Siyah (Düzenleniyor)

By geceninguzelligi20

34.5K 2.5K 900

Hayvanat bahçesine gelen yeni bir kurt, bir insanın hayatını ne kadar değiştirebilir? DİKKAT! Hikayemde kan... More

1. Bölüm - Hayvanat Bahçesi
2. Bölüm - Rüzgar Ne Yapmaya Çalışıyor?
Gelecekten Bir Kesit!
3. Bölüm - Max Ve O Kurt, Aynı Kurt!
4. Bölüm - Kumar
5. Bölüm - Mühür Tamamlandı
6. Bölüm - Kurtlar
7. Bölüm - Doğan Günce
9. Bölüm - İzin Vermeyeceksin!
10. Bölüm - Kara Kurt İle Bir Gece
11. Bölüm - Rüya Ve Kabus
12. Bölüm - Babasının Kural Tanımaz'ı
13. Bölüm - Güvenmek
14. Bölüm - Saldırı Girişimi
15. Bölüm - Anlayamıyorum!
16. Bölüm - Sözlerin Ağırlığı
17. Bölüm - Sıfır Mesafe
💦Duyuru💦

8. Bölüm - Kararlar

1.6K 125 2
By geceninguzelligi20

Kapı çaldığında koşar adımlarla yürüyerek kapının önüne geldim ve açtım. Rüzgar elinde bir çantayla dikiliyordu. Normalde onu içeri davet edecek olan ben, çantayı aldığım gibi kapıyı yüzüne kapattım. Bir süre ses gelmedi. Sırtımı dayadığım kapıda hafif bir titreşim hissettim. Kapıyı mı çalıyordu, yaslanmış mıydı?

"Elis? Ne oluyor?"

Vücudumu gevşetmeye çalıştım. Maalesef verdiğim karara tam bir bağlılık gösteremiyordum. Onlarla arama mesafe koymayı gram istemiyordum. Öte yandan Emir'in onlara zarar vermesi düşüncesi dahi gerilmeme yetiyordu. Kararsızlığım hala iç çatışma yaşamama sebep olsada duygularımı mümkün olduğunca bu durumdan uzak tutmaya çalışıyordum.

Sesimi sert bir tonda tutarken konuştum. "Hiçbir şey. Sadece git."

Kapıdan bir kaç tıkırtı gelirken kapının üzerinde parmaklarıyla ritim tuttuğunu hayal ettim.

"Ah, pekala. Öyle olsun."

Gözlerimi yumdum. Sesi oldukça normal ve meraklı gibi gelsede içten içe endişeli,kızgın ve kırgın olduğunu tahmin edebiliyor, dahası biliyordum. Derin bir nefes alıp sırtımı kapıdan ayırarak çantayı yere bıraktım ve odama ilerledim. İstifa vakti gelmişti.

Üzerimi değiştirerek ağzıma bir ekmek parçası attım, yanıma gelen Scarlet'in başını hafifçe okşayarak çantayı omzuma attım ve evden çıktım.

Ruh halim sağ olsun omuzlarım bana direnerek çökmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Elimi omzuma atarak tırnaklarımı geçirdim. Acıyla kendime gelmek istesemde pek etkili olmamıştı.

Ne kadar yürüdüm bilmiyorum ama hayvanat bahçesine gelmiş müdürün kapısının önünde dikiliyordum ve omuzlarımla verdiğim savaşta da kaybetmeye çok yakındım. Kapıyı tıklatıp gelen onaylamayla içeri girdim. Ruh halim oldukça yorgun gözükmeme sebep olurken bunu yararıma kullandım. Sonuçta başarısızlıkla dönmüştüm(!) Tabiki yorgun gözükecektim.

"Elis? Erken dönmüşsün, bir sorun mu çıktı?"

