Sonrası

53 1 0
                                    

Örneğin, “Bir Ece Ayhan Düzşiiri’nin Heykeli” Kadıköy’dedir.  Rıhtımda, tiyatronun yanında, biz ona “Meçhul Öğrenci Anıtı” diyoruz. Örneğin, Kadıköy’ün Üsküdar tarafında (Haydarpaşa tarafında) bulunan girişindeki bir duvara, orta ikiden ayrılan çocuklar şöyle yazmıştır: “Yort Savul!”

Küçük bir çocuk, Süreyya Sineması’nın yanındaki açıkhava şiir sergisinin başında duran sakallı Nurullah’a “Ölüm nedir?” diye soruyor. Nurullah’ın cevabı şöyle: “Sen ölüme aldırma, çünkü Kadıköy güzeldir!” Kaç bin tane sattı o kitaptan, gidene gelene, o Nurullah? (Şimdilerde “yıldız sarayı dış karakol binası”nda ayakçılık yapıyor bir halay takımı adına…)

Rivayettir; Moda Deniz Kulübü’nün tepesinde, Moda’nın ucunda, köşesinde birbirine samuray kılıcı çeken adamların olduğu söylenir. Bu yüzden oraya “Kılıçların Çekildiği Yer” derler. Hâlbuki orası “bira şişelerinin açıldığı yer”dir. K.A.L.’lı çocuklar oraya gider, gülüp eğlenirler. İçleri temizdir. Vallahi temizdir. Rivayette bulunurlar.

Gümüşçüden devşirme kaç dövme stüdyosu vardır şimdi? Ya da köfteciden, dürümcüden devşirme kaç bar sahibi vardır Kadıköy’ün? Tabii ya, bir de prova ve kayıt stüdyoları, barlar, canlı müzik meselesi… Düşünüyorum da Dino, Ekol, eski günler… Yürekte kabartı, sırtta gitar, elde anfi, cepte büyük bir boşluk… Ey kanatsızlık! Ey Meydansızlık! Kaç bin kere “Knocking On Heaven’s Door” çalınmıştır oralarda? Peki şimdi, kim teslim etti Kadıköy’ün sahnesini British-Pop’çulara? Ya da ne zaman moda oldu golf ayakkabıları, Teoman gömlekleri? Biz boşuna mı Akmar baskınları yemiştik Villa Cafe’de; hatırlasana, “çift kapısı tutulmuş pasajların, biz de içini tutarız!” diye bağırmıştık, hatırlasana... Bu “loser”lar için mi, bu yüzlerce çeşit alternatif giyim dükkânı için mi tutmuştuk orayı? Eskiden, Hendrix, Queen, Led Zeppelin, Deep Purple... Şimdi envai çeşit tanga, manga, tıngır, mıngır, şıngır, mor veya pembe absürdite; I will always love you, you make me feel like I’m tanga again…  

Misal, 90’larda, Akdeniz Cafe’nin, Akdeniz’in kendisinden daha güzel olduğunu kaç kişi, kaç çiçek çocuk düşünmüştür, kaç bin güzel kafayla? Ya da hiç düşünüldü mü Tipitip Ramazan hakkında, Kalamış’ta, bu adam nasıl yatmıştır bu kadar küçük bir yerde, bu kadar büyük bir yürekle?

Misal, zamanında Orhan Kemal kalıbını basmaya çalışıyordur İstanbul’a ve Sait Faik’e… Şimdi toplumcu gerçekçi büyük Orhan Kemal’in insanları kalıbını basıyor bize… Tayyip de.

Ya da Moda Sineması Konserleri’ne kulağını dayayan, o komşu ve o sıkı pasajdaki sahaflar ve o plakçılar, bugün kulağını GittiGidiyor’un “Hemen Al” monitörüne sokmak zorunda kalan o güzel, suskun insanlar… Şimdi, bir yıkıntının gece bekçisine dönmüş sahaflar! Ey kanatsızlık!

Gene de, örneğin kofanalar, Moda burnunun önündedir. Moda burnunun önünde balıkçı tekneleri gider gelir, kaşığa çıkarlar, gökyüzünün altında ve üstünde kofana yakalarlar. Ve gene de,  Alkım Kitabevi’nin arka duvarına “Edebiyat Eğlenceli Değildir!” diye yazanlar var.

Olacaktır da.

Çünkü İzmirli bir çocuk Kadıköy’ün ortasında yüreğini sayıp/açıp: “Korkmayın! Yağmur ne kadar sıkı yağarsa, sonrası da o kadar güzel olur!” diye bağırmıştır.

Bağırabilmiştir.

Zafer Yalçınpınar-13 Ocak 2009

SonrasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin