Bölüm 14

35 3 5
                                    

Tekrardan merhabalar, bilmiyorum görünce şaşırdınız mı? Öncelikle iyi bayramlar efendim, sabredip beklemiş olanlara da kucak dolusu sevgiler, teşekkürler. Bu kadar uzun ara vermek istemezdim ancak elimde olmayan sebeplerden ötürü uzun ara vermek zorunda kaldım, bunun için ne kadar özür dilesem az sanırım. O yüzden sizden beni affetmenizi rica ediyor ve daha fazla bekletmeden bölüme uğurluyorum. İyi okumalar dilerim. :)






   Hayattan zevk almak istiyorsan, insanlara takıl. Ne kadar kızarlarsa kızsınlar aslında onların da hoşlarına gittiği için kızıyorlardır sana, çünkü sadece umursayan insanlar dinlerler seni ve dediklerine kızabilir. Hayat felsefem buydu işte benim, bu yüzden çatalımdaki etten koca bir ısırık aldıktan sonra yüzümde Audria’nın en sevdiği(!) gülümsememle ona döndüm takılmak için. Ne kadar benden nefret ettiğini söylese de o hatunun beni sevdiğini biliyordum.

“Ee Audi, Illya ile çalışmaların nasıl gidiyor, bir ilerleme var mı?”

   Sert bir şekilde nefesini verirken gözlerini kısarak baktı bana Audria. Delici bakışlarını görmezden gelip sırıtmaya devam ettim.

“Sıra ne zaman bana gelecek, diye merak ettim de.”

    Audria cevap vermek yerine bir silahmış gibi tuttu çatalını, her an gözüme saplayacak gibi bir hali vardı. Daha da eğlenmiştim bu haliyle, kulağa psikopatça geliyor olabilir ama bana kızmasını seviyordum.

“Neyse, fazla hırpalama onu olur mu, daha ben ilgileneceğim onunla?”

“Başka bir isteğin?”

   Her bir kelimesinden zehir saçarak verdiği bu karşılığı elbette ki yanıtsız bırakmayacaktım, gülümsedim ben de ona.

“Hayır, yok şimdilik ama olduğunda ilk sana söyleyeceğim.”

   Keskin bir nefesle çatalını elinden bırakırken sırıtışımı bozmamaya çalıştım, halbuki içimden kahkahalar atarak yerde yuvarlanmak geçiyordu. Tuttum yine de kendimi başımı eğip biraz olsun ciddi görünmek için.

   Göz ucuyla tabağımı havada uçarken gördüğümde sesimi çıkarmadım, birazdan kafama uçacağını biliyordum. Tabağım Audria'nın telekinetik gücüyle hafifçe geriye doğru savrulurken bile kıpırdamadım. Tam hızını alıp kafama çarpacakken doğrulup darbeyi göğsüme aldım ben de, kafama gelmesinden iyiydi tabii.

“Hey, ben daha yiyecektim onu!”

   Bozuntuya vermeden topladım üstümdekileri suratımı asarak ama içten içe beklediğim şey farklıydı. Kafamı kaldırıp çaktırmadan Audria’ya baktığımda nihayet istediğim şeyi elde etmiştim. Audria gülümsüyordu! Çok küçüktü, belli bile olmuyordu dudağının kıvrıldığı ama gülümsüyordu işte. Kıkırdadım yavaşça, Audria’yı bile gülümseten biriydim ve bunun için kendimle gurur duyuyordum.

   Et sosuyla ıslanmış tişörtümü masadan aldığım peçetelerle kurulamaya çalışırken yemekhanenin kapısından asık suratla giren Ionita’yı gördüm. Tam ona takılacakken Ionita ile Audria aynı anda konuştular.

“Nereye kayboldun?”

dedi Audria Ionita’ya çatık kaşlarla bakarak. Komik bir şekilde Ionita da bana bakarak konuşmuştu.

“Ona ne dedin de bu kadar kızdırdın?”

   Audria’yı duyan Ionita ona dönerken onları izlemenin benim olaya dahil olmamdan daha eğlenceli olacağını bildiğimden ses çıkarmadan peçetemi masaya bırakıp arkama yaslandım.

“Illya'yı odasına bıraktım.”

“Porselen bebeğimiz odasını kendisi bulabilir, diye düşünüyorum. Bebek bakıcılığı yapmak zorunda değilsin.”

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 16, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Rüzgarın Çocukları Where stories live. Discover now