Sırt çantamı masasının üzerine bıraktım. "Kusura bakmayın efendim ama bunca ihtişam ve bakıma rağmen tasmalarınız oldukça kalitesizmiş, tasmalarını çıkartabilmelerinin başka bir açıklaması olduğunu sanmıyorum. İzlerini kaybettik, dağılmamıza rağmen bir kaç iz dışında bir şey bulamadık. Bulduklarımızda bizi bir yere götürmedi." Mehmet Bey yutkunarak bakışlarını çantaya dikti. Bu şekilde konuşmam hem mahçup hissettiriyor hem de gururunu zedeliyor olmalıydı. Eh diğer yandan dersini almıştı, en kısa sürede tasmaları yenileyeceğinden emindim.

Cebimdeki katlı kağıdı masasına, çantanın üzerine bıraktım. "Her ne kadar hata sizde gibi görünsede ben sözümü tutacağım. İstifa dilekçem."

"Reddediyorum." Duraksadım, bak bunu tahmin edemezdim. "Mehmet Bey, siz kabul etsenizde etmesenizde, dilekçem orada. Kurtlar yoksa işim de yok demektir zaten. O yüzden 15 gün süresi falan umurumda değil. Bugünden itibaren buraya çalışanınız olarak gelmeyeceğim. Kendinize iyi bakın Mehmet Bey, başarılar dilerim." Diyerek çıktım. Adam şok olmuştu! İster istemez güldüm. Bu şaşkın hali bana iyi gelmişti.

Hızlı adımlarla çıkışa ilerledim. Çınar'a denk gelmeden gitmem lazımdı. Tabi ne mümkün! Bendeki bu şanssızlıkla ölmediğime şükretmeliydim heralde.

"Elis!" Çınar'a tepki vermeden yavaşça hızımı arttırdım. Gözlerimi boşluğa dikmiş bir şekilde ilerlerken amacım dalmış havasını vermekti. Kolumdan tutmasıyla irkilmiş gibi yaparak kocaman yaptığım gözlerimle ona döndüm.

"Ya, napıyorsun Çınar? Korkuttun!"

"O kadar seslendim duymadın?"

"Ha, dalmışım da."

"Bir sorun mu var gözlerin kızarmış sanki."

Güldüm, "Hadi ya! O kadar belli oluyor mu? Dram filmi izlemiştim de dün, o yüzden heralde." Gözlerini kıstı. Yutkunup bir şey belli etmemek için direndim. "Hmm," başımı hafifçe yana eğerek ona baktım. "Ne?"
Gözlerini normal bir hale sokarak ellerini cebine attı. "Hiç,"

Gözlerimi devirerek arkamı döndüm ve ondan uzaklaşmaya başladım. "Benim bir kaç işim var, gitmem gerekiyor. Görüşürüz sonra."

Cevap vermesini beklemeden aceleci ama sakin atmaya çalıştığım adımlarla hayvanat bahçesinden çıktım. O an gideremediğim yutkunma ihtiyacımı gidererek derin bir nefes aldım.

Umarım, sonraki görüşmemiz Emir'den kurtulduktan sonra gerçekleşir...

Bir süre ilerleyerek gördüğüm ilk banka oturdum. Pekala, artık kendime gelmeliydim. Aklım başımdan uçmuş gibi davranıyordum, bu durum artık sona ermeliydi. Dengemi bulmalıydım, yoksa dengesiz halim her haltı başıma sarabilirdi.

Öncelikle işsizdim, iş bulmam gerekiyordu. Buradan gidip tek derdimin hayatta kalmak olacağı bir dağ başına gitmek istesemde aklımda tutmam gerekenler vardı. Mesela kurtlar, kesinlikle o tip arazilerde karşıma çıkacaklardı. Bir insan olarak onlarla baş edemezdim. Doğan korurdu belki ama bir sürüsü vardı, her an yanımda olamazdı.

Üstelik verilmiş bir sözüm vardı. İhtiyar'ı da yanıma almalıydım. Bu sadece kendim için değil, bir başkası için de sorumluluk almam gerek demekti.

Şehir mi değiştirmeliydim? Kurtlardan ne kadar kaçabilirdim ki? Bir şekilde fark edilirdim. Mühür tamamlanmamasına rağmen beni fark etmişlerken, şimdi tamamlanmış haliyle fark etmemeleri imkansız derecesindeydi.

