10.Bölüm ▼ Mrs.Hemmings

430 18 4
                                    

   1.2K olmuşuz. Öncellikle hepinize çok teşekkür ediyorum fakat kırgınım. Okuyucu sayımız bu kadar güzelken yorumlara bakıyorum. Neredeyse yorum yok! Bu bölüme +3 yorum gelmesse diğer bölüm sezon falan diyil tam final olur. Önceki bölüme de yorum istemiştim, 0 yorum. Bak yazarınız burda oturmuş 1.2K okuyucusuna yeni bölüm yazıyor. Multi'