Dazai loş ışık altında, dosyalarda göz gezdirirken yavaşça başını ovuşturdu. Uykusunu, tüm bu dosyaları baştan incelemek için feda etmişti ve bunu yaptığı için pişman da değildi. Okuduğu tüm dosyalar zihninde kelimelere dökülmüş şekilde dönerken ellerini başının altında birleştirdi, ardından bakışlarını yavaşça bütün gece ona eşlik eden yorgun ateşe çevirdi. Gaz lambasının ışığı gözlerine vururken iç geçirdi ve yeni bir dosya almadan önce önündekini sınıflandırdığı dosyalar yığınından birine yerleştirdi. Şanslıydı ki şerif, hükümetin istediğinin haricinde bütün delilleri içeren ayrı dosyalar da tutmuştu. Her ne kadar bu yaptığı yasadışı olsa da Dazai önemsemedi. Ona göre yasalar, suçu örtmek için kullanılabilecek oldukça elverişli birer ortaktılar.
Açtığı yeni dosya ile birlikte gözleri önüne bir resim düştü. Resim, diğer birçok nüshası gibi karanlık bir şekilde işlenmişti. Dazai resmi yavaşça kaldırdı ve gaz lambasına yaklaştırarak her ayrıntısına göz değdirdi. Bu resim karakalem şeklinde çizilmişti, bu yüzden renklerden gelen teferruattan yoksundu. Eli, cebinde taşıdığı kağıda gitti ve onu diğeriyle yan yana tuttu. Hancı kadının verdiği resimle karşılaştırdığı zaman, karakalem çizimin daha ince bir siluete sahip olduğu seçilebiliyordu. Bir insanın olabileceğinden çok daha zayıftı, parmakları normal olamayacak şekilde uzundu ve göz çukurları boş bir karanlık içeriyordu, açıkça ürperticiydi. Dazai, birini cebine diğerini ise masanın üzerine koyduktan sonra dosyanın geri kalanını incelemeye koyuldu: Üç sene öncesine ait bir cinayet kaydıydı. Otuzlu yaşlarındaki maktul diğer birçokları gibi ormanda paramparça halde bulunmuştu. Bu dosyada bulunan resmin sahibi ise bir çocuktu; ifadeye göre çocuk, o gece eve dönmeyen köpeğini bulmak için ormanın çevresinde dolanırken cinayete şahit olmuştu ancak elindeki gaz lambası korkuyla sıçradığı sırada elinden düştüğü için canavarı tam olarak görememişti. Zihninde kalan görüntülerle ortaya çıkan resim ise dosyanın içinden çıkandı. Bu ifadenin asıl dosyaya dahil edilmeme sebebi ise cesedin çocuğun evinden kilometrelerce ötede -neredeyse köyün diğer ucunda- bulunmasından kaynaklanıyordu. Yazanlara göre herhangi bir sürüklenme izi mevcut değildi ve çocuğun söylediği noktada ise herhangi bir delile rastlanmadı. Dosya, cinayet olduğuna dair delil yetersizliğinden kapandı.
Dazai şaşkın bir kahkahayı salmaktan kendini alamadı. Vücudu geriye doğru eğildi ve sırtı sandalye ile buluştu. Birkaç dakika boyunca sessizlik içinde karşısındaki duvarı izledi. Okuduğu bilmem kaçıncı dosyaydı fakat sonucu diğerlerinden farklı değildi. Her bir dosya, cinayetin birçok izini taşısa da delil yetersizliğinden dolayı üzeri örtülerek bir köşeye itilmişti. Bununla da sınırlı değildi: Dosyalara dahil edilmeyen çok fazla delil ve ifade vardı ve Dazai, bu durumu görmezden gelememişti. Delillerin içeriğine göz attığında ise daha da şaşırmaktan öteye gidememişti. Aynı dosyadaki ifadeler birbirleriyle öylesine çelişiyordu ki, Dazai her birinin farklı cinayetlerden bahsettiklerini düşünmekten kendini alamıyordu. Tavana sabitlenmiş gözlerini kırpıştırdı ve yavaşça iç çekti. Bugün kilisede tanışıp yemek yediği adamın anlattıklarını anımsadı.