Ormana kaçmak istiyordum. Babamla yaptığımız gibi, insanlardan sıkıldığımızda ormana, hayvanlara kaçmamız gibi...

Ama, ama'sı vardı işte! O zamanlar kurt adamları bilmiyorduk, insandık, kurt adamlarla sıfır ilgimiz vardı. Muhtemelen bu yüzden dokunulmuyordu bize. Şimdi bir kurtla mühürlüydüm. Biriyle karşılaşsam ve paçayı kurtarmak için Doğan'ın ismini versem, başını belaya sokardım. Hele ki, düşmanlardan birine denk gelirsem tereddütsüz beni Doğan'a karşı kullanırlardı. Ve ben, kullanılmak falan istemiyordum.

Pekala, anlaşıldığı üzere tek başıma işin içinden çıkamıyordum.

Derin bir nefes alarak çantamdaki telefonumu alarak Doğan'ı rehberden buldum ve aradım. Ben onların sadece varlığından haberdarken o onların arasında yaşıyordu. Bana karşılıksız yardım edeceklerden biriydi.

"Evet?"

Derin bir nefes aldım. "Beni bul."

"Bir şey mi yaptın?" Sesi pürüzsüz gelirken altındaki tehdidi ufaktan ufaktan gösteriyordu.

"Hayır, ama yapmak üzereyim. Yanlış bir karar almak üzere olduğumu hissediyorum. Gel bi' el at."

Derin ve bıkkın bir nefes sesini duymamla telefonun kapanması bir oldu. Telefonu çantama attıktan sonra başımı bankın sırt kısmına yaslayarak gökyüzüne baktım.

Düşünmek istemiyordum. Bomboş bir beyinle gezmek istiyordum sadece bir saatliğine. Gözlerim birkaç saniyeliğine kapanırken aklıma çeşit çeşit düşünce doluşmasıyla oflayarak başımı kaldırdım. Gözlerimi açmamla Doğan'ı dibimde buldum. Sıçrayarak geri çekilmeye çalışırken hızla çarpan kalbimin üzerine elimi koydum. Derin bir nefes koyverirken hafif bir kızgınlıkla konuştum.

"Ne yapıyorsun? Kalbime iniyordu!"

Gözlerinden bir alay pırıltısı geçerken hala dibimde ve gözlerini bana dikmiş olan Doğan'ın yüzünü başka bir yere çevirerek ittim. Bedenini dikleştirerek kendini yanıma atarken konuştu.

"Anlat."

Derin bir nefes aldım. Azar işiteceğime emindim.

"Emir beni şehirde kolayca bulacak, zaten ilk bakacağı yerlerden biri, şehirler. Bağlantılarını kullanması uzun sürmez adresime kadar öğrenir." Elimi saçıma atarak kaşıdım. "Ormana kaçmak istiyorum aslında, bilgim ve tecrubem benim hayatta kalmama ve hayatta tutmama yeter. Ama kurt adamlara karşı şansım yok..."

Gözlerimi ona dikerek tepki vermesini bekledim. Sinirliydi, bu belirginleşen çenesinden belli oluyordu, öte yandan zaten bunu bekliyormuş gibiydi.

"Yani diyorsun ki, bana sığınacak yer bul?"

Derin bir nefes aldım. "Gibi?" Aklımı karıştıran bir başka sorunu dillendirmeye karar vererek başımı önüme eğdim ve dirseklerim dizime yaslı, gözlerim yerde konuşmaya devam ettim. "Sence Rüzgar ve Çınar'ı kendimden uzaklaştırma kararı alarak iyi mi yaptım?"

"Böyle bir karar mı almıştın?"

Başımı sallayarak onayladım. "Evet."

"Ne zamandır onlarla birliktesin?" Bakışlarımı yerden alarak anlamazca ona baktım. "Bir ayı geçiyor?"

"Emir çoktan o ikisiyle olan yakınlığını öğrenmiştir. 'Bağlantılar' çoktan ona uçurmuştur." Maalesef ki haklıydı!

