𝐒𝐞𝐯𝐞𝐧𝐭𝐞𝐞𝐧

By ateezficfest

627 106 8

Heathers / Wooyoung x San / Komedi, Dram / +13 / 7.868 Kelime More

1
2
3
4
6 • SON

5

55 15 0
By ateezficfest

Yeosang ile Jongho'nun peşinden giderken, Yeosang söze girdi. "Ama mektubu beni cidden etkiledi. Özellikle odasında bulunan iki televizyon ve bilgisayarını bağışladığını söylediği kısım!" Rehberlik dersinin olduğu sınıfa geldiklerinde Yeosang ondan ayrılıp odanın diğer ucuna, Jongho'nun yanına ilerledi.

Wooyoung ise boş bulduğu ilk yere oturdu. Tüm oda puflarla döşenmişti. Duvarlar motivasyon konulu yazılarla doluydu. Geri  kalan çoğu yer absürt çıkartmalarla doluydu. Bayan Park neredeyse dans ederek içeri girdi. "Merhaba canlarım! Bugün size Park Seonghwa'nın mektubunu getirdim. O kadar duygulu ki! Hepinizin okumasını ve size ne hissettirdiğini anlatmanızı istiyorum."

Wooyoung eliyle ağzını kapatıp gülmeye başladı. Herkes mektubu gerçekten Seonghwa'nın yazdığını sanıyordu, o çoğu kelimenin doğru yazılışını bile bilmezdi. Bayan Park ona dönüp ilk onun konuşmasını istediğinde sanki ağlıyormuş gibi yapmaya başladı. "Senin için zor olduğunu biliyorum. Ama yine de anlatman gerek!"

"O benim için özeldi. Bana çok yardımcı olmuştu. Birlikte çok uzun zaman geçiremedik ama onu çok severdim." Wooyoung hafif çatlayan sesiyle bir şeyler saçmalamaya başladı. Bayan Park ve tüm öğrenciler ona inanmış görünüyordu.

"Birazdan televizyon ekibi burada olacak. Onlar geldiğinde onlara da anlatmanızı istiyorum çocuklar."

*****

Televizyon ekibi geldiğinde Wooyoung oradan kaçmıştı. Evine gelmişti. Bahçeye geçtiğinde annesi örgü örüyor babası ise gazetesini okuyordu, yine. "Peki, günün nasıl geçti?"  

"Arkadaşına yazık oldu." Önündeki çöreklerden ağzına attı.

"Sakindi. Ama şimdi cenazesi için hazırlanmalıyım." Son bir çörek daha atıp anne babasını beklemeden odasına geçti.

*****

Cenazenin olacağı kiliseye geldiğinde içerisi neredeyse dolmuştu bile. Arka taraflarda bir yere geçti. Yeosang ve Jongho en önde oturuyorlardı. Kapağı açık tabutun içindeki güzelce giydirilmiş Seonghwa'nın tam önünde. Cenaze başladığında papaz dua okurken Wooyoung yanında bir hareketlilik hissetti. Kafasını çevirdiğinde tamamen siyah giyinmiş Seonghwa'yı gördü. 

"Ah, Wooyoung. Öbür taraf çok sıkıcı, inanabiliyor musun?"

"Ne?" Wooyoung büyümüş gözlerle hayaletine bakıyordu. İlk kez birinin ölümüne sebebiyet verdiğinden zihni ona oyun mu oynuyordu?

"Duydun işte. Orada hiç eğlenemiyorum." Wooyoung sanki bu normal bir şeymiş gibi kafa salladı. Cenaze bittiğinde Wooyoung hayaletten kurtulmuştu. Yeosang ve Jongho yanına geldiler.

"Henüz çok gençti. Yapacak çok şeyi vardı." Yeosang, Seonghwa'yı çok seviyordu ve onun intiharı onu gerçekten yıkmıştı. Wooyoung sadece onun bu halini gördüğünde pişman oluyordu.

