Lover Traveler | Taekook

By Awaepioon

12K 980 3.9K

Jungkook ve Taehyung, üç yıllık ilişkileri ilerlemesini durdurup monoton bir hal almış iki sevgilidir. Bir ge... More

1. Tartışma
2. Yemekhane
3. Dynamite
5. Zımba
6. Yağmur
7. Edebiyat ve Patates Turtası Derneği
8. Alçı Partisi
9. Hazine Avı (I)
10. Hazine Avı (II)
11. Gece Yarısı Öpücüğü
12. İki Kelime
13. Sürüş Dersleri
14. Tuscon 🔞

4. Otobüs

715 81 334
By Awaepioon

 "Sonunda evdeyiz!" dedi Namjoon, dairelerine girerken.

"Dizinin finalini de kaçırdım." Yoongi çantasını omzundan sıyırdı ve kettle'a su doldurdu.

"Taehyung benden yine nefret ediyor!" Jungkook kanepeye uzanıp yastıklara vurmaya başladı.

Dynamite'in sahibi, dükkanı temizlemeleri konusunda onlara salık verince, bir buçuk saat dükkanda kalmışlardı. Kimse bir kavgayı daha kaldıramayacağı için temizlik sessizce -bazı laf sokmalar olsa da- bitmiş; mideleri boş, kolları dermansız, ruhen bitmiş çocuklar otobüsle evlerine yollanmıştı.

"İyi tarafından bakarsak artık bir işin var." Namjoon mutfakta hazırladığı çabuk ramen'in tenceresini tutup ağır geldiği için dilini dışarı çıkararak sehpaya taşıdı. Yoongi de kaseleri getirdi.

"Hayır, ben geçmişte orada hiç çalışmadım! Bugün sevgilimin telefon numarasını almam gerekiyordu!"

"Topla ayakları lan, oturarak ağla!" Yoongi yüzünü ekşiterek Jungkook'un bacaklarını kanepeden aşağı indirdi.

"Of n'olur bitsin bu gün artık!"

Jungkook odasının kapısını kapatıp yaslandı ve gözlerini tavana dikip derin bir nefes aldı. Birkaç saniyeye ihtiyacı vardı. Etrafına saçılmış kıyafetlerinin olduğu yatağa yöneldi ve öylece oturdu. Karşısına, çalışma masasının dayandığı duvardaki metal panoya dikti gözlerini. Resim kağıdını tellere mandallamıştı. Düşünmeye başladı. Nerede hata yapmıştı? Planı kusursuzdu, üstelik Taehyung ona inanıp minik parça da olsa beyaz bir bayrak bile uzatmıştı. Hareketlerinin saat gibi işlemesi gerekiyordu. Jimin'in dükkana girmemesi gerekiyordu. Neden gelmişti? Neden planı bozulmuştu? Neden Taehyung'un inadını kıramıyordu? Neden planı yürümüyordu? Neden? Neden?

Plan kağıdını boş gözlerle incelerken kağıdın sağ tarafına sıkışmış bir karpostal gözüne ilişti.

"Hayat siz planlar yaparken, başınıza gelenlerdir." - John Lennon

Jungkook durakladı. Uzun süre kelimelerin arasında, harflerin her bir köşesinde dolanıp derinliklerinde kayboldu. Aptalın tekiydi. Evren onunla oyun oynuyordu. Jungkook'un ise tüm hamleleri alenen resim kağıdında yazıyordu.

"Hayır." dedi kendi kendine. Planına bakarak evrene karşı çıkıyordu. "Bir kere beni sevdi. Tekrar sevecek. Değişen her şeye rağmen."

"Jungkook?" Odasının kapısı Yoongi tarafından vurulunca, düşünce dünyasından sıyrıldı. "Girebilir miyim?"

Jungkook ayağa kalkarak metal panodaki kağıdı söküp kitaplığa kaldırdı ve ardından kilitli kapıyı açtı. Yoongi pijamalarıylaydı.

"Namjoon Seokjin'in yanına gitti. Aramış bizimkini, ödevi mi ne varmış 'yardım eder misin' demiş. O da çıktı."

Yoongi'nin yüzünde rahatsız olduğunu gösteren bir ifade vardı. Odada gözlerini gezdirip kıyafet yığınına bakarak oturacağı temiz bir yer aradı. Jungkook sandalyesindeki sweatshirtleri kucaklayıp dolaba tıkınca oraya oturdu.