Ellerimle yüzümü ovuşturdum. Doğrularak başımı arkama attım ve ona bakarak konuştum. "Ne yapmalıyım?" Gözlerim ağlama isteğimi haykırırcasına yanarken sadece Doğan'ın üzerimde gezdirdiği gözlerine baktım. Derin bir nefes alarak bakışlarını benden çekti ve karşısına dikti.

"Rüzgar bir alfa, sürüsü onu, oda sürüsünü koruyacaktır. Onun hakkında endişelenmen yersiz." Sesi kızgın gelirken yutkundum. Sesinin neden kızgın olduğunu anlamıştım fakat tercihim anlamamış gibi yapmaktan yanaydı.

Bir keresinde Rüzgar bahsetmişti, kurtlar eşlerine oldukça bağlı ve sahipleniciydiler. Bu yüzden şuan Doğan'ın bu halini anlıyordum. Eşi değildim belki ama mühürlüsüydüm. Bu sahiplenmesi için geçerli bir sebepti.

"Çınar'a gelince, onu Rüzgar'ın yanına bırakman daha iyi bir seçenek gibi duruyor." Başımı yavaşça salladım. "O zaman Rüzgar ve Çınar'a Emir meselesini anlatmam gerekiyor. Tamam, onlar o şekilde güvende olacak, peki, ben ne yapacağım?"

Derin bir nefes aldı. "Aramızdaki anlaşma var ya, unut onu. O anlaşma başından beri saçma ve anlamsızdı. Elbette kurtların arasına girmeni istemiyorum, ama bu kaçabileceğimiz bir şey değil. İsteyerek ya da zorla, bir şekilde sen kurtların arasına karışacaksın. Şuanlık tek amacım seni o zamana hazırlamak." Kendinden emin konuşmasıyla yutkundum. Hazırlamak? Nasıl?

Bakışlarını bana çevirdi. "Bir hafta içerisinde sana bir yer ayarlayacağım. Tabi birkaç da arkadaş." Yüzünü yüzüme yaklaştırırken bana üstten bakışlar attı. "En kısa zamanda hem zihinsel hem de fiziksel olarak gelişmen gerekiyor. Kendini uykusuzluğa hatta baygınlıklara bile hazırlasan iyi edersin. Bir insan olarak senin sınırlarını geçmeni sağlayacağım." Derince yutkundum. Oldukça korkutucu konuşmuştu.

"Pekala, ben Rüzgar ile görüşeyim." Banktan kalkarak gergin bir şekilde ilerledim bir yandan da telefonumu çıkarıyordum. Rüzgar'ı arayarak telefonu kulağıma dayadım. Bir yandan da ihtiyarın olduğu dar sokağa ilerliyordum.

"Elis?"

"Şey, öncelikle sabah için özür dilerim. Ama şimdi hayvanat bahçesine geçebilir misin? Çınar'ı bul, beni bekleyin."

"Yine ne karıştırıyorsun Elis? Off, neyse, bekliyoruz o zaman biz."

Hafifçe gülümsedim. "Teşekkür ederim." Telefonu kapatarak çantama yolladım.

Birkaç dakika daha yürüdükten sonra ihtiyarın sokağa girdim. "İhtiyar! Ben geldim." Bir inleme duymamla kaşlarım çatıldı. Koşar adımlarla yanına gidip önüne çökerken konuştum. "Hey! Sorun ne? Biri bir şey mi yaptı?" Son cümlem sinirle dudaklarımdan çıkarken sanki birini görebilecekmiş gibi etrafa bakındım. Telefonumu yine yeniden çıkarırken flaşını açarak ihtiyara döndüm. Patlak dudağı ve başından akan kanla dişlerimi sıktım ve gözlerimi yumdum.

"Kim yaptı?" Sert çıkan sesimle yutkundu. "Boşver, gençler işte." Bir küfür savurdum. Allah onları karşıma çıkarmasın.