Şerif ve kiliseden çıkınca peşlerine takılan adamla beraber Dazai'nin kalmakta olduğu handa yemek yemişlerdi. Adam, geçmişte şeytanın tohumu olarak anılan ve tüm bu cinayetlerden sorumlu olduğu savunulan küçük çocuğun ailesini yakından tanıyan ve onlarla iş yapmış bir tüccardı. Anlattığına göre tüm bu olaylar onun kasabada olmadığı bir zaman diliminde gerçekleşmişti ve geri döndüğünde küçük çocuğu kanatlarının altına almak için çok geç kalmıştı. İçtiği birkaç bardak biranın ardından ise yılların kalbinde bıraktığı ağırlığı kusmuştu. Pişmanlığı, titreyen sesinden yavaş yavaş dökülürken Dazai adamın samimi olduğunu biliyordu. Anlattıklarına göre, küçük çocuğun dedesi çok yakın bir arkadaşıydı. Başlarına gelen trajediyi bir mektupla öğrenmiş olsa bile cenaze için kasabaya dönmemişti. Eğer dönseydi, arkadaşının soyundan kalan son bireyi, bu acıklı ölümü yaşamaktan kurtarabilirdi. 'Ben kasabaya gelip her şeyi öğrenene kadar belki sokaklara düşmüş olurdu ancak, sonrasında böyle bir son yaşamak yerine yanımda olurdu, hayatta olurdu,' demişti kederli bir ses tonuyla. Dazai, ellerini çenesinin altında birleştirmiş bir şekilde karşısındaki adamı süzdü. Titreyen kirpiklerinin altında bira lekesi ile ıslanmış bıyıkları aşağı doğru çekiliyordu. Bunca sene içini yiyip bitiren tüm o ihtimallerin birer birer zihninden geçtiğine emindi Dazai. Adamın bir süre daha kendi içinde pişmanlığını yaşamasına izin verdi ve ardından yavaşça sordu.
"O çocuğun lanetli olduğunu düşünmüyor musunuz?"
Adam alaycı bir ifadeyle güldü. Birasından büyük bir yudum daha aldı ve yüzünü buruşturarak bardağı geri yerine koydu.
"Bir çocuğun, küçücük bir çocuğun böylesine kirli olduğu nasıl savunulabilir sayın dedektif? Soruyorum size, masumluğun tanımı olan minik bir bedene bu iftira nasıl atılabilir? Üstündeki tek lekenin, sokakta oynarken düşmesi sonucu üzerine sıçrayan çamur lekesi olması gereken bir çocuk... Lanetli olan şey o masum çocuk değil; bu kasaba, ona bu yaftayı yapıştıran kasaba halkıdır!" Yaşadığı tüm duyguların ağırlığını taşıyan sesi boğuk bir şekilde yükseldi ve son cümlesinde gitgide kısılarak son buldu. Sessizlik aramızda yavaşça dağıldı ve adının Rayford olduğunu öğrendiğim adam, sessizlik onu boğuyormuş gibi masaya odaklı gözlerini kıpırdatmadan konuşmaya devam etti.
"Ona neden Lavinia canavarı dediklerini biliyor musunuz?"
Adamın gözleri puslu bir ifadeyle Dazai'nin yüzüne doğru kalktı, Dazai başını iki yana sallayarak sorusuna yanıt verdi. Bir iç çekişle beraber bakışları önündeki bardağa düştü ve iki eliyle bardağı sararak dibinde köpükten ibaret olarak kalmış birayı yavaşça salladı.
"Sokaklarda yaşamaya başladığı vakit, hava dışarıda kalamayacak kadar soğuk olduğunda kasabanın dışında küçük bir evde kalan Kouyou adında bir kadın onu yanına alırmış. Güzelce karnını doyurup soğuk geceyi sıcak bir yatakta geçirmesini sağlarmış. Kızıl çocuğa düşmanca yaklaşan tüm kasaba halkına inat kadın, onu elinden geldiğince kanatları altında barındırmış. Çocuk idam edildikten bir süre sonra başlayan ve son sürat devam eden cinayetlere karşılık halk, bu sefer de çocuğa yardım eden bu kadına yöneltmişler tüm öfkelerini. Birçok kez evini yakma teşebbüsünde bulunmuşlar veyahut evinin etrafına ölü hayvanlar bırakarak kasabayı terk etmesi için tehdit etmişler," birasının sonunda kalan birkaç yudumu da içtikten sonra bardağı sertçe masaya vurdu ve yüzü acı dolu bir gülümsemeye ev sahipliği yaptı, "Kadın, çocuğun yasını bile tutamamış. Bir gece gerçekleşen ölümlerin ardından halk, birikmiş öfkelerini püskürtmek için toplanarak kazmalar, kürekler, tırmıklar ve meşalelerle Kouyou'nun evini basmışlar. Kadının küçük evinin çevresinde dikili olan çiçekleri ezerek evi ve içindeki kadını canlı canlı yakmışlar," Sesi çatladığında boğazını temizleyerek devam etti.