"Ben eve gidiyorum. Cenaze ortamı beni geriyor." Jongho el sallayıp oradan uzaklaşınca San onların yanına geldi.

"Wooyoung'ı alabilir miyim?" Yeosang güldü ve sorun olmayacağını söyleyerek oradan uzaklaştı.

San, bir kolunu Wooyoung'ın omzuna attı ve birlikte 7/11'a gittiler. San her zamanki gibi kendine mavi buzlaşlardan aldı. Wooyoung ise kırmızı olanını tercih etmişti bu sefer.

*****

Akşam Wooyoung sonunda eve döndüğünde Yeosang onu aramış ve çiftlikteki buluşmaya davet etmişti.
"Normalde Seonghwa ile gidecektim. Jongho pek sevmiyor çiftliği çünkü ama Seonghwa şimdi gidince... Gelmek ister misin?"

Wooyoung tabii ki reddedememişti. Nasıl edebilirdi ki? Çiftliğe geldiğinde Yunho ve Mingi'de oradaydı.

"Sonunda geldin! Hadi biraz eğlenelim!"

Wooyoung içinden yine inekleri devirme yarışması yapmamalarını diliyordu. Her hafta bunları yaptıklarını biliyordu. Evi yakınlardaydı ve her Cuma akşamı ineklerin çamura düşerken çıkardıkları sesi duyuyordu.

Sarhoş Yunho ve sarhoş Mingi onun dileklerinin olmaması için uğraşıyormuş gibi ineklerin arkasına geçmeye başlamışlardı bile.

"Hey... Buraya bak! Wooyoung!"

Wooyoung duyduğu sesin geldiği yöne doğru döndü. San ağacın arkasından ona sesleniyordu.
"Ben biraz gezeceğim, dönerim."

Yeosang'a haber verdikten sonra onu orada bırakıp San'ın yanına gitti. San geldiği gibi ona minik bir öpücük verdi.

"Burada olduğumu nasıl anladın?"
"Cenazede yanına gelmeden önce ikisinin konuşmasını duydum. Ya evindeydin ya burada. Evinde de bulamadığıma göre?"

Wooyoung eliyle omzuna vurdu birkaç kez.
"Anladım, anladım."

"Buradan uzaklaşıp biraz kasabada dolaşmak istemez miydin?"
"Tabii, neden olmasın?"

Wooyoung elini San'ın eline sardı ve tepeden çıkıp arka tarafa gittiler.

*****

Ertesi gün Wooyoung okula geldiğinde bazı öğrencilerin ona bakıp güldüğünü farketti. Kimya sınıfında Jongho ve Yeosang'ı görünce yanlarına gitti. "Neden herkes bana bakıyor?"

"Bilmiyor musun cidden?" Jongho önlüğünü giyerken konuştu.

"Hayır? Bu arada Yeosang dün seni öylece bıraktığım için üzgünüm. Önemli bir işim çıkmıştı."

Yeosang elini sallayıp önemli olmadığını söyledi. "Mingi sonradan peşinden gelmiş zaten. Sıkıntı yok."

"Peşimden mi gelmiş? Ne?"

"Evet, peşinden gelmiş ve daha sonrasında onun evine gitmişsiniz. Biraz içtiğinizi ve senin hemen sarhoş olduğundan bahsetti." Wooyoung kaşlarını çattı. Ne olduğunu anlamamıştı. Kendisi bir yudum bile herhangi bir şey içmemişti. Oturduğu sıradan kalktı ve sınıftan çıktı. Mingi'ye neden bunu söylediğini sormak istiyordu.

Sınıftan çıktığı gibi birine çarptı. "Özür dilerim-"

"Wooyoung! Seninle konuşmam gerekiyor!" Wooyoung karşısında Hongjoong'u görünce şaşırdı. Onunla konuşmayalı çok uzun zaman olmuş gibiydi. Belki tekrar beraber takılmayı önerecekti? Wooyoung içinden bu seçenek olması için dua ediyordu. Hongjoong etraflarını kontrol etti. Gergin gözüküyordu. Wooyoung sağ elini onun omzuna koydu. 