Kolundan tutarak onu kaldırdım. Kır saçlarına düşen tozları temizledim. "Ceketin nerede?" Gözlerini kaçırarak duvarı gösterdi. İlk başta göremesemde duvara yaslanmış olan tahta parçalarının arasına gizlenmiş olan ceketi çıkardım. Burnuma getirerek kokladım. "Bunu giymen için aldığımı biliyorsun değil mi?" Sessiz kalıp başını eğmesiyle derin bir nefes aldım. Ceketi ona giydirirken konuştum.

"Özür dilerim. Son zamanlarda seni çok boşladım. Ve yine özür dilerim, yaptıklarımla mahçup olduğunu biliyorum ama sende beni anla, seni yanıma almak istedim ama bana izin vermedin. Bende kendimce böyle yardım etmeye çalışıyorum." Önünü de iliklememle doğruldum. "Gel, seni burada bırakamam artık. Başıma neler geldi bir bilsen. Ve istemeden seni tehlikeye attım. Neyse, kopuk kopuk anlatmayayım şimdi."

Sokaktan çıkarken birkaç göz bize takılsada umursamadım ve ihtiyarı kolumun altına aldım. Yavaş adımlarla hayvanat bahçesine ilerlerken konuştum. "İhtiyar, artık insan içine çıkacağız. Bu yüzden sana Aykut amca diyeceğim. Yanlızken yine ihtiyar derim." Diyerek sırıttım. İhtiyar, aramızda özel kabul ettiğimiz bir kelimeydi. Nedeni yoktu, sadece özeldi.

Geri kalan yol sessiz geçerken hayvanat bahçesinin önüne gelmemizle ileriden bize doğru gelen Çınar ve Rüzgar'ı görünce durdum. İhtiyarda benimle birlikte dururken yanıma yaklaşan bu iki adamın ne ayak olduğunu düşündüğüne emindim.

"Ne oluyor Elis?" İlk soru tabiki Çınar'dan gelmişti. "Anlatacağım. Ama Rüzgar'ın kafeye geçsek iyi olur." Rüzgar kaşlarını çatsada hafif bir baş hareketiyle onayladı. "Çınar, git ne yap et, izin kopar gel." Çınar kaşları çatık bir şekilde arkasını dönüp giderken 10 dk sonra geri döndü. Rüzgar'ın arabasına doluşarak kafeye doğru yola çıktık.

Elim ihtiyarın elinde Rüzgar'a hitaben konuştum. Gözleri ihtiyarın üzerinde olsada sorularının cevabı için beklemesi gerekiyordu. "Rüzgar, kafeye geldiğimizde sadece güvendiğin kişileri kafenin çevresinde tut. Ne diyorsunuz bilmiyorum, ama sadece üst rütbeli kişiler olsun. Anlatabildim mi?" Sinirle bana baktı. "Cidden ne karıştırıyorsun!" Yutkundum. "Sakin ol. Anlatacağım, sadece bekle." Sinirli bir şekilde önüne dönerken derin bir nefes aldım.

Araba kafenin önünde durduğunda önden inerek ihtiyara elimi uzattım. "Hadi, Aykut amca." Elimi tutarak arabadan inerken onu kafeye yönlendirdim. Kafeye girerek masanın birine ihtiyarı oturttururken bende yanına oturdum. Rüzgar kapının önünde biriyle konuşurken kafe yavaş yavaş boşalmaya başladı.

10 dk içerisinde kafede sadece biz Efe ve bir kız kalırken oturduğum yerde dikleştim. "Bu kız kim?" Soruma göz deviren kızı önemsemedim. "Efe'nin eşi Ceylan, en güçlü kurtlarımızdan biridir. Güvenilirdir." Başımla onayladım.

Ceylan şaşkınlıkla öne atıldı. "Nasıl? Bu kız bizleri biliyor mu? Ne zamandan beri önümüze gelen insanlara sırrımızı açıklıyoruz!" Derin bir nefes alarak açıklamayı Rüzgar'a bıraktım.

