran makyaj masasından fişte takılı duran maşayı alarak uçları bozulmuş saçlarımı düzelttim usulca. Elbiseye nazaran bari makyajımı sade yapmak istemiştim ama Yui Na bana makyaj yapacak olan kıza özellikle kırmızı ruj sürmelerini ve seksi bir makyaj yapmalarını istemişti.
Bravo Yui Na...
Beni en çok merak içinde bırakan şey, Lucas'ın bu elbiseden haberi dahi olmamasıydı ve beni görünce vereceği tepkiyi çok merak ediyordum doğrusu.
"Gelin hazır!" arkamı dönüp yüzünde ki kocaman gülümseme ile bir prensesten farksız olan Yui Na'ya baktım. O cidden güzel bir Huang gelini olacaktı.
Evimizin güzel prensesi olacaktı.
Tabii benden sonra ki güzel prenses.
****
Stresten terleyen ellerimle elbisenin eteklerini tutarken, tek tek ve dikkatlice iniyordum merdivenleri.
Nedimelerle fotoğraf çekimi bitmiş ve bir on-on beş dakika sonra gelinin nikah için aşağıya ineceği söylenmişti. Bense, beni nerede olduğum için arayan Lucas'ın yanına gidiyordum.
O kadar heyecanlıydım ki sanırsın ben evleniyorum, ellerim heyecandan terliyor ve soğuk terler döküyordum.
Son basamakları da inip beni ikinci giriş kapısının önünde bekleyeceğini söyleyen bedeni aradı gözlerim. Ve bulduğunda ise, bir kez daha tutuldu nutkum.
Bu kadar eşsiz olması, çok büyük bir haksızlıktan ibaretti.
Elini çenesine götürüp muhtemelen orayı kaşıyacağı sırada gözleri beni buldu. Hareket dahi etmeden duraklayıp kaldığında kalp krizinden gideceğim sandım.
Bana böyle bakmaması gerekiyordu.
Kız arkadaşının kalp rahatsızlığı var, Wong Yukhei....
"E...Eun?"
Adımlarım tam önünde son bulduğunda gözlerini kırpıştırıp kendine gelmeyi başarabildi sonunda. Bense ona yüzümden hiç eksilmeyen gülümseme ile bakıyordum öylece.
"Ç-çok...çok güzel olmuşsun. Aman Tanrım..kafayı yiyeceğim sanırım!" dediğinde kendimi tutamayıp kahkaha attım.
"Sen kendine hiç baktın mı?...O takımı aldığımız gün ateşe vermem gerekiyordu." son cümlemi fısıldayarak söylesem de anladığına emindim. Yüzünde ki o bilindik sırıtış onu ele veriyordu.
"Acaba, rujunu bozsam..çok kızar mısın?"
Dediği şeyi idraak etmem bir kaç saniyemi alırken, anladığım an yumruğumu çokfan omzuna geçirmiştim bile. Cidden elbiseyle aynı renk olmama ramak kalmıştı.
"Sapık..yürü gidiyoruz, kuzenim evlenecek benim düştüğüm duruma bak! Bu makyajı yapmak için ne kadar uğraştım haberin var mı senin?!"
Onu kolundan tutup düğünün olacağı bahçeye doğru sürüklerken konuşup duruyordum.
Eğer konuşmazsam utancımdan elbisemle aynı renge bürüneceğimi ben de o da çok iyi biliyorduk.
Ve o, beni utandırmadan durmuyordu.
****
Böyle olacağını hiç düşünmemiştim...
O kadar güzel bir düğün olmuştu ki ben enerjimi bir türlü tutamıyordum. Nikah kıyılırken yine duygusallığıma engel olamayıp ağlamış, yanı başımda duran Lucas'ın diline dolanmıştı bu halim.
Şimdi ise akşama doğru düğünden ayrılan orta yaşta ki davetlileri fırsat bilip, sadece yakın tanıdık ve arkadaş katagorisine girenlerle ufak bir düğün sonrası eğlence yapıyorlardı.
Tabii biz kardeş kategorisinden yırtmıştık.
Düğün boyunca bana kim olduğumu soran insanlara karşı 'Tao'nun kız kardeşiyim' demiştim çünkü gelen geçen herkes bana bu soruyu soruyordu.