"Bunu söylemek için geldiğini sanmıyorum hyung." dedi karşısına, eski yerine otururken. Yoongi ensesini kaşıdı ve açık tenli yanakları pembeleşmeye başladı.

"Şeyi soracaktım... şu çocuğu."

"Hangi çocuğu?"

"Hani senin sevgilim diye tutturduğun çocuğun yanındakini."

"Tutturmadım gerçek o." Jungkook gözlerini devirdi sinirle.

"Neyse işte onun yanındaki siyah saçlıyı." Yoongi kulağındaki küpeyle oynamaya başladı. Pembeleşen yanakları yukarı toplanmıştı. "Hoseok'u."

Jungkook ilgisini çeken büyüğündeki değişim ile sırıttı ve yerinde kıpırdandı. "İsmini hemen ezberlemişsin."

"Dynamite'te ona seslenirlerken duydum."

"Ya sen gelecekteki kocanın ismini mi ezberledin! Hyung bu harika bir haber, kendi zaman çizgime bir adım daha yaklaştım sonunda!"

Yoongi, ona saçmaladığını göstermek için ifadesiz bir yüzle baktı.

"Onunla seninkinin arasında ne var?" diye sordu sonunda.

Jungkook'un gülümsemesi söndü. Aniden omuzlarını düşürdü.

"Hyung, eğer bana inanmazsan, ikisinin arasında çok şey olacak." Jungkook ona planını göstermek istiyor fakat büyüğünün geleceğini riske atmak istemiyordu. Kendi adımları bile tarihin akışını değiştirmeye yetmişti. Gözleri parlayarak aklına dolan anılarla büyüğüne döndü. "Bir hafta sonra," günü hatırlamak için durdu. "Perşembe günü... evet, perşembe akşamüstü ganyan bayinden çıkarken hem kötü hem de çok sevineceğin bir şey gerçekleşecek hyung."

"Ne? Ne gerçekleşecek? Yoksa Hoseok'la mı karşılaşacağım?" Yoongi yerinde heyecanla kıpırdadı.

"Vay canına!" Jungkook şaşkınlığını gizlemek için ağzını elleriyle kapattı. "Normalde senin 'altılıyı mı tutturdum?' diye sorman gerekirdi, ama sen sevdiğin adamı sordun. Hyung hemencecik abayı yakmışsın sen!"

Yoongi ayağa kalktı. Kaşlarını çatmış, alaya alındığını düşündüğü için sinirleri tepesine çıkmıştı.

"Siktir git, kahin gibi konuşuyor bir de!"

"Hyung burası benim odam."

"Ha," anlaması uzun sürmedi. "Tamam ben normal giderim ama sen siktir git Jungkook."

Kapının sertçe kapanma sesine şaşkınca kafasını geriye atarak tepki veren Jungkook birkaç saniye öylece durdu. Yoongi'yi sinir etmenin zamanda geriye dönmesinin en iyi yanı olduğunu düşünüyordu.

*******

Jungkook her şeyden nefret ediyordu.

Yeni hayatına -eski demeliydi- adapte olmamak için çok savaşıyordu. Öncelikle geçmiş zaman çizgisine -yani şimdikine- daha da zarar vermemek için derslere girmeye karar vermişti. Dersler çok kolaydı. Bilgi birikiminden dolayı eskiden zorlandığı yerleri şimdi tereyağından kıl çeker gibi hallediyordu ve bunun verdiği rahatlığa kapılmamak oldukça güçtü. Sınıftaki arkadaşlarının çoğunu eskiden de sevmezdi fakat şimdi yaşının verdiği olgunlukla -oysaki yaşı bile küçülmüştü- onların çocukluklarına acıyarak bakmaya başlamıştı. Yeri geldiğinde yapacağı şakaları yapmayı bırakmıştı mesela. Bir anlamı yoktu. Burada bulunmasının tek amacı Taehyung'du.

Bir hafta çabucak geçmişi. Bu hafta boyunca Yoongi at yarışlarında her gün kaybetmiş, Namjoon her gün Seokjin'in ödevlerine yardım edip onunla takılmış, Seokjin etrafındakilerden 18 kere aşk itirafı almış ve reddetmişti. Jungkook ise haftasını Taehyung'un neler yaptığını deli gibi merak ederek geçirmişti.