"İyi misin?"

Hongjoong tedirgin bir şekilde onun omzundaki eline baktı. "Değilim. Rahat konuşabileceğimiz bir yere gitmemiz gerek."

Wooyoung elini çekti. Zorlama bir tebessüm ile konuştu. "Şimdi işlerim var. Sonra olur mu? Yazarsın bana."

"Ama-" Wooyoung onu dinlemeden oradan uzaklaştı.

Mingi'yi bulduğunda Yunho ile 'Kim daha çok pizza yer?' yarışması yapıyordu. Yanlarına geldiğinde onu farketmiş görünmüyorlardı.

"Hey." Yunho sese baktığında kollarını bağlamış Wooyoung'ı gördü ve omzuyla Mingi'yi dürttü. Mingi ağzına bir pizza daha atıp gülmeye başladı.

Yunho kaşlarını çattı. "Ben pes etmedim! Kim geldi baksana."

Mingi ağzındakileri yutabilmek için bir bardak doldurdu kendine. "Ne istemiştin?"

"Neden herkese beraber bir gece geçirdiğimizi söyledin? Bunun bir yalan olduğunu bir aptal bile anlar."

"Evet, belli ki gerçekten çok içmişsin ki hatırlamıyorsun bile."

"Evet, işte bu!" Yunho ile beşlik çaktılar. Wooyoung kaşlarını daha çok çattı ve ellerini masanın üzerine koydu.

"Biraz olsun ciddi olamaz mısın?"

"Ben zaten ciddiyim." Mingi ağzındaki pizzayı çiğnemeye çalışırken konuştu.

Wooyoung daha fazla dayanamayacağını hissetti. "Pekala, yeter. Gidiyorum ben."Zilin çalmasıyla kimya sınıfına döndü. Okul çıkışı San ile buluştu. Ona her şeyi anlattı. 

"Neden bizim eve gitmiyoruz? Orada daha iyi konuşuruz. Bugün babam da gelecekti. Seni tanıştırmak isterim."Wooyoung böyle bir teklife hayır diyemezdi tabii. San'ın evi oraya çok uzakta değildi ve çok geçmeden eve ulaştılar. İçeri girdiklerinde kırklarının ortasında görünen bir adam oturma odasındaki yürüyüş bandında yürüyordu.

"Selam baba!"

Baba mı?

"Naber oğul?"

Neler oluyor?

Yaşlı adam banttan indi ve yanlarına geldi. "Sana arkadaşımı tanıtayım?"

San bir şey hatırlamış gibi elini şıklattı. "Doğru, az daha unutuyordum. Bu erkek arkadaşın Wooyoung." Wooyoung'ın kafası hâlâ çok karışıktı. Neden San, babasına 'oğul' diyordu? Babası neden ona 'baba' diyordu?

"Neyse baba, ben odamda olacağım. Sen de erkek arkadaşımla ilgilen."

"Evet, oğul. Biz odama çıkıyoruz."

Merdivenlerden çıkarlarken sonunda babası görüş alanından çıktığında Wooyoung daha fazla dayanamayıp sordu. "Bu da neydi?"

San ona gülümsedi ve kapıyı açarken söyledi. "Annem öldükten sonra böyle konuşmaya başlamıştık. Nedenini hatırlamıyorum ama aramızda bir espri gibi."

Anladığını belirtircesine başını salladı ve yatağa oturdu. San da komidin çekmecesinden siyah bir kutu çıkardı. Yatağın üstüne koydu ve yanına oturdu. Wooyoung kapağını açtı. İçinde iki silah ve onlarca mermi vardı. Neye uğradığını şaşırdı. Bunlar gerçek miydi? Yoksa kafeteryada kullandığı gibi oyuncak mı?

