Bölüm 20

265 15 64
                                    

Şoför "1 kişi eksik" dedi. Jongin "Kim eksik?" dedi ve etrafına bakındı. Önündeki koltuk boştu. Bu koltukta Haneul oturuyordu. Jongin yerinden hızla kalktı. "Haneul yok."

Jongin Sehun'u iterek yürümeye başladı. Otobüsten aşağıya indi. Otobüsün etrafına bakındı. Kimsecikler yoktu. Jongin'in peşinden diğerleri de otobüsten indi. Jongin, diğerlerine döndü ve konuştu. "Nereye gitmiş olabilir? Haberi olan var mı?"

Min Ah öne atıldı. "Seni sigara içerken gördüğümüz sıra ağaçlık alana doğru gidiyordu. Şimdiye geri dönmüş olmalıydı."

Jongin ormanlık tarafa bakındı. Daha sonra ormanlık alana doğru yürümeye başladı. Diğerleri de onun peşinden yürümeye başladı. Jongin, Haneul'ın başına bir şey gelmesinden korkuyordu. Ağaçlarla kaplı, zifiri karanlık ormanda yürümeye başladılar. Bir yandan da Haneul'ın adını sesleniyorlardı. Nereye gitmiş olabilirdi ki?

"HANEULL!"

Jongin olabildiğince yüksek sesle bağırıyordu Haneul'ın adını.

Sadece ayın ışığıyla aydınlanan zifiri karanlık ormanda Haneul'ı bulmak biraz güçtü. Jongin iyice endişelenmeye başlamıştı.

Mark "Ayrılalım, öyle arayalım." dedi. Jongin kafasıyla onayladı. Hepsi farklı yönlere doğru yürümeye başladı. Aynı zamanda bağırıyorlardı. "HANEUL!"


Aradan yarım saat geçmişti. Jongin olduğu yerde durunca Sehun Jongin'e çarptı. Jongin kolundaki saate baktı. Saat 17.22 idi. Bir gariplik vardı. Otobüsün kalktığı saat 17.30'du. Sanırım Jongin'in saati durmuştu. Cebindeki telefonu çıkardı. Tuş kilidine tıklayıp ekranı açtı. Şarjı çok az kalmıştı. Aklına bir şey geldi. Neden Haneul'ı telefondan aramayı denememişlerdi? Şarjı az kalan telefonu ile Haneul'ın telefon numarasını tuşladı. Telefonu kulağına götürdü. Çalıyordu. İki, üç kez çaldıktan sonra telefon açıldı. "Alo."


Diğer taraftan ses geldi. "Benim abi."


Benim abi? Jongin biraz düşündü. "Haneul."

"Benim ben Min Ah. Telefonu bende."

"Ah, lanet olsun." Jongin sinirlenmeye başlamıştı.

"Telefonu bende olmasaydı arama zahmetine girişirdim."

"Peki, kapatıyorum." Jongin telefonu kapatıp cebine koydu. "Hadi şu tarafı arayalım Sehun."

Jongin ve Sehun, Haneul'ın adını seslenerek yürümeye başladılar. Aradan 15 dakika daha geçtikten sonra Jongin olduğu yerde durdu. Umudu kalmamıştı. Tükenmişti, aramaktan vazgeçecek gibiydi. Ellerini saçlarına götürdü, saçlarını karıştırdı. Uflamaya başladı. "Nerede olabilir? Bu karanlıkta kız başına, lanet olsun."

Sehun "Hey, sessiz ol." dedi. Jongin dönüp Sehun'a baktı. "Ne oldu?"

"Sus dedim sana." Sehun sessizce yürümeye başladı. Jongin'de onun peşinden yürümeye başladı. Bir ses duymaya başlamışlardı. Birisi şarkı söylüyordu. Jongin ve Sehun biraz daha yürüdüklerinde ağacın dibinde dizlerini karnına çekmiş başını dizlerinin üstüne koymuş titreyerek oturan Haneul'ı gördüler. Sesi titreyerek ve boğuk bir şekilde şarkı söylüyordu. Jongin hemen Haneul'a doğru koştu. Haneul'ın yanına çöktü. Ellerini omuzlarına koydu. "İyi misin?"

"Korkuyorum." Jongin Haneul'ın yüzüne dikkatli baktığında onun ağlamış olduğunu gördü.

Jongin, Haneul'a sarıldı. "Korkma, ben buradayım."

Sehun geriden onları izliyordu.

Jongin sarılmayı bıraktı ve Haneul'ın kollarından tutup onun kalkmasına yardımcı oldu. Haneul ayağa kalktığında Jongin sordu. "Yürüyebilecek misin?"

Haneul kafasını hayır anlamında salladı. Daha sonra Jongin, Haneul'ın kolundan tutarak ona destek olmaya çalıştı. Haneul, bir anda Jongin'e sarıldı. Kafasını Jongin'in göğsüne gömdü. Jongin, Haneul'ın bu hareketine şaşırmıştı. Haneul, seslice ağlamaya başladı. Jongin, elini Haneul'ın saçlarına götürdü ve saçlarını okşadı.

Bad Luck [EXO Fanfic]Where stories live. Discover now