"O geceden sonra geriye yanmış bir enkaz ve bahçesinde ayaklar altında ezilmiş Lavinia çiçekleri kalmış. Fakat, hikaye burada sonlanmamış. Bu katliamda yer edinen her bir insan, yavaş yavaş kızıl canavar tarafından avlanmaya başlamış. Anlatılanlara göre, Kouyou'nun ölümünden sonraki her gece kızıl canavarın yürek parçalayan çığlığı geceye karışmış ve sabahın ilk ışıklarıyla beraber Kouyou'nun ölümünde rol oynayanların cesetleri ormanda paramparça hallerde bulunmuş. Her cesede, Kouyou'nun evinin bahçesinde ezilmiş olan Lavinia çiçekleri eşlik etmiş. Kadının ölümünde rol alan tüm insanlar öldüğünde ise her gece yankılanan çığlıklar kesilmiş. Derler ki, kızıl canavar her gece birini avlamış; bu, intikam içinmiş. Bazı tanıkların anlattıklarına göre, canavar her öldürdüğü cesedi lavinia çiçekleri ile işaretlerken çığlığıyla yas tutmuş. Bazı iddialara göre ise, cesetlerin üzerine bıraktığı lavinia çiçekleri, bizzat o kişilerin tepeledikleri çiçeklermiş. Bu olaydan sonra yaratık, Lavinia canavarı ismini almış. Eğer Kouyou'nun yanmış evinin olduğu araziye yolunuz düşerse hâlâ capcanlı olan lavinia çiçeklerini görebilirsiniz. Hatta kadının her ölüm yıldönümünde arazide bir siluetin yas tuttuğu söylenir."
Rayford sözünü tamamladığında, bir süre hikayeyi sindirmek için her biri sessizce bekledi. Hancı kadın biraları tazelediğinde Dazai, hiç dokunmadığı bardağına uzanıp büyük bir yudum alma ihtiyacı hissetti. Böylesine kederli bir hayata sahip olan bir canavar için oldukça umutsuz bir isim, ne kadar da uygun diye düşünmekten kendini alamadı. Boğazında beliren yumruya bir şeyler içmek de pek etki etmeyecek gibi duruyordu. Yan tarafında bir hareketlilik hissettiğinde o tarafa döndü ve şerifin gözlüğünü bir iç çekişle düzelttiğini gördü.
"Bu hikayeden habersizdim," dediğinde, Rayford keyifsiz bir kahkaha ile yanıt verdi.
"Daha bu kasabaya yerleşip işinizin başına geçeli kaç sene oldu? İki-üç? Sizden önceki şerif birçok cinayete dosya açmayı bile gerek görmedi, bunlardan haberdar olmamanız gayet normal."
Kunikida rahatsızlıkla kıpırdandı ve bakışlarını önündeki biraya dikti. Dazai'nin gözleri tekrar karşısındaki adama çevrildi ve ellerini çenesinin altına sabitlerken konuştu.
"Kouyou... Eğer sizin için sorun olmayacaksa, bu kadınla olan ilişkinizi öğrenebilir miyim?" Adamın gerildiğini bizzat gözlemlediğinde açıkladı.
"Anlattıklarınız, diğer insanlar tarafından bilinmeyen ya da önemsenmeyen bir hikaye gibi duruyor. Siz bu hikayeyi böyle ayrıntılı bir şekilde öğrenip anımsadığınıza göre Kouyou'nun sizin için herhangi biri olmaktan fazlası olduğunu düşünüyorum."
Açıklaması sonlandığında Rayford yavaşça başını salladı.
"O, ölen abimin nişanlısıydı. Abim vefat ettiğinde kasaba dışında inzivaya çekilmişti. Kasabaya her gelişimde onu mutlaka ziyaret ederdim ancak..."
