En son gördüğüm şey televizyon da ki duyduğum haber olmuştu sanırım gözlerimi açtığımda Bade başıma oturmuş endişeli ve meraklı gözlerle bana bakıyordu. Kendimi şu an tıpkı bir rüyadan uyanmış gibi hissediyordum. Başlangıçta ne olduğunun ayrımını yapmakta zorlanmıştım ama sonra aklıma yine o haber gelince bir an da gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Olduğum yerden hızla doğrulduğumda kendimi salonda ki koltukta buldum.
"Bade az önce kötü bir kabus gördüm biliyor musun? Haber de Nihat amcamın bir uçak kazası geçirdiği yazıyordu. Hâlâ gerçekmiş gibi hissediyorum."
Aslında gerçek olduğunun belki de gayet farkındaydım. Ama bunun rüya olabileceğine kendimi o kadar ikna etmiştim ki bunun bir rüyadan ibaret olduğunu düşünüyordum.
"Asya önce bir sakinleş ve koltuğa yeniden otur. Bak biliyorum Nihat amcan senin için çok önemli biri ama gördüğün bir rüya değildi. Gerçeğin ta kendisiydi."
Bade nin sözleri sanki bir tokat gibi yüzüme çarptığında gözyaşlarımın akmasına engel olamadım
"Bade bu nasıl olur? Onu en son yurda geldiği gün gördüm sonra o yurt dışına gitti ve ben bir daha göremedim. O benim babam yerine koyduğum ve belki de şu hayatta ki tanıdığım tek insandı. Ama şimdi yok. Ben onun için buraya gelmiştim ama o artık burada olmayacak."
Kendimi bir türlü sakinlestiremiyordum. Babam ve annemden sonra şimdi de Nihat amca gitmişti. Şimdiye kadar babam gibi gördüğüm amcam yerine koyduğum belki de hayatta ki tek akrabam diyebileceğim insan artık yoktu. Ama bir şeyler yapmalıydım.
"Bade ben de gidip onu aramak istiyorum belki hâlâ hayattadır ben onun öldüğüne inanmıyorum."
"Asya bu imkansız bir şey belki duymadın ama kaza Dubai yakınlarında olmuş bu yüzden oraya gidemezsin."
"Bade..."
Bir an da yine kendimi kaybedip olduğum yere yığılıp kaldım. Uzun bir süre sonra gözlerimi açtığımda kendimi kolumda bir serumla bir acil servis odasında yatarken buldum.
Yanımda da Murat amca ve Bade vardı.
"Asya kızım iyi misin?"
Murat amcanın sorusuna karşılık olarak sadece başımı öne arkaya sallayarak onayladım. Etrafıma baktığımda bu hastane odası sanki üzerime geliyor gibi hissediyordum. Bir an önce buradan çıkıp temiz hava almak istiyordum.
"Bade lütfen beni buradan götür. Duvarlar sanki üzerime geliyor gibi hissediyorum lütfen çabuk ol."
"Tamam sakin ol Asya birazdan çıkacağız."
Bade benim daha fazla sıkıntıya girmeme engel olabilmek için hemşirenin yanına gidip bir an önce çıkabilmem için konuştu.
Yanıma geldiğinde serumun biter bitmez gidebileceğimizi söyledi. Ama serumun bitmesine biraz daha vakit olduğu için bu benim daha çok gerilmeme sebep oldu.
Nihat amcayı düşündükçe ve elimden yapabileceğim bir şey gelmediğinden kendimi o kadar daralmış hissediyordum ki çıkıp bir an önce derin bir nefes almak istiyordum.
Neyse ki bir müddet kendime hakim olabilmeyi başardığımda artık serumunda bittiğini gördüm. Bade' ye söylediğimde nihayet kolumda takılı olan serumu çıkarttırdım.
Hastaneden dışarı çıktığımda Bade' ye, "Bade siz gidin ben biraz hava almak istiyorum. Murat amca geldiğin için teşekkür ederim ama biraz yalnız kalmak istiyorum."