Yemekkhane'de Taehyung'u uzaktan da olsa görebileceği bir köşeye oturma konusunda ustalaşmıştı. Sevgilisi genellikle Hoseok ve Jimin ile yemek yiyordu. Gülüyor, bir şeyler anlatıyor ve etrafa neşe saçıyordu. Hayatının Jungkooksuz da devam ettiğini görmek genç adamı hüzne boğuyordu. Haksızlıktı bu. Oysa ki o, Taehyungsuz geçirdiği dakikaların boşluğunu ağlama seansları ile doldurmaktan başka bir şey yapamıyordu.

Bazen Taehyung ile saliselik de olsa göz göze geliyordu Jungkook. O anlarda birileri panik butonuna basıyor, midesine kramp giriyor, eli ayağına dolaşıyordu. Bir keresinde - çarşamba günüydü- bir saniye kadar bakıştıkları için heyecandan sağ elindeki çubuklarla meyve suyu dolu bardağa vurmuş, Namjoon'un sarı tişörtü batırmıştı. Seokjin aceleyle onu kaldırıp Namjoon'u tuvalete götürmüştü. Orada üstünü çıkarabileceğini ve tişörtünü kendinin temizleyebileceğini söyleyerek birlikte gitmeyi teklif etmişti. Gamzeli gencin keyfi hemen yerine gelmiş, Yoongi arkalarından gülüp Namjoon'a uslu durmasını tembih etmişti.

Bu arada Yoongi de boş durmuyordu. Jungkook sayesinde oturdukları yerden Hoseok'u izleyebiliyordu. Uzun zamandır hayatında birini aramadığı -ya da Namjoon'un deyişiyle kimse ona katlanamadığı- için bu yeni duygular ona garip geliyordu. Bir yolunu bulup bir anda güneş gibi hayatına doğan çocukla konuşmalıydı. Ancak Yoongi, Jungkook'un Hoseokların gözünde sapık damgası yemesinden dolayı mantıklı olarak arkadaşlarından da uzak durmak isterler diye düşünüyordu.

Hafta sonu Dynamite'teki ilk iş günlerinde ikisi de sabah 9'da dükkandaydı. Patronları onlara turuncu bir yelek ile birer yaka kartı vermiş ve yapılacakları anlatmıştı. Bu iki gün müzik dükkanının işleyişini anlamak, Taehyung'un Jungkook'a her fırsatta tiksinerek bakıp onu görmezden gelmesi ve gelen insanların onlarla sürekli konuşmak istemesi ile geçmişti. Özellikle kadın müşteriler yeni çalışmaya başlayan iki yakışıklı adamın büyüsüne kapıldıkları için onları sürekli meşgul ediyorlardı. Sürekli plak soruyorlar, kredi kartlarını verirken altların ufak parça kağıda yazılmış telefon numaralarını da sıkıştırıyorlar, dükkandan çıkmak bilmiyorlardı.

Jungkook birlikte çalışmalarının iyi bir adım olacağını düşünmüştü ama yanıldığını çok geçmeden anlamıştı. Taehyung'a ulaşmak imkansızdı. Geçen haftaya kadar orada çalışan genç işi bırakmıştı ve dükkanda ikisinden başka çalışan kalmamıştı. Bu yüzden müzik dükkanını boş bırakmamak adına öğle aralarına vardiyalı olarak çıkmak zorundalardı. Dükkanın içinde konuşacak zamanı da bulamamıştı ve Jungkook, Taehyung'a her yaklaşmaya çabaladığında onun sert yüzüyle karşılaşmıştı. Akşam 8'de paydos ettiklerinde ise Taehyung tek bir şey söylemeden çantasını alıp dükkandan ayrılmıştı.

Jungkook'un ağlama seansları gittikçe artıyordu.

*******

Perşembe günü yine kafasının üzerinde kara bulutlar dolanıyorken televizyonda kanal karıştırıyordu. Yoongi yoktu. Sağındaki koltukta ise Haruki Murakami'nin Sahildeki Kafka kitabını okuyan Namjoon oturuyordu.

"Jungkook, patbingsu yemeğe gidelim mi?"

"Patbingsu mu? Buralarda yoktur ki hyung, nereye gideceğiz?" diye sordu dikkatini televizyondan ayırmadan.

"Şehir merkezinde yeni bir yer açılmış diyorlardı. Yoongi zaten dışarıda ona haber veririz, Seokjin'i de çağırırız, ne dersin?"