Dazai, adamı daha fazla zorlamamaya karar vererek müdahale etti.
"Anladım," adam kederli bir şekilde başını salladı. Sonrasında gelişen sohbet, kasabanın bu olaylar silsilesi etrafında pazar konumunu nasıl kaybettiği üzerinden ilerlemişti. Dazai açıkçası sonrasını pek dinlememişti. Zihninde süzülen parçalar yapbozun uygun noktalarına yerleşmiş olsa da hâlâ bütün bir resim olmaktan çok uzaktı. Şu anda okuduğu dosyalar da yeterli değildi; sadece Kunikida'nın şerif olduğu dönemde gerçekleşen cinayetler hiçbir şeyi kanıtlamazdı. Daha fazlasını bilmeye ihtiyacı vardı ancak Rayford'un söylediğine göre küçük çocuğun ailesine yakın olan herkes ya kasabadan ayrılmışlardı ya da cinayete kurban gitmişlerdi. Olaylara tanık olan insan sayısı bir elin parmağını geçmeyecek kadardı. Dazai'nin bundan sonrasında dinleyeceği her hikaye, üçüncü kişi ağzından kulaktan dolma bilgiler olacaktı. Dazai, bu bilgileri küçümsememesi gerektiğini bilse de sadece bu hikayelerle bir çıkarıma ulaşmanın da çok riskli olduğunun farkındaydı.
Odasının kapısı hızla vurulduğunda tavana değen gözlerini kırpıştırdı ve yavaşça kapıya döndü. Uyuşuk bir şekilde yerinden kalkıp kapıyı açtığı sırada tüm gecenin yorgunluğunun hareketlerine ne kadar yansıdığını hissedebiliyordu. Kapının ardındaki hancı kadın endişeyle ağırlığını bir ayağından diğerine yöneltti ve iki eliyle kavradığı kağıt parçasını Dazai'ye uzatırken konuştu.
"Şerif size bir not göndermiş," Dazai notu aldıktan sonra teşekkür ederek kapıyı kapattı. Dalgalanan gaz lambasını pas geçerek odanın sonundaki pencereye ilerledi ve odanın içini aydınlatmakta yetersiz olan gün ışığına notu tutup okudu.
Belirttiğim adreste bir cinayet meydana geldi. Eğer teşrif ederseniz cesedi bizzat inceleme şansına nail olabilirsiniz.
Dazai notta yazanlara karşılık ufak bir kahkaha bırakarak hızla paltosunu üzerine geçirdi ve notu cebine sıkıştırarak koşar adımlarla odadan çıktı. Uyanık geçen gecenin yorgunluğu bir anda onu terk etmişti. Merdivenlerin sonunda hancı kadın ve yanında küçük bir çocuk gördüğünde durdu.
"Sizi götürmekle görevlendirildim," dedi küçük çocuk. Çocuğun gri postacı şapkasından ve omuzlarına asılı gazete çantasından onun gazete dağıtıcısı olduğunu anladı ve minnetle gülümsedi.
"Çok memnun olurum."
Hızlı adımlarla birkaç sokak ilerlediler ve çocuk, en sonunda bir at arabasının önünde durduğunda Dazai bir açıklama beklermiş gibi çocuğun yüzüne baktı.
"Gideceğiniz yer kasabanın dışında kalıyor, eğer hızla ulaşmak istiyorsanız arabaya binmeniz daha iyi olacaktır." Dazai sevecen bir gülümseme ile teşekkür ettikten sonra çocuğa bahşiş verip arabaya bindi. Araba hızla yol almaya başladığında Dazai sabırsızca yerinde kıpırdandı. Araba en sonunda durduğunda Dazai hızla arabadan atladı, arabacı ona ufak bir baş selamı verip geldiği yoldan geri döndüğünde Dazai, başını önündeki patika yola çevirdi. Birkaç metre uzağında onu karşılayan demir kapının yanı sıra patika içeride de devam etti ve bulutlu gökyüzü ile neredeyse birleşecek gibi duran bir şatoda son buldu. Rüzgar paltosunu havalandırdı, uğursuz uğultu kulaklarında yankılandı. Kalenin grisi yavaşça gökyüzündeki bulutlara bulaştı ve bulutlardan yerdeki patikaya yansıdı. Gri, buradaki ev ile o kadar iç içe geçmişti ki şatonun bahçesindeki çimenler bile bu grilikten kendilerine düşeni almışlardı sanki.