"Sorun değil kızım ama bu halde nereye gideceksin."
"Ben daha iyiyim Murat amca merak etmeyin. Bir şey olursa Bade' yi ararım."
"Şimdi gidiyorum ama mutlaka ara beni."
Bade' yi başımla onaylayıp onları geride bıraktıktan sonra gidip sokakları turlamaya başladım. Her şey hayatımda o kadar ani gelişiyordu ki hızına yetişmek mümkün değildi. Onca şeyden sonra bir de Nihat amcanın uçak kazası üzerine tuz biber olmuştu.
Neden uçak kazası olmak zorundaydı ki sanki oraya gidip onu ben de aramak istiyordum. En azından bunu ona borçluydum o benim için bugüne dek birçok şey yapmıştı. Ama ben onu aramaya bile gidemiyordum.
Şu an benden kilometrelerce uzakta yaşayıp yaşamadığı meçhul bir haldeydi.
Gidip deniz kenarında gelip geçen balıkçı teknelerini, vapurları izlemeye koyuldum. İzlerken gözümde geçmişte yaşanılanların canlanmaya başlamasıyla bütün geçmiş ve şu an gözlerimden sel olup akmaya başladı.
Acaba hayat önüme daha ne çıkaracaktı daha neleri kaybetmem gerekecekti. Aslında durumumdan şikayetçi olduğum felan yoktu ama hayatımdan sevdiğim, değer verdiğim kişilerin bir an da daha veda bile etmeye bile vakit bulamadan ortadan kaybolmaları beni oldukça üzüyor ve hayat karşısında hep yenik düşüyordum.
O gün akşama dek deniz kenarında ya delice koştum, ya saatlerce oturup gelip geçen tekneleri, vapurları izledim. Ve bir süre sonra anladım ki içimi sıkan bu duygu belki de uzun bir süre devam edecekti.
Bu yüzden kendimi toparlayıp beni evde merakla bekleyen Bade nin yanına eve döndüm. Kapıdan içeri girer girmez karşımda Bade ile karşılaşınca ufak çaplı bir korku yaşamıştım. Belli ki anahtarın sesini duyunca hemen kapıya koşmuştu.
Gelip bana sıkıca sarıldı.
"Asya neredeydin çok merak ettim seni."
"Merak etmene gerek yok Bade iyi olmaya ve hayatın benden aldıklarına alışmaya çalışıyorum. Ama iyi olacağım merak etme."
Bade benden uzaklaştıktan sonra salona geçip koltuğa uzandım. O da gidip mutfaktan benim için içecek sıcak bir şeyler getirdi.
"Üşümüş olmalısın kış mevsimi henüz bitmedi. Hadi iç bu çayı."
Uzattığı bardağı elinden alıp kenarda ki sehpaya koyduktan sonra bir süre hareketsiz kendimi bir noktaya odaklayıp öylece kaldım.
Bade henüz benim iyi olmadığıma ikna olunca üzerime gitmeyi bırakıp kendi halimle beni baş başa bıraktı. Daha sonra Bade' yi salonda bir başına bırakıp odaya geçtim. Ve saatlerce uyumadan düşündüm. Uykuya daldığımda saatin neredeyse sabah olmaya başladığını fark ettim.
Yeniden uyandığımda saat çoktan geçmişti. Bugün derslere girebilecek ruh haline sahip olmadığım için kalıp Nihat amcanın son durumu hakkında şirketine gidip bir şeyler öğrenmeye çalışacaktım.
Ama sorun şuydu ki şirketin adresini dahi bilmiyordum. Gidip internette bir süre araştırma yaptıktan sonra nihayet Niaht amcanın şirketinin adresine ulaşmayı başarmıştım.
Daha sonra üzerime montumu alıp evden çıktıktan sonra dolmuşla şirketin yolunu tuttum. Buralara daha önce gelmediğim için şirketi bulmak benim için biraz zor olmuştu. Ama neyse ki sora sora bulmayı başarmıştım.