Rüzgar ona ciddi bir bakış attı. "İlk olarak karşında liderin duruyor. Saygını takın! Ve evet, Elis bizleri biliyor. Üstelik Elis'e saygılı davransan iyi edersin." Bol bol tehdit mesajı barındıran cümlelerini bitirmesiyle ona baktım. Neden bana saygılı davranmak zorundaydı ki? Aklıma takılan soruyu Ceylan dile getirdi.

"Neden ona saygılı davranmalıyım? Bunun için bir sebebim yok." Rüzgar hırlayarak üzerine yürüdü. "Saygını takın, kurt! Karşında alfan var!" Ceylan başını eğip yutkunarak geri çekildi. Aklımda kurt haliyle inildiyerek gerilemesi canlanırken hafifçe gülümsedim. Anlaşılan Rüzgar iyi bir lider ama korkutucu bir alfaydı. Rüzgar devam etti.

"Elis, mühür sahibidir! Bu da yetmeyecekse kız kardeşim demek yetecektir!" Ağzından sinirle çıkan kelimelerle gözlerimi yumarak gülümsedim. Her seferinde böyle duygulanacaksam işim işti doğrusu!

Kız kardeşim...

Gözlerimi açarak Rüzgar'a baktım. Gözleri bende hafifçe gülümsüyordu. İstemsizce dolan gözlerimle ona sırıttım. Elime dokunan elle gözlerimi sahibine çevirdim. Çınar elimi alarak dudaklarına götürdü. Göz kırparak bir öpücük kondurdu. Gözlerimi kaçırarak homurdandım.

"Kesin şunu!"

Rüzgar ile Çınar göz göze gelirken hızlıca gözlerimi sildim. Elimi ihtiyarın eline koyarken buz tuttuğunu fark edince ona döndüm. Kocaman gözleriyle Rüzgar'a bakıyordu. Bir küfür savurdum. "Lan! Ben Aykut amcayı unuttum!" Ellerimi yüzüne koyarak kendime çevirdim. Hafifçe yanaklarına vururken konuştum. "Hey, tepki ver. Ya ben alıştıra alıştıra anlatırım diyordum, adamcağız şok oldu. N'olur konuş bi' Aykut amca!" Gözleri gözlerime dönerken kekeleyerek konuştu.

"Kurt mu?" Başımı salladım. "He ya, Rüzgar ve yanındaki şu iki kişi var ya? İşte o üçü kurt,ya da kurtadam, ikiside teoride aynı şey." Bir süre yüzüme boş boş baktı. Gözleri geriye doğru kayarken panikle bağırdım.

"İhtiyar!"

Sandalye geri düşmek üzereyken tuttum. "Rüzgar! Çınar! Bir şey yapın ya!" Rüzgar ve Çınar yanıma gelirken geri çekildim. Rüzgar rahatlıkla o sandalyeyi tutabilirdi, üstelik bu panik halimle işe yaramazdım muhtemelen.

"Ceylan, kolanya getir." Ceylan hızlı adımlarla bir yere gitti, döndüğünde elinde kolanya şişesi vardı. Dakikalar sonra ihtiyar kendine gelirken hemen dibinde bittim. "İhtiyar! İyi misin?" Başını sallarken gözlerini bizde gezdirdi. Elleri ceketinin yakasına gitmişti ki açık olduğunu fark edince elini indirdi. Ceylan'ın getirdiği suyu elinden alıp ona içirdim. "Nasılsın? Daha iyi misin?" Hafifçe öksürdü. "İyiyim dedim ya kızım, endişelenme."

Derin bir nefes aldım. Yüzümü ellerimle ovuşturarak az önce kalktığım sandalyeye geri çöktüm. Kısa süre sonra ellerimi yüzümden çekerek ayakta olanlara sandalyeleri işaret ettim. Herkes otururken gözlerimi masaya dikerek başladım anlatmaya.