Hatta bir ara yanıma gelen bir kaç erkek Lucas'ın sinirden kudurmasına sebebiyet olmuştu.
Bense içten içe onun bu hâline gülsem de, yanıma gelenlerin Tao'nun kız kardeşi olduğumu öğrenip -her ne kadar gerçek olmasa da- tüğmelerini izliyordum.
"Ayaklarım şişti," oturduğum masaya kendini zar zor bırakan geline çevirdim bakışlarımı.
Bu ufak eğlence için üzerinde ki gelinliği çıkarmış yerine salaş ama oldukça şık duran beyaz bir elbise giymişti.
"İnan, benim de." ayaklarımda ki topukluları çıkarıp bir yerlere fırlatalı çok oluyordu. Yorgunluktan bayılmak üzereydim ve şu an yanımda kimse olmadığı için sıkıntıdan patlıyordum.
"İyi yönünden bak, bu gece biz, siz ve bir kaç arkadaşımız daha bu köşkte kalacağız." dediğinde şaşkınlıkla Yui Na'ya baktım.
Yalnız kalmaları gerekmiyor muydu?...
"Tamam da...neden ki?" soruma karşı ona doğru gelen eşine, kuzenim Tao'ya bakarak cevap verdi bana.
"Saat gecenin üçü, Eunhee. Siz gitmek isteseniz bile Tao salmaz. Bunu biliyorsun güzelim."
Gerçekten de öyleydi. Tao aynı babası ve babam gibiydi. Sanırım ailede onlara benzeyen bir tek Tao vardı.
İç çekerek onları yalnız bırakmak adına ayaklandım. Lucas yanında ki Renjun, Luhan ve adını bilmediğim bir kaç erkekle daha çalan şarkıyla anlamsızca dans ediyordu ve şu an beni umursadığını pek söyleyemezdim.
Düğün boyunca çalan bütün şarkılarda beni zorla kaldırıp pistte dans edenlerin arasına sürüklemiş ve dans etmemizi sağlamıştı. Tamam, şikâyetçi değildim ama ailelerimizin olduğu bir yerde böyle davranması aramızda ki şeyi anlamaları için bir sebepti.
Tao "nereye?" diye sorduğunda "arka bahçeye, biraz dolanacağım" dedim.
Onların yanından ayrılıp arka bahçeye gitmek için çimlik alana geçtiğimde, çıplak ayaklarım çimenlerin üzerine değer deymez vücudumda ki bütün yorgunluğun yavaşça çekildiğini hissettim.
Bahsettiğim bahçeye geldiğimde, şöyle bir etrafa bakındım. Kocaman bir bahçeydi ve o kadar güzeldi ki karış karış her yerini gezmek istiyordum.
Öylece bir on-on beş dakika yürüdükten sonra dikkatimi çeken gökyüzü ile bedenimi yavaşça bahçenin tam ortasına, çimenlerin üzerine bıraktım.
İç çektim, tam tepemde parlayan aya ve yıldızlara bakmak beni hep rahatlatırdı. Şimdi de rahatlıyordum.
Bedenimi geriye doğru bırakıp uzandığımda, kollarımı iki yanıma, çimlere koydum, gözlerimi kapattım usulca.
Çok yorgundum, bıraksalar burada sabaha kadar uyurdum ve burası uykumun gelmesi için çok müsait bir yerdi.
"Güzelim," dibimde duyduğum sesi ile gözlerimi aralayıp bana tepeden bakan yüzünü inceledim. Yüzünde yine her zaman ki o kocaman gülümsemesi vardı, yapılı saçları dağılmıştı ve ona güzel bir hava katıyordu.
O her haliyle bana hep eşsiz geliyordu.
"Ne yapıyorsun burada tek başına?" yere oturup yanıma uzanırken sorduğunda bakışlarımı tekrardan gökyüzüne çıkardım.
"Hiç, bahçeyi dolanmak istemiştim ama yıldızları izlemek daha cazip geldi."
Kıkırdayarak beni kendine doğru çektiğinde ona engel olmadım. Şimdi başım göğsünde, eli saçlarımdaydı ve ben kendimi Dünya'nın en huzurlu insanı gibi hissediyordum.