Şirkete geldiğimde karşıma oldukça büyük bir bina çıkmıştı. Kapıda duran güvenliğe derdimi anlatmak bir hayli uzun sürmüştü. Şu an herkesin gözünde bir yabancıydım haliyle bu da insanların güvenmemeleri için oldukça net bir sebepti.
Saatlerce kendimi anlatmaya çalıştıktan sonra güvenlik görevlisi ne olursa olsun şu an da beni kabul edemeyeceğini söyleyince çaresiz geriye dönmek zorunda kalmıştım.
Cadde boyunca çaresizce ilerleyip köşede ki bir parka oturup saatlerce oradan ayrılmadım. Eve döndüğümde Bade Murat amcadan izin almış ve bugünü benimle geçirmeyi düşündüğünü söylemişti.
"Bade biliyor musun bugün Nihat amcanın şirketine gittim ama beni içeri almadılar. Peki ben Nihat amca hakkında kimden bilgi alacağım."
"Tamam sakin ol. Ben sana yardım ederim tamam mı? Bir şekilde haber alırız."
"Teşekkür ederim Bade. Şu an geriye sevdiğim belki de tek kişi sen kaldın."
"Unuttun mu biz artık kardeşiz. Evet bir kan bağımız yok arada ama biz can bağıyla kardeş olduk seninle."
Bade ile birbirimize sarılıp gözlerimizden akan yaşları silerken bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu düşünüp yeniden şükrettim.
O günden sonra günlerce Nihat amca hakkında bir şeyler öğrenmeye çalıştık ama herhangi bir şey bulamadık. Sonunda öğrendik ki günler sonra artık aramayı bırakıp öldüğüne kanaat etmişlerdi.
****
Havalar ısınmaya başlayıp, yaz başına geldiğimizde üçüncü sınıfın sonlarında artık Nihat amcayı aramaktan vazgeçmiştim. Ve Nihat amcanın da olmadığı bir hayata da alışmaya başlamıştım bile. Ama yine de onu da unutmayıp babam ve annemle birlikte onu da anmaya devam ediyordum.
Belki de artık onun yaşıyor olabileceği hakkında ki düşüncelerimi bırakmalıydım. O artık geriye dönmeyecekti. Artık sadece kendimi onun yaşadığı düşüncelerinden kurtarıp anılarımda yaşatmaya devam edecektim.
Ve o gün kendime bir söz daha verdim. Aynı noktaya takılıp kalma her seferinde yeniden ayağa kalkmayı öğren.
Üçüncü sınıfın yazında Bade beni ailesinin yanına tatile götürmeyi teklif ettiğinde bunun çok iyi bir fikir olduğunu düşünüp hemen kabul etmiştim. Murat amca bizim yokluğumuzda bir süre kendi başına kalacaktı ama ona en kısa zamanda geleceğimize söz vermiştik.
Ertesi gün öğleye doğru Antalya otobüsüne binip güzel bir tatile doğru yola koyulduk. Karadeniz'in o puslu havasından sonra Akdeniz'in sıcak havasıyla tanışacak olmak şimdiden içimi ısıtmaya yetiyordu.
Bade yol boyu gidene dek bana ailesinden, yaşadığı yerden, anılarından ve daha birçok şeyden bahsetti. Aslında tüm bunları daha önce birçok kez duymuştum ama bunları şu an da çok daha farklı bir heyecanla anlatıyordu.
Belki de ilk defa birlikte onun evine gideceğimiz için bu kadar heyecanlıydı. O da ailesini ve evini çok özlemiş olmalıydı. Ben bu duyguyu hissetmeyeli çok uzun zaman olduğu için onun bu heyecanını sadece uzaktan izleyip ona eşlik ediyordum o kadar.
Antalya otogarına vardığımızda neredeyse akşam olmuştu. Bizi almaya Bade' nin anne ve ikiz kız kardeşleri gelmişti.