"L'espoir şatosuna hoşgeldiniz," Dazai aniden beliren sesle birlikte irkildi ve gözlerini, takılı kaldığı şatodan ayırıp kapının ardında onu bekleyen adama çevirdi. Adam, yaşlı olsa da duruşu ve fit vücudu onun iyi bir yaşam sürdüğünü kanıtlıyordu. Sağ gözünde duran monokl ve üzerindeki smokin onun büyük bir ailenin uşağı olduğunu açık ediyordu. Uşak uzun, demir kapıyı Dazai için araladığında Dazai, ellerini ceplerine soktu ve yüzündeki kibar gülümseme ile içeri adımladı. Uşak ona yokuşun sonunda kalan şatoya kadar eşlik etti. Şatonun girişine ulaşmadan yoldan saptıklarında Dazai etrafı inceleyen gözlerini önünde sabit bir şekilde yürüyen adama çevirdi ve adımlarını hızlandırarak ona yetişti. Birlikte bir köşeden döndüklerinde Dazai konuştu.
"Tahminimce cinayet bu arsa sınırları içinde gerçekleşti. Daha önce hiç böyle bir şey yaşanmış mıydı?"
Dazai sorgulamaya başladığında uşak düz bir sesle yanıtladı.
"Hayır, efendim. L'espoir şatosunun etrafı sık sık kolaçan edilir."
"Nöbetçilerden biri mi öldürüldü?"
"Hayır, küçük beyin uşağı öldürüldü."
Dazai kaşlarını havalandırdı, uşak onu bilgilendirmeye devam etti.
"Küçük bey dün gece geç saatlerde şatoya döndü ve normal olarak uşağı da şatodan ayrılmak için onun gelmesini bekliyordu. Küçük beyin ona ihtiyacı kalmadığında şatodan ayrıldı ancak sabaha karşı cesedi şatonun sınırları içerisinde yer edinen ormanda nöbetçilerden biri tarafından bulundu."
"Bildiğim kadarıyla bu tarz yerlerde uşakların kendilerine ait odaları vardır. Küçük beyin uşağı neden şatodan ayrılıyordu?"
Adam boğazını temizledi ve Dazai şatonun duvarlarını takip ederek çıktıkları açıklığı tararken onu dinledi.
"Robin, şatoda yeni çalışmaya başlamıştı. Henüz ailesinin evinden tam olarak taşınmış değildi. Haftasonu izninde hem kalan eşyalarını şatoya taşımak hem de ailesiyle vakit geçirmek için şatodan akşam ayrılmaya karar vermişti," şatonun arkasını kaplayan sık ağaçlı ormanlık alana girdiklerinde birkaç insanın belirsiz konuşması kulaklarına doldu. Uşak selam vererek geri çekildiğinde Dazai, yerde paramparça olmuş bir cesedin etrafına dizilmiş birkaç polis memuru ve şerif ile karşı karşıya kaldı. Şerifin gözleri onu bulduğunda hızlı adımlarla yanına geldi. Uşak geldiği yoldan geri dönerken Dazai, gözden kaybolana kadar onu takip etti.
"Şanslısınız ki daha bir hafta olmadan bir cinayet gerçekleşti," Dazai ona ufak bir selamlama verdikten sonra cesede doğru adımladı ve yanına eğildi. Gözleri, genç olduğu parçalanmış yüzünden bile belli olan adamda gezindi. Tırnak izlerini andıran birçok kesik adamın yüzünde ve vücudunda yer edinmişti. Kanın akıp toplandığı toprağı inceledi ve cesedin etrafında turlamak için ayağa kalktı. O, tüm ayrıntılarıyla cesedi incelerken diğerleri bir köşeye çekilip onu izlemeye koyulmuşlardı. Dazai işini bitirdiğinde ellerini paltosunun cebine sakladı ve şerife dönüp yavaşça konuştu.