Jungkook omuz silkip onayladı. Yapacak daha iyi bir işi yoktu nasıl olsa.

Akşamüzeri şehir merkezine vardılar. Seokjin bu ılık havada Patbingsu yemenin çok ferahlatıcı olduğuna dair bir konuşma yapıyordu. Namjoon onu dinliyor, Jungkook dinliyormuş gibi yapıyordu. Şimdiden sıkılmıştı. Bir şekilde onları baş başa bırakıp eve geri dönmenin yollarını arıyordu.

Taehyung'un sesini tam da o zaman duydu.

Arkasında, çok yakın bir yerden gelmişti sesi. Önce bunun kendi hayal gücünün ürünü olduğunu sandı ama sonra yine aynı ses, sevgilisinin sesi, konuştu.

"Hyung!" Namjoon ve Seokjin aynı anda durup arkalarındaki çocuğa döndüler. "Siz gidin ben," gözlerini sol üst köşeye kaldırıp bahane aradı. "hah, ben Yoongi hyung'u alıp geleyim. Bu taraftaki ganyan bayinde olması gerekiyor. Gidin gidin, konum atarsınız geliriz biz."

Onlara konuşma fırsatı bile vermeden arkasına dönüp koşmaya başladı. Sevgilisi sağındaki sokağa girmiş olmalıydı.

Öyleydi. Taehyung otobüs durağında, elleriyle çapraz çantasının kayışlarını tutuyor, ayakta bekliyordu. Kafasında gri bir kasket şapka vardı. Şeffaf gözlükleri, beyaz, iki düğmeli, uzun kollu tişörtü ve bol paça pantolonuyla yine tarzını konuşturmuştu. Dönüp kendi üzerindekilere baktı. Oversize siyah bir tişört ve sıradan bir pantolon giymişri. Saçını yıkamadığı için onları gizlemek adına bucket şapkasını takmıştı. Öyle bakımsız görünüyordu ki! Taehyung'u incelemeye geri döndü. Onun durakta ne işi vardı? Otobüsle nereye gideceğini, biriyle buluşup buluşmadığını ya da buluşmaya mı gideceğini merak etti Jungkook. Kanında kaynamaya başlayan kıskançlıkla yerinde kıpırdandı.

O esnada otobüs durağının arkasındaki ganyan bayinin merdivenlerinde Yoongi göründü. Arkadaşını görünce el sallayıp ona seslendi. Jungkook onu gördüğü an hedefini büyüğüne çevirdi.

"Jungkook? Ne arıyorsun sen burada?"

Jungkook bu soruyu yanıtsız bıraktı. Çünkü gördüğü sahne yüzünden kızgınlıktan kulakları uğulduyordu.

"A-a benimki geldi." dedi Yoongi hayranlıkla.

Hoseok sol taraftaki yoldan yürüyerek gelmiş ve Taehyung'a seslenmişti. Beyaz, koton bir gömlek ve kot pantolon giymiş, gri bir sırt çantası takmıştı. Siyah saçlarını alnı gözükebileceği biçimde ikiye ayırmıştı.

Taehyung ile selamlaştıktan sonra gidecekleri yer hakkında konuşmaya başladılar. Taehyung sürekli gülümsüyordu. Bazen ensesini ovuyor, bazen kolundaki bilekliklerle oynuyordu ve arada, Hoseok ona bakamadığı anlarda, onu süzüyordu. Jungkook yumruklarını sıktı ve damarlarının belirginleşmesini sağladı.

"Hyung, gidiyoruz."

Yoongi ile otobüs durağının içine girdiler. Taehyung ve Hoseok onları görmemezlikten gelmeyi tercih etti. Böylece onlara bulaşmayacaklarını düşünüyorlardı. Gerginlik elle tutulur haldeydi. İki grup da birbirlerine kaçamak bakışlar atıyordu. Jungkook, sevgilisinin sadece basit bir arkadaş buluşması içinde olması için dua ediyordu. Romantik bir ilk buluşma, her şeyi yerle bir ederdi.

Bir otobüs, durağa yaklaştığında Hoseok ve Taehyung kapıya yöneldi.

"Hyung yürü biniyoruz."

"Namjoon mesaj atmış. Nere-"

"Bırak şimdi onu, koş bizimkiler elden gidiyor."