"Abla seni çok özledik."
Bade ye koştuklarında bir an için kendi çocukluğumu gördüm. Her ne kadar üzerinden bir hayli zamanda geçmiş olsa insan bazı şeyleri geride bırakmakta zorluk çekiyordu. Geçen zaman da olsa hissettiklerin, anıların bir şekilde hayatının bir safhasında kabından çıkıp canlanıyorlardı. Ama artık ben onları kabında özenle saklamayı öğrenmiştim. Çünkü onlar beni ben yapan diğer insanlardan ayıran gizli hazinelerimdi.
Ve onlarla düşmanca yaşamaktansa dost olup ihtiyaç duyduğumda yanıma almayı öğrendim.
Şimdi de bunu yapacaktım. Bu yüzden onlara ihtiyacım yoktu ve onların kabında özenle kalmaya devam etmeleri gerekiyordu.
"Merhaba Asya abla. Ablam senden çok bahsetti. Bu yüzden bizde seni çok merak ediyorduk. Hoş geldin."
"Hoş bulduk kızlar. Sizi ayırt edebilmek biraz zor olacak ama bende sizin hakkınızda çok güzel şeyler duydum. Bu ablanız sizi anlata anlata bitiremedi. Ama görüyorum ki anlatmak ta çok haklı sebepleri varmış. İkinizde çok tatlı görünüyorsunuz."
Birlikte arabaya bindikten sonra Ferit amca bizi Kaş ta ki evlerine götürdü. Akşam olduğu için etrafı çok fazla göremiyordum ama sokaklar ışıklandırmalar sayesinde oldukça güzel görünüyordu.
Nihayet eve geldigimizde bizi büyük bahçeli, bahçesinde bir sürü çiçek ve köşede bir yerde sebzeler olan, iki katlı pencerelerin kenarları kahverengiye boyanmış, üst katta bir balkonu olan taştan bir evdi.
Bu haliyle o kadar güzel ve şirin görünüyordu ki bu yaşıma kadar hayatımın büyük çoğunluğunu Karadeniz'in kasvetli havasında geçirmisken bu sıcacık yere gelmek bana farklı bir hava katmıştı.
Karadeniz'in bende çok ayrı bir yeri vardı ama belki de ikinci evim burada olmalıydı.
Bade nin annesi Selma teyze bizi balkonda hazırlamış olduğu yemek masasına davet ettikten sonra saatlerdir yolda olmanın verdiği açlıkla kendimi bir an da yemeklere boğmustum. Bulunduğum yerden ve mekandan bağımsız olarak sanki farklı bir yerde sadece ben varmışçasına.
Ancak başımı kaldırıp baktığmda şaşkın gözlerle bana bakan birkaç çift gözü bir arada görmek bir an da burada benden başka insanlarında olduğunu anlamamı ve utanarak elimden kaşığı bırakıp yemeğe birkaç dakika ara vermeme neden oldu.
Ama sonra onların bana karşılık verdikleri içten gülümsemeler benim de yüzümde tebessüm oluşmasını sağladı. İlk kez bir aile ile bir arada yemek yemek icimde eksik kalan aile sıcaklığını hissettirdi.
Sanki uzun zamandır bir aile sıcaklığı arayışındaymışım da hissettiğim bu duyguyu bulmuşum gibi. Aile kelimesini neredeyse unutacakken yeniden canlandırmıştı adeta.
Yemekten sonra bahçede ki çimlerin üzerine bırakılmış olan minderleri üzerine serildikten sonra Selma teyze, ikizler, Bade ve ben hep birlikte gece geç saatlere kadar sohbete devam ettik.
Artık çok geç olduğuna karar verdikten sonra kalkıp Bade' nin odasına geçtik. Bade' nin odası tam da tahmin ettiğim gibiydi.