"Tahminimce yirmi yaşında, altmış beş kilo dolaylarında ve boyu da yüz yetmiş beş santimetre uzunluğunda. Güçlü bir yapısı var, bu da uzun zamandır ağır işlerde çalıştığını gösteriyor. Büyük ihtimalle çok çocuklu çiftçi bir aileye mensuptu. Son zamanlarda baş gösteren kuraklık dolayısıyla ek iş olarak ailesinin yanından ayrılmayı göze almış olmalı, kim böyle bir sonla karşılaşacağını tahmin edebilirdi ki!"
Herkesin şaşkın bir şekilde onu izlediğini gördüğünde hafifçe gülümsedi.
"Sen, nasıl?"
İçlerinden biri sorduğunda açıkladı.
"Fiziksel özelliklerini sizin de çıkartabileceğinize inanarak bu kısmı pas geçiyorum. Kasları ceketinin altından bile belli oluyor, böyle bir kasabada alt tabakadan birinin bu şekilde kaslara sahip olması onun çiftçi bir aileden olduğunu kanıtlar. Ten renginin koyuluğu gün içerisinde uzun saatler boyunca güneş altında kaldığını gösteriyor. Ayrıca eğer tek erkek çocuklu bir aileden olsaydı neden ailesine yardım etmek varken evden ayrılıp uşak olarak çalışmayı göze alsın? Büyük ihtimalle ailesine yardım edecek erkek kardeşleri olduğundan dolayı bu işte çalışmaya gönüllü oldu, ne yazık!"
Açıklamasını bitirdiğinde şerif öne doğru bir adım atıp konuştu.
"Çıkarımlarınız doğru sayın dedektif. Dün gece şatodan çıktığı saatlerde diğer cinayetler gibi Lavinia canavarı tarafından öldürüldüğünü düşünüyoruz," şerif sözünü tamamladığında Dazai sessizce iç çekti.
"Tamamen yanılıyorsunuz şerif," Dazai tekrar odağını cesede çevirdiğinde Kunikida şaşkınlıkla konuştu.
"Efendim?"
"Lütfen bana neden böyle düşündüğünüzü açıklayın," elini umursamaz bir tavırla şerife doğru salladığında Kunikida gözlüklerini düzeltip elindeki not defterini açtı ve açıklamaya koyuldu. Dazai o sırada ormanın içlerine doğru birkaç adım attı ve dikkatli gözlerle toprağı incelemeye koyuldu.
"Ceset, diğer cinayetlerdeki ile aynı işaretlere sahip. Yırtıcı bir canavar tarafından parçalanarak öldürüldüğü çok açık," Dazai, yere eğilip bir yaprağı incelerken başını arkasına çevirip şerife baktı ve daha sonra yaprağı da alarak tekrar cesede doğru ilerledi.
"Hayır şerif, maktul parçalanarak öldürülmedi," Dazai tekrardan cesedin yanına eğildi ve cebinden çıkardığı çakı ile cesedin paramparça olan ve kanla ıslanmış gömleğinin karın tarafını kesti. Şerif merakla yaklaştığında bıçağın ucuyla kumaş parçasını karnından kaldırdı, derin bir bıçak yarasını açığa çıkardı. Yaranın etrafı, özellikle yarayı saklamak için vücudun diğer kısımlarından daha derin kesilmişti, "Maktul, bıçak yarası yüzünden kan kaybederek öldü. Bu, bir yaratık tarafından parçalanarak öldürülmediğinin ilk kanıtı. İkincisi ise vücudundaki diğer birçok iz: İlk başta pençe izlerini andırdığı doğru, cinayeti gerçekleştiren kişi bu görünümü cesede vermek için çok çaba sarf etmiş olmalı. Dikkatli bakarsanız, tırnak izlerinde olması gerektiği gibi tırtıklara sahip olmadığını görebilirsiniz. Ayrıca her çiziğin sonunda -eğer tırnak yarası olsaydı- toplanması gereken et parçaların olmadığını, aksine her çiziğin pürüzsüz, dümdüz ve mükemmel olduğunu görebilirsiniz. Tüm bunlar, karşımızdaki görüntünün kana susamış bir canavarın işi olmadığını gösteriyor."
Dazai cesedin etrafında bir tur döndükten sonra açıklamasına devam etti.