"Bana da...yıldızımı izlemek cazip geliyor."
Bakışlarım yüzüne çıkarken, onun da bana bakıyor oluşu kalbimin dört nala koşmuş gibi atmasını sağlıyordu.
Önceden olsa böyle olmayacağımızı ikimizde biliyorduk ancak şimdi bakıyordum da, ben ona sırıl sıklam aşık olmuştum ve bundan hiç pişman değildim.
Yıllardır birlikte olduğumuz için her şeyini biliyordum. Neyi sevdiğini, neyi sevmediğini, olaylara vereceği tepkileri ve hatta söyleyeceği sözleri bile.
Yine de onu bu kadar iyi tanırken ansızın yaptığı bir şeyde kırılıp, sonrasında onu affederken buluyordum kendimi.
Her zaman dediğim gibi, o ne yaparsa yapsın affeden yine ben oluyordum ve bundan pişman değildim.
"Yıldızın çok yorgun," dedim yüzümü boynuna gömerken. Kokusu bedenimi daha da çok uyuşturuyordu.
"Biliyorum...biliyorum güzelim."
Eli saçlarımı okşamaya devam ederken ona doğru yan dönen bedenimden yararlanarak kolumu beline doladım.
"Bizim için güzel bir gündü. İleride geçireceğimiz bütün günler gibi...güzel."
Sesi bana ninni gibi gelirken yüzümde ufak bir gülümseme oluştu.
"Rüyanda bizi gör güzelim. Gelecekte ne kadar mutlu olacağımızı, mutlu bir hayatın bizi beklediğini gör."
Beni daha çok kendine çekip kollarıyla sarıp sarmaladığında kendimi onun ve uykunun kollarına bıraktım.
"Mesela; el ele tutuşmuşuz seninle, aynı ama farklı bölümlerde okuduğumuz üniversitenin bahçesinde ilerliyoruz. Sen sabah erken kalktığımız ve uykunu alamadığın için gözlerinin şiş olmasından yakınıyorsun, ben sana o halinle bile ne kadar güzel olduğunu söylüyorum."
Dedikleri ile gözlerim dolarken bunun mutluluktan olduğunun farkındaydım.
Ben hiç ayrılmayalım, hep beraber olalım, yan yana olalım istiyordum. Mutlu bir hayatımız olsun ve hiç ayrılmayalım istiyordum.
Sanırım o da bunu istiyordu.
"Sonra...birlikte her zaman ki film gecelerimizden birisinde benim büyük ısrarlarım üzerine korku filmi izlerken..sen korkudan bana neredeyse yapışıyorsun ama benim de senden kalır yanım yok. İkimizde korkudan ölecek dereceye gelirken gece olduğunda..birbirimize sarılarak uyuyoruz."
İyice uykum gelirken sesi derinden derinden gelmeye başlamıştı artık.
Bedenimi usulca onun temkinli kollarına bırakırken son bir şey dediğini duydum. Sonrası benim için karanlıktı ama hatırladıklarım bana yeterdi.
"Dilek tut, sevgilim. Yıldız kaydı."
Benim dileğimin ne olduğunu o da dahil herkes biliyordu.
Onunla birlikte mutlu olmak.
Sonsuza kadar veya nasıl adlandırmak isterseniz.
Ama benim için onu sevmek sonsuz olan; Onun beni sevmesi, beni sonsuza sürükleyen şeyin ta kendisi demekti.
O benim sonsuzumdu.
-♡-
*
*
*
*
Sanırım ağlıyorum arkdşlar 🤧🤧
Normalde bölümü gece atacaktım ama bitirince dedim ki at daha fazla bekletme djdjsj
Artık sona yaklaştık, altı bölüm kaldı ve hiç ters bir olay olmayacak bunu garantileyip kitabı okuyabilirsiniz çiçeklerim dkdjsjs
Neyse neyse
Umarım bölüm hoşunuza gider yıldızlarım 💫💫
Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen 🌙🌙
Sizleri çok çok çok seviyorum 💞💗
Kendinize iyi bakın 💓
-Eun🌸