Kocaman bir kitaplık ve içinde kim bilir ne zamandan beri biriktirdiği kitapları vardı. Köşede ise kahverengi kare bir masa ve üzerinde de bir bilgisayar vardı. Duvarda birkaç çocukluk fotoğrafı ve köşedeki komodinde de yine birkaç albüm duruyordu. Ortada duavara dayanmış olan üzerinde çimlere uzanmış kitap okuyan bir kızın resmi olan bir yatak vardı.
"Kitpalara olan sevgini o kadar belli ediyorsun ki. Daha o günlerden belliymiş kitaplara olan sevgin."
Köşede ki bir fotoğrafa bakıp söylemiştim bunu. Tahmini yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğu, bu Bade' ydi, bir salıncağın üzerine oturmuş kitap okuyordu.
"Evet küçüklüğümden beri hep kitpalarla iç içeydim. Çok severim hem okumayı hem yazmayı. Hatta bazı çalışmalarım bile var."
Bir süre daha sohbetten sonra artık o kadar yorgun hissediyordum ki hemencecik yatıp uykuya dalmıştım. Geç yattigimiz için de neredeyse öğleye doğru uyandım.
Gözlerimi açtığımda Bade henüz uyanmamıstı. Ben de kalkıp dışarı çıkmaya karar verdim.
Çıktığımda bahçede Selma teyze vardı. Eline bir hortum almış bitklileri suluyordu. Bir süre durup onu izledikten sonra basamaklardan inip yanına gittim. Kendini işine o kadar kaptırmıştı ki geldiğimi bile fark etmemişti. Sonra hortumu bir kenara bırakıp sohbete koyulduk.
Ona ailemden bahsedince bana artık kendisinin de bir annem olduğunu ve ne zaman ihtiyacim olursa çekinmeden arayabileceğimi söyledi.
Bade ne kadar da şanslı bir kızdı bu kadar güzel bir aileye sahip olduğu için.
O günden sonra birkaç gün Kaş ta kalıp güzel bir tatil yaptıktan sonra artık gitme vaktimiz geldiğinde onlara veda ederken kendimi evimden gidiyormuş gibi hissettim.
Selma teyze giderken bana kızım dediğinde kendimi cok mutlu hissetmiştim. Otobüse binince de sanki kendi ailemden ayrılıyormuş gibi hüzünlü hissetmiştim.
****
Aradan geçen bir yılın sonunda nihayet mezun oluyorduk. Fakülteyi birincilikle tamamladığımda yaşanılan hiç bir şeyi boşuna olmadığını ve bundan sonra sında da her şeyin çok daha güzel olcağını hissediyordum.
Kürsüye konuşma yapmak icin çıktığımda hem sevinci hem de ailemin bunu görememesinin verdiği burukluğu bir arada yaşıyordum.
"Buraya çıkarken iki duyguyu bir arada yaşıyorum. Hem buraya çıkıyor olmanın sevincini hem de ailemin buraya çıktığımı görememiş olmasının verdiği burukluğu. Bugüne dek hayatımda birçok zorlukla karşılaştım ve her seferinde direnmeyi ve ayakta kalmayı başardım. Bugünde belki o günlerden birisi. Hayatta karşınıza ne çıkarsa çıksın pes etmemeyi öğrendiğim gün kendime hep sözler verdiğimde gelip burada konuşma yapacağımı düşünmemiştim bu yüzden şu an ne konuşmam gerektiği konusunda bir fikrim yok sadece şunu söyleyeceğim hayatta karşınıza ne çıkarsa çıksın o günü kendinize bir basamak olarak görüp üzerine basarak yükselmeye devam edin. Basamaklar yükseldikçe göreceksiniz ki sonunda bu basamaklar sizi zirveye ulaştırmış."
Konuşmamı bitirip kürsüden inerken sanki en arka sıralarda annem, babam ve Nihat amcanın hayalini görüyor gibiydim. Bana bakıp gururla gülümsüyorlardı. Kenardan bakıp, "Sonunda başardım." Diyebildim sessizce.