Otobüse kartlarını okutup ilerlediler. Hoseok ve Taehyung boş bir yer arıyordu. Orta kapının hemen önünde yan yana iki kişilik yer vardı. Onlar oraya doğru ilerlerken Jungkook hızla öne atıldı. Centilmen bir hareket yapıp Taehyung'u cam kenarına buyur eden Hoseok'u tam otururken yakaladı ve kıvrak bir hamleyle boş yere geçiverdi.

"Hey!" Taehyung sinirle ona döndü. "Yine mi sen?"

"Selam Taehyung." Jungkook ona göz kırptı.

"Oraya ben oturacaktım yalnız." dedi Hoseok sert bir sesle.

"Ama ben otururken boştu."

"Çünkü tam oturmak üzereydim!"

"Ama oturmamıştın." Jungkook dudaklarını birbirlerine bastırıp sinir bozucu bir sırıtış gönderdi.

"Jungkook, kalk istersen belli ki bir arkadaşı var beyefendinin." Yoongi cüzdanını iç cebine koyup yanlarına ilerledi. Hoseok ile yan yana aynı demire tutunarak ona döndü. "Merhaba ben Yoongi." dedi en samimi olduğunu düşündüğü gülümsemesiyle.

Hoseok sade bir kafa selamıyla yetindi.

"Arkadaşını dinle ve kalk sapık."

"Bir adım var." dedi Jungkook.

"Herkesin var." Hoseok bunu umursamadı.

"Sizinki nedir?" diye öne atıldı Yoongi.

Hoseok yanındaki gence bakıp sabırla nefes verdi.

"Rahatsız ediyorsun beni." dedi Taehyung Jungkook'a dönüp.

"Jungkook şöyle arkaya geçelim ha, ne dersin?" Yoongi neyin içine düştüğünü çözmeye çalışıyordu.

"Aynı fikirdeyim. Kalk hadi."

"Ne kadar çok ortak yönümüz var, siz de fark ettiniz mi?" Yoongi tekrar o samimi gülüşüyle Hoseok'a döndü.

Taehyung daha fazla dayanamayarak ayağa kalktı ve Jungkook'un sağ kolunu tutup kaldırdı. Otobüsteki herkes onlara bakıyordu.

"Kalk şuradan, yoksa taciz ediyor diye bağırırım."

Hoseok da hemen sol kolunu kavradı. İki kolu da havada olan Jungkook ayağı kalmamakta ısrar ediyordu.

"Tapuladınız mı bu yeri kardeşim? Tükürüp yeşili mi tuttunuz da sizin oluyor? Kalkmıyorum işte!" Jungkook kelimenin tam anlamıyla çirkeflik yaptığını biliyordu. Fakat bunu yapmasa ikili dip dibe oturacaktı.

"Kalk dedim sana!" Taehyung sertçe kolu çekince Jungkook'tan acı dolu bir inleme geldi.

Hoseok diğer elini de Jungkook'un koluna koyup iki eliyle nazikçe itti.

"Şuradan kalk dedik kardeşim, bak uzatma işte."

"Yalnız, arkadaşımın kolunu bıraksanız diyorum beyefendi." Yoongi Hoseok'un sol dirseğini tuttu. Olayın çirkinleşeceğini anlamış, Jungkook'u onların elinden kurtarma kararı almıştı.

Hoseok kolunu tutan ele baktı ve bir an için adamın parmaklarının ne kadar çekici olduğunu düşündü.

"Bırakın kolumu." dedi genç adamın parmaklarından gözlerini zar zor ayırarak.

"Siz bırakırsanız eğer." Yoongi tekrar gülümsemişti.

"Yoongi hyung, arkadaşını yani beni mi seçtin sen?" Jungkook dudaklarını büküp sesindeki sevgi ile gözlerinin için parlatarak büyüğüne döndü.

"Biz ne yaşıyoruz şu an?" Taehyung hayatının en saçma otobüs yolculuğunu yaşadığını düşünüyordu.

Hemen sonra Taehyung, Jungkook'un zayıf anından yararlanıp onu yukarı çekti. Jungkook anında iki yanında duran demirlere tutundu. Hoseok da bu dikkat eksikliğinden yararlanarak onu kendine çekti ve kolunun arasından boşluğa girmeye çalıştı. Fakat Jungkook hemen kolunu demirden indirmişti. Böylece Hoseok'un boynu Jungkook'un koltuk altına sıkıştı.

