BÖLÜM 4

1.1K 137 49
                                    


"Hanım efendi, birazdan kapatacağız. Bilginiz olsun."

İrkildikten sonra yanı başımda dikilen sesin sahibine döndüm. Gülümsediğinde dudaklarını çevreleyen çizgiler ortaya çıkmıştı. Çok gülümsüyor ya da gülüyor olmalıydı ki gülüşleri iz bırakmıştı yanaklarında. "Korkuttum galiba sizi."

"Sorun değil, dalmışım." Dedikten sonra dizlerime yaslamış olduğum kitabı kapatıp çantama koydum. Kitabın boyutu çantamdan uzun olduğu için neredeyse yarısı dışarıda kalmıştı. Bir süredir dışarıdan yağmur sesleri geldiği için en azından azalmasını beklemiştim fakat sanırım daha da artmıştı.

Koltuktan kalktıktan sonra beni uyaran adam elinde tuttuğu kitaplarla paralel bir şekilde sıralanmış kitaplıkların oluşturduğu koridorlardan birine girdiğinde "Pardon?" diyerek arkasından ilerledim. Elindeki kitaplardan birini 'bilim kurgu' tabelasının altında sıralanan raflardan üçüncü olana koydu. Bakışları bana döndüğünde "Nasıl yardımcı olabilirim?" derken sesi yorgun olsa da kibarlığını koruyordu. "Kitabımın ıslanmaması için varsa bir poşet alabilir miyim?"

Yorgun gözlerine parıltı düşmüştü sanki. Gülümsediğinde yanaklarındaki izlere bir anı daha katmıştım. Sıcak bakışları önce çantama sığmayan kitabıma sonra tekrar bana döndü. Neyden bu kadar memnun kalmıştı anlayamamıştım. "Poşet kolay iş, siz nasıl gideceksiniz?" dedikten sonra koltukların arkasında kalan büyük cam pencereden dışarıyı gösterdi. "Bu havada İstanbul'da taksi bulmak dünyanın ikinci en zor şeyi."

"Birincisi ne?" diye sorarken yorgun vücudumu solumda kalan kitaplığa yasladım. Elektrikler gittiği için kütüphaneyi kitaplıkların yanlarına monte edilen askılardan sarkan gaz lambaları loş bir şekilde aydınlatıyordu ve loş ışık daha da uykumu getiriyordu. Elinde duran kitaplardan birisinin birkaç zarar görmüş sayfasını gösterip "İnsanlara kitaplara değer vermeyi öğretmek." Diyerek cevapladı. O elinde duran diğer kitapları da bilim-kurgu köşesinde yerlerine yerleştirirken neyden memnun kaldığını anlamıştım. Kitaplara değer veriyor olmam onu mutlu etmişti. Söylediği haklı gerçeğe buruk bir şekilde gülümsedim. İnsan illa insanlar dışında bir şeylere değer verecekse o şeyler kitaplar olmalıydı, ışıltılı küpeler ve son model arabalar değil. Yağmuru kast ederek "Yürüyerek giderim, evim yakın zaten. Erimem herhalde." Dedim.

Elinde yerleştirmediği son kitabı kaldığında gözlerini bulunduğumuz koridordaki tabelalarda gezdirdi ve en sonunda kitabı bir yere koymaktan vazgeçip bana döndüğünde bakışlarım hangi kategoriye koyması gerektiğine karar verememiş olan kitaba kaydı. Loş ışıkta seçebilmek için gözlerimi kısarken "Hangi kitap o?" diye sordum. Kütüphane düzenlemeyi severdim. Lisede öğrenciyken yarı zamanlı olarak kütüphanede çalışırdım. Herkes gittiğinde ve sadece kitaplar kaldığında etrafımda belki yaşanmış, belki henüz yaşanmamış, belki de hiçbir zaman yaşanmayacak olan bir sürü hikâye olurdu. Kitap okumak sahip olduğun hayattan başka hayatlar daha yaşayabilme şansı verirdi insana. Bir insanı bir hayata sığdırmak haksızlıktı. İnsan bir hayatında deniz kenarında yaşamalı, başka hayatında şehrin gürültüsüne penceresini kapatmalıydı. İnsan bir hayatında balık olmalı, bir hayatında ise kuş olup uçmalıydı. Hayatında imkân bulamayanlar, imkânsız diye bir şeyin olmadığı hayal gücünün ürünü kitaplarda bulurdu istediklerini. Bu yüzden Kerem'in düşüncesinin aksine üç cümle dahi önemli ve anlamlıydı. Size dokunmuyorsa bile dokunduğu biri elbette ki vardı.

Ben de hayatımı bir hikâyeyle sınırlandırmak zorunda olmadığım bu kitaplar arasında hiç olmadığım kadar mutlu olduğumdan kütüphaneler her zaman en ilgimi çeken yer olmuştu şehrin sokaklarında. Bir okuyucudan daha fazlası olma hayalini kurmadığım paralel evrenlerde tam da şu an burada veya başka bir yerde bu yeni tanıştığım çocuk gibi kitapları düzenliyor olurdum.

SEÇ VE YAŞAWhere stories live. Discover now