San silahlardan birini eline aldı. "Bunlar 'ich lüge" mermileri. Bunları dedem ikinci dünya savaşında kullanmış. O zamanlar düşman askerlerini kandırmak için kullanırlarmış. Bir tanesiyle vurulduğunda bir süre ölü gibi oluyorsun, sonrasında uyanıyorsun. Romeo'nun iksiri gibi."

Wooyoung bir elini çenesine yerleştirdi, bir süre kaşlarını çatarak düşündü. Eline diğer silahı aldı ve sanki nişan alıyormuş gibi San'ın dolabına tuttu. "Yani aslında gerçek değil?"

San güldü ve Wooyoung'ın elindeki silahı da alıp kutuya koydu. "Evet. İstersen Yunho ve Mingi'yi şakalayabiliriz."

Bu fikri beğenmemişti."Geçen sefer de eğleneceğiz dedin ama Seonghwa öldü!"

San dudaklarını Wooyoung'ınkilerin üstüne örttü. "Böyle olacağını bilemezdim. Ama bana güven bu sefer bir şey olmayacak."

Wooyoung kollarını onun boynuna sarıp kafasını göğsüne gömdü. "Sana güveniyorum. Yine de birinin yine karşımda can çekişmesini görmek istemiyorum."

San da kollarını beline sardı. "Merak etme güzelim. Onlara biraz ceza vereceğiz o kadar."

Bir süre o şekilde sarıldıktan sonra San kalktı ve telefonu getirdi. "Hadi onları ara ve okulun arkasındaki ormana çağır. Birlikte zaman geçirmek istediğini söyle. Hemen gelirler." Wooyoung başını salladı ve ahizeyi kaldırıp numarayı tuşladı. Biraz bekledikten sonra telefonu Yunho açmıştı.

"Alo?"

"Hey, Yunho. Uh, Mingi ile okulun arkasındaki ormana gelmek ister misiniz?" San uzanıp yanağını öptü. "Belki biraz takılmak istersiniz. Söylediğiniz şey artık yalan olmaz?"

Arkadan gelen Mingi'nin sesini San bile duyuyordu. "Bana bir pizza borçlusun!"

Yunho kabul ettikten sonra telefonu kapattı. Wooyoung ahizeyi geri koyarken kendini kötü hissediyordu. Vaz mı geçmeliydi? Geç kalmıştı ama.

"Unutma, Woo. Kaos, dinozorları öldürendi."

Wooyoung başını salladı tekrar.

*****

Yarım saat kadar sonra okulun arkasındaki ormanlık alanda buluşmuşlardı. Wooyoung tekti ve San bir ağacın arkasından onu izliyordu. Korkmamasını hatırlattı kendine.

Bir şey olmayacak. Dedesinden kalma zaten.

"Ee, başlıyor muyuz?"

Wooyoung çenesini kaşıdı. "İlk siz başlarsınız diye umuyordum. Neden soyunmuyorsunuz?"

Mingi ceketini yavaşça çıkarırken konuştu."Peki, sen?"

Wooyoung ellerini salladı. "Be-Beni siz soymak istemez miydiniz?" Yunho mimik bir ıslık çaldı. Donları dışında tamamen soyunduklarında Wooyoung bir elini arka cebine attı. 

"Üçe kadar sayıyorum. Bir, iki..."

San, Wooyoung'ın ağzından 'Üç' lafı çıktığı gibi ağacın arkasından çıktı ve Yunho'yu orada vurdu. Yunho tam kalbinden vurulmuştu ve yere düştü. Wooyoung'ın da Mingi'yi vurması gerekiyordu ama elinin titremesine engel olamamıştı ve kaçırmıştı. Dizlerinin üzerine çöktü. Mingi, Yunho'nun vurulduğunu gördüğü an koşmaya başladı. Bir yandan da bağırıyordu.

"Siz kafayı yemişsiniz! O size ne yaptı? Neden vurdunuz?"