"Lan ne yapıyorsun, manyak?" Taehyung öne atılıp Hoseok'un artık Yoongi'den kurtulmuş kolunu tutarak geri çekmeye çalıştı. Otobüsteki insanlar onlardan uzağa kaçmışlar, kimi video çekiyor, kimi ayıplayıcı nidalar atıyordu. Otobüs şoförü duraklardan önce durursa ceza alacağını bildiğinden en yakın durakta durup müdahale etmekte karar kılmıştı. Yoongi ise arkadaşının hayatının aşkını öldüreceğini düşündüğü için onu koltuk altından kaçırmaya çalışıyordu.

Hoseok sonunda Yoongi sayesinde kurtuldu. Yüzü kızarmış, saçları dağılmıştı. Taehyung hala Jungkook'un kolunu tutuyordu. Yoongi ise elleriyle Hoseok'un beyaz gömleğinin sırtını kavramıştı.

"Kalkmıyorum dedim!" Jungkook inatla ayağını yere vurdu.

"Lan ayaktasın zaten!" diye bağırdı Hoseok.

Taehyung sabrının sonuna gelmişti. Oturduğu koltuğa çıktı ve Jungkook'un sırtına atladı.

"Yakaladım seni!"

Otobüstekiler şaşkınlıkla bağırdı. Jungkook sırtında Taehyung ile yalpalamaya başladı. Elleriyle yardım arıyor, tepesindeki ağırlıkla acıyla inliyor, demirlere çarpıp duruyordu. Hoseok Taehyung'u indirmeye çalıştı. Bu hareket Jungkook'un üstündeki ağırlığın daha çok dengesizleşmesine yol açmış, dizlerinin bağını çözmüştü. Sağa sola kör adımlar atmaya başladı. Otobüs bir o yana bir bu yana sallanıyordu. İnsanların bağırtısı kakofoniye dönüşmüştü.

"Hoseok'u al başımdan!"

Yoongi arkadaşının yardım çığlığına kulak verip Hoseok'un belinden tuttu.

"Aha, bir sapık da bu!"

"Beyefendi sakin olun. Ayrılın diye çekiyorum sizi, zarar göreceksiniz."

Taehyung sonunda yere indiğinde otobüs büyük bir kasisin üstünden geçti. Dengesini sağlayamayan dörtlü yaprak gibi salladı. Taehyung arkasındaki demire, Jungkook tepesindeki tutamaçlara tutundu.

"Hyung!"

Hoseok'un ayağı yere saçılmış çantaların saplarına girdi ve ayakları yerden kesildi. Yere düşecekken Yoongi hemen onu iki kolundan da yakaladı. Fakat o da bir yere tutunamamıştı. Böylece, Hoseok'la yere düşeceğini anladığı an, klişe dizilerde görülecek bir centilmenliğe imza atarak genç adamı etrafında döndürdü ve kendi üzerine düşmesini sağladı.

Kemik kırığı sesi de tam o sırada duyulmuştu.

*******

Hastane'nin acil kapısındalardı.

Yoongi'nin kolu kırılmıştı.

Hoseok içeride onunla ilgileniyordu.

"Taehyung-"

"Sen benim başıma bela mısın?" Taehyung kollarını göğsüne dolayıp Jungkook'a döndü. Toz bulanıp üzerine basılmış kasketini koltuk altına sıkışmıştı. Saçı ve kıyafetleri dağılmıştı. "Ne zaman yakınımda olsan başım belaya giriyor. Önce senin yüzünden az kalsın arabanın altında kalıyordum."

"Sizi kurtarmak istemiştim." dedi sessizce Jungkook, karman çorman olan saçını eliyle taramaya çalışarak.

"Ertesi gün beni yere düşürdün ve tüm fakülteye beni rezil ettin."

"Ayağım takılmıştı." Üzerine basılmış ve bağcıkları çözülmüş ayakkabılarına baktı suçlulukla.

"Sonra Dynamite'te kuzenimi tartaklayıp tüm dükkanı yerle bir edip, beni tekrar yere düşürdün ve zararı karşılamak için ikimizi de çalışmak zorunda bıraktın."

"Sen de kırmıştın bazı şeyler." Jungkook çizikler içinde kalan ellerini önünde birleştirdi.

"Şimdi de randevumu mahvettin!"