"Sadece bununla da sınırlı değil. Maktulün bir bıçak yarasından kaynaklanan kan kaybından dolayı öldüğünü söyledim fakat toprağı incelediğimiz zaman, maktulün ölümüne sebep olacak kadar kan akmadığını rahatlıkla görebiliyoruz. İşte bu, bize cinayetin başka bir yerde gerçekleştiğini anlatıyor. Yani Robin o gece şatodan ayrılmıştı, hatta tahminlerime göre bu araziden de uzaklaşmıştı."
"Şatoda öldürülmediğini nereden biliyoruz?" Dazai, konuşan polislerden birine döndüğünde adam ilk başta ürkse de açıkladı, "Yani demek istediğim, cinayet şatoda gerçekleşmiş de olabilir."
Dazai başını iki yana sallayarak konuştu.
"Buranın iklimi gereği toprak her daim nemli ve arkada iz bırakmaya oldukça müsait. Cinayeti işleyen kişi de bunun bilincinde olarak arkasında bıraktığı ayak izlerini kapatmak için çaba sarf etmiş," Elindeki yaprak ile az önce incelediği toprağı işaret etti, "Sonbaharda olmamızın getirisi olan kuru yapraklar gördüğünüz kısımdan ileri doğru bir patika halinde parçalanmış, herhangi bir ayak izi olmaması, katilin arkasında ayak izi bırakmamak için çaba harcadığını kanıtlıyor. Üstelik..." Dazai elindeki yarısı kopmuş ve üzerinde damarlar olacak şekilde parçalanmış yaprağı diğerlerine göstermek için çevirdi, "...cesedin ardında bıraktığı kan izi de görülebiliyor." Yaprağın üzerindeki kurumuş kan lekesi gözler önüne serildiğinde herkes bir süre sadece bakakaldılar.
"İzleri takip etmemiz gerek..." Şerif emir vermek için konuşmaya başladığında Dazai onu kesti.
"Gerek yok, her ne kadar burada iz bırakmış olsa da eminim ki ormanın derinliklerinde bıraktığı izleri kaybedeceksiniz. Ayrıca cinayetin gerçekleştiği yerde de herhangi yararlı bir sonuca ulaşabileceğinizi düşünmüyorum, büyük ihtiamalle katil çoktan delilleri ortadan kaldırdı. Kısacası bu sadece zaman kaybı olur," cümlesini bitirdiğinde bir başkası konuştu.
"Merak ediyorum, cesedi neden buraya getirme riskini alsın?" Dazai gülümseyerek soruyu soran polisi işaret etti.
"Güzel noktaya değindiniz," polis utanarak bir adım geri çekildiğinde Dazai açıklamaya başladı.
"Bu kişi tamamen şans eseri öldürülmedi. Katil, gözüne kestirdiği hedefi için en uygun zamanı ve yeri belirledi. Bu sadece öldürmekle sonlanan bir iş değildi, aynı zamanda cesede Lavinia canavarı olarak atfedilen yaratık tarafından öldürüldü izlenimi verilmek isteniyordu. Bunun için dikkatle çalıştı ve sonunda da cesedi buraya taşıma riskini aldı. Akıllara şu soru geliyor; sık sık nöbetçiler tarafından kontrol edilen bu araziye neden ceset bırakma riskini almak istesin? Bunun bana göre tek bir açıklaması var; bu şatoda oturan birine göz dağı vermek istiyor. Belki bir ölüm tehdidi, belki o kişinin anlayabileceği bir mesaj veyahut da sadece varlığını belli etme çabası..." Dazai, yönünü ağaçların arasından uzanan şatonun kulelerini görmek için çevirdiğinde mırıldandı, "Bunu öğrenebilmemizin tek yolu ise, bu göz dağının alıcısının kim olduğunu bulmak."
Hey!!
Uzun bir zaman sonra buradayım ve çok heyecanlıyım, huuh!! Bölüme gerçekten beynimi akıtmam gerekti ve iyi bir iş çıkardığıma inanıyorum. Umarım zevkle okumuşsunuzdur.
Şu aralar bütün odağımı bandit adındaki hikayeme yönlendirdiğim için bu hikayeye bölümler geç gelebilir ancak bandit finali çok yakın, sadece biraz sabretmeniz gerekiyoor..
Ayrıca hikayeyi oturtana kadar arada eski bölümlerde ufak değişiklikler yapabilirim, hikayenin gidişatıyla ilgili önemli bir gelişme olursa sizleri bilgilendiririm.
Lütfen yorum bırakmadan geçmeyin!!