San, Mingi'nin peşine düştüğünde Wooyoung dizlerinin üzerinde Yunho'ya doğru ilerledi. Nabzına baktı. Atmıyordu. San'ın dediği gibi. Ama kanı gördü. San kan hakkında hiçbir şey dememişti. Bu normal gelmiyordu. Birkaç el silah sesi geldikten sonra Wooyoung, San'ın Mingi'nin bedenini bulundukları yere sürüklediğini gördü. Yanakları ıslanmaya başlamıştı. Yine kandığına inanamıyordu.

San, Mingi'yi Yunho'nun yanına uzandırıp silahını onun eline bıraktı. Wooyoung'ın sıktıktan sonra yere düşürdüğü silahı alıp Yunho'nun eline verdi. Cebinden çıkardığı kağıt kalemi Wooyoung'ın eline verdi. "Hadi, bir intihar mektubu daha. Birbirlerine aşık oldukları hakkında yaz. Hadi, sesi duyanlar polis çağırmadan."

Wooyoung bu sefer hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. "Sana güvenmemeliydim. Bunu kesinlikle yapmamalıydım. Daha fazla kaldıramam!"

San kağıdı zorla eline sıkıştırdı. "Başka şansın yok. Bu kadar başarılı bir öğrenciyken sicilinin kirlenmesini istemiyorsan yapman gerekiyor. Unutma, bizim aşkımız bir tanrı ve cezalarını verdik!"

"Böyle olmayabilirdi! Sadece korkutacağız demiştin!"

San avuç içlerini Wooyoung'ın yanağına koydu. "Hadi ama Wooyoung. Zamanımız çok az kaldı, siren seslerini duyuyorum. Acele et." Wooyoung bir yandan ağlıyor iken mektubu yazdı. San haklıydı, siciline işlememeliydi. Bu şehri terk edip daha rahat bir hayat yaşama şansını yok edemezdi.

"Neden sadece diğer on yedi yaşındakiler gibi olamıyoruz ki?"

"Çünkü kaos dinozorları öldüren şey ve biz de Kaos'un kendisiyiz."

Wooyoung gözlerini sildi ve mektubu öylece bıraktı. Ardından San onun elini tutup oradan uzaklaştı. Arkalarından polislerin sesini duyuyorlardı. Wooyoung adrenalini tepede hissediyordu. Kalbi sanki göğsünü delip çıkmak istiyordu. Başı ağrıyordu. San onu bir ağaçla arasına sıkıştırdı ve öpmeye başladı. Bir elini kıyafetinden içeri soktu ve sırtını okşamaya başladı.

"Sadece genç aşıklarmış. Cesetlerin yanına dönelim."

Polisler gittiği an Wooyoung, San'ı itti. "Bu kadardı. Ayrılıyoruz. Daha fazla kimseyi öldürmek istemiyorum."

Continue Reading

You'll Also Like

214K 10.9K 66
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
157K 17.5K 39
değişiyorsun, dayanamıyorum
6.6M 181K 55
⭐️ ᴛʜᴇ ᴍᴏꜱᴛ ʀᴇᴀᴅ ꜱᴛᴀʀ ᴡᴀʀꜱ ꜰᴀɴꜰɪᴄᴛɪᴏɴ ᴏɴ ᴡᴀᴛᴛᴘᴀᴅ ⭐️ ʜɪɢʜᴇꜱᴛ ʀᴀɴᴋɪɴɢꜱ ꜱᴏ ꜰᴀʀ: #1 ɪɴ ꜱᴛᴀʀ ᴡᴀʀꜱ (2017) #1 ɪɴ ᴋʏʟᴏ (2021) #1 IN KYLOREN (2015-2022) #13...
91.6K 6.9K 61
Futbolcu Kerem. Galatasaraylı Kerem. Mustafa amcanın torunu Kerem. Kocam Kerem. Gökçe Altun kendisini Kerem Aktürkoğlu ile evlenme dairesinde buld...