Jungkook kafasını kaldırıp kaşları çatılı genç adama baktı.

"Bu bir randevu muydu?" diye sordu merakla.

Taehyung'un yüzündeki kızgınlık, afallamış bir kararsızlıkla kırılmıştı.

"Yani," göğsüne doladığı sol elini serbest bırakıp ensesini kaşıdı. "belki sonunda olabilirdi. Hyungun haberi bile yok ama olabilirdi bence, kim bilir."

Jungkook önlediği şey için neredeyse sevinçten zıplayacaktı. Aldığı yeni çizikler ve morluklar önemli değildi artık. Korkmasına gerek kalmamıştı. Sonunda yaptığı bir hata onun yanına kar kalmıştı. Hoseok'un hiçbir şeyden haberi yoktu. Muhtemel bir itirafı engellediği içinde hiç olmayacaktı. Yoongi Hoseok ile işleri ilerletecek ve Taehyung da ona kalacaktı. Tüm gelecekleri bir kol kırılmasıyla yerine oturmuştu. Harika bir ironi ve harika bir olay gerçekleşmişti!

Acil kapısından dışarı çıkan Yoongi'nin inleyen sesi sayesinde konuşmaları kesildi. Yoongi, Hoseok'u kurtarayım derken ters bir açıyla büktüğü kolunun üstüne düşmüştü. Kolu kırılan genci en yakın hastaneye götürmek de bu üç kişiye kalmıştı. Sol kolu, omzundan itibaren bileklerine kadar alçıyla kaplıydı ve sabit durabilmesi için atel ile desteklenmişti.

Hoseok, kendinden birkaç santim kısa adamın yanındaydı. Sağ kolunu Yoongi'nin sol omzuna sarmış, sol koluyla ise onun sağ dirseğinden tutmuş, merdivenden inmesini sağlıyordu. Kendini suçlu hissediyordu. Her ne kadar o sapık çocuk kalkmamakta inat edip onları bu duruma kadar sürüklese de, yanındaki adam onu düşmekten kurtarmıştı. Belki de Yoongi olmasa şimdi kolu kırılan kişi oydu. Belki röntgen filmleri çekilirken bağırmamak için dişlerini sıkan Yoongi değil Hoseok olurdu. Belki daha kötü yaralanırdı. Yoongi'ye çok şey borçluydu. Genç adam hayatını ortaya koymuştu onun için. Kırığının acısıyla kıvranırken bile Hoseok'a iyi olup olmadığını sormuştu. Hoseok'un endişesini dahi, ufak tefek iltifatlarla atmaya çalışmıştı. Belki sapık çocuğun arkadaşı, sapık çocuk gibi değildi.

"Geldiniz mi hyung? İyi misin?" diye sordu Jungkook ilgiyle.

"Dirseğine yakın bir yerden kırılmış. Bir ay kadar kolu atel ve alçıda kalacakmış." Hoseok yanlarına gelip durdu. "Her hafta da kontrole gelmemizi istedi doktor."

"Gelme-mizi?" Taehyung soru sorar bir edayla Hoseok'a döndü.

"Onu her hafta hastaneye ben götürüp getireceğim. Hatta yapabileceğim her şekilde yardım edeceğim. Benim yüzümden kolu kırıldı Tae, iyileşene kadar yanında olmalıyım."

"Keşke ben de kırsaydım." diye hayıflandı Jungkook sessizce.

Taehyung ağzını açıp buna karşı çıkmak istedi ama dişlerini sıkıp sustu.

"Geçmiş olsun." dedi yarım ağız. Yoongi kafasını salladı mağrurca. Hoseok devam etti.

"Tekrar teşekkür ederim hyung, sen olmasan-"

"Hyung?" Taehyung şaşkınlıkla Hoseok'a baktı.

"Benden büyükmüş."

Taehyung aslında bir anda gelen bu samimiyeti sorgulamıştı. Genç adamın kolu alçıya alınırken bu kadar yakınlaşmış olmaları inanılmazdı.

"Ee, daha ne bekliyoruz? Sizi eve bırakalım."

"Bıraka-lım?" Taehyung şok üstüne şok yaşıyordu.

"Taehyung, dedim ya benim yüzümden oldu diye."

"Bu sapığın evine mi gideceğiz yani?" dedi iki eliyle Jungkook'un varlığını göstererek. Hoseok bir an durup düşündü. Zor bir karardı.