"Emir meselesini biliyorsunuz, bilmeyenler için özet geçeyim. Üniversitede tanışıp sevgili olduğum sonrasında aldatılıp ayrıldığım Emir, beni takıntı haline getirdi. Ailemi kaza süsü vererek katletmeye çalıştı. Katletti de, sadece kaza süsü vermesine izin vermedim ve hapse attırdım. Kendisinin bağlantıları var, hapiste çok kalmayacaktı zaten ama ben kendisinin kurtadam olduğunu düşünüyorum ve onu orda tutmanın bir yolu yok." Duraksayarak devam ettim, sözümü kesmeye çalışsalar da umursamadım. "Sevdiklerimle bir sorunu var, onlara takıyor. Sevdiklerimi," diyerek masada olan herkesi gösterdim. "Öldüresiye kadar durmayacak. Maalesef ki bunu yeni fark ettim. Ve mesafe koymak için geç kaldığım bir gerçek." Rüzgar'a bakarak devam ettim. "Özetle, canınız tehlikede. Sen kendini ondan koruyabilirsin, ama insan olan Çınar ve Aykut amca koruyamaz. Senden isteğim onları koruman. Senden istediğim abi, abimi ve baba yarısı olan amcamı, ihtiyarı koruman."

Çınar ve Rüzgar göz göze geldi. "Abi, dedi."

"Dedi gerçekten."

"Ben daha söylemez diyordum ya."

"Bende..."

Sonrasında Rüzgar ayağa kalktı. "Bu istek, benim için emirdir." Gözlerini kısarak devam etti. "Fakat kendinin ne yapacağını söylemedin?"

Derin bir nefes alarak ayaklandım. "Benim için endişelenme, Emir soysuzu bana direk saldırmıyor. Saldırıları psikolojik oluyor. Yani siz iyi olduğunuz sürece bir sorun yok. Zaten bir hafta sonra O beni yanına alacak." Rüzgar saçını karıştırdı. "Anladım. O'nun seni koruyacağını biliyorum ama endişelenmememi bekleme benden, bu imkansız."

"Biliyorum." Gülümsedim. "Herneyse, bir dahakine ne zaman görüşürüz bilmiyorum. O yüzden şimdiden vedalaşalım. Buradan çıktıktan sonra sizinle tekrar görüşmeyeceğim. Eğitimlere hazırlık yapacağım, sonrası eğitim falan. Telefon kullanmayacağım. Dinlettiğine eminim, bu yüzden size O'nunla haber yollarım." Kapıya doğru ilerledim. Elimi sallayarak arabanın anahtarını gösterdim. "Aldım, arkadan birini gönderir aldırırsın." Kapı arkamdan kapanmadan önce son kez seslendim. "Sizi seviyorum! Kendinize dikkat edin!"

Arabaya binerek çalıştırdım ve yola koyuldum. Yolu düşüncesizce geçirirken evin önünde durdum ve arabayı kilitleyerek eve çıktım. 10 dk sonra kapı çalmış Rüzgar'ın gönderdiği bir çocuk arabayı almış ve gitmişti.

Önümdeki bir haftayı güneş doğmadan ayağa kalkıp kendimi mümkün olduğunca yormakla geçirecektim. Doğan beni bir hayli zorlayacaktı, şimdiden alışmaya çalışmak işime gelirdi.































Kelime Sayısı : 2477

Continue Reading

You'll Also Like

37.2K 1.8K 22
Mila'nın okul dönüşünde olanlar sayesinde bir kurdun ona mühürlenmesi. Bütün deltaları öldüren bir delta kurdun ona mühürlenmesi peki. Peki ya o delt...
334K 34.9K 42
[Vmin] [Omegaverse] "Kalbimi, bedenimi ve ruhumu vahşiliğinle beslemene ihtiyacım var. Ki zaten bana hissettirdiğin tek duygu da bu... Vahşilik." Ol...
77.3K 5.2K 24
Bacaklarımdan akan kanları umursamadan bir umut koşmaya başladım.Fakat tekrar beni arkamdan itmesiyle yeri boylamıştım.Yüzüme giren karla kaplı çamur...
6.1K 827 16
"Şu an acınacak haldesin güzel dişi kurt ve küçük haydut sürün de öyle" Kurt halimde bana küçümseyici bakışlarla bakan Alfa bozuntusuna baktım "Hayd...