Yoongi, Hoseok'un gözlerindeki ikilemi gördü. Daha fazla sorun çıkmasını o da istemiyordu. Eve beraber sağ olarak dönebilecekleri fikri düşünülecekler listesinde en son sırada bile yer almıyordu.

"Önemli değil. Nasıl olsa numaralarımızı aldık Hoseok. Haberleşiriz."

"Numaraları-mız?"

"Taehyung sen bütün birinci çoğul iyelik eki alan kelimeleri soracak mısın?" Jungkook sonunda dayanamamıştı. Karşısındaki altın saçlı çocuk ise sinirle ona gözlerini devirerek cevap vermekle yetindi.

Ayrı otobüslere binmek için yolun karşısındaki otobüs durağına geçtiler. Doğru düzgün kimse konuşmuyordu. Saat oldukça geç olmuş, son otobüslerin gelmesine az kalmıştı. Jungkook bu akşamı gözden geçirdi. Yoongi'nin ganyan bayi çıkışı daha tanışmamış olduğu Hoseok'la aynı otobüste yol alırken bunları yaşaması gerekiyordu. Hoseok'u kurtaran kahraman olarak eve beraber gelmeleri gerekiyordu. Jungkook ve Taehyung'un bugün karşılaşmamaları gerekiyordu. Tarih çizgilerini yine batırmıştı. Taehyung'a bir kez daha kendinden nefret ettirmeyi başarmıştı. Gittikçe bir çıkmaza sürüklendiğini hissediyordu.

Sağında, en başta, ayakta duran sevgilisine baktı. Yanakları içe çökmüş, hüzünle yola bakıyordu. Hoseok'la gideceği muhtemel randevunun bozulmasına oldukça içerlediğini düşündü Jungkook. Kısa bir an üzgün hissetti. Sevgilisini üzdüğü için şuçluluk duydu. Hemen ardından kendine şaşırmadan da edemedi. Sevgilisinin randevusunu mahvettiği için üzülemezdi. Taehyung'un o tatlı asık suratına kanamazdı. Planını düşünmeliydi.

Taehyung da başına gelenleri sorguluyordu. Tek istediği minik bir randevuydu. Hiçbir şey beklemiyordu bile! Hoseok'un arkadaşlığından hoşlanmıştı ve bu randevu sadece bir ihtimalinin olup olmadığını sorgulayacağı bir denemeydi. Ancak Jungkook denilen genç her şeyi mahvetmişti. Taehyung sinirle sağ yanak içini dişledi. Geçmiş hayatında yanlış bir şey mi yapmıştı? Birinin ahını mı almıştı? Neden bu sapık çocuğu başına sarmıştı? Bekledikleri otobüs, durakta durup kapılarını tıslayarak açtığında Taehyung da sıkıntıyla nefes verdi. Sorularına verebileceği bir cevabı yoktu.

Kapılar kapanıp kartını sensöre okuturken son olarak duraktaki Jungkook'a baktı.

Ondan nefret ediyordu.







(Malta Hoseok'a çok pis yanığım)

_______

Slm ;)

Yine kaos, yine ortalık savaş alanı gibi yine dehşet yine vahşet dhdhsndhd

Ben böyle kavgalar yazmaya bayılıyorum ya, umarım siz sıkılmıyorsunuz 🙂

Yazar bebeğim sen bu olayı iyi güzel yazıyorsun da, Taekook'a nasıl bağlayacaksın çok merak ediyorum diye soranlarınız vardır:

I don't know na molla 💃🏻💃🏻

Halledeceğim ya... cidden... valla bak neler atlatmadık biz be heheeyytt bundan ne olacak 🔥

😅😃🙂😶😕🙁☹

Gelecek bölüm görüşürüz~💗
_______

Continue Reading

You'll Also Like

23.5K 4.6K 43
Taehyung 6 yıl önce kaybolan sevgilisinin düğün davetiyesini alır. |Text-Düz yazı|
35.6K 3.6K 28
Barış Alper'in Semih'e olan bakışları farkeden Arda ile işler karışır. Just a fanfic🥳
18.2K 1.4K 22
Cinsiyetsiz Jungkook, soy isminin lekelenmemesi için küçüklüğünden beri alfa olarak yetiştiriliyordu, hem de en yakın arkadaşlarından biri olan delta...
243K 11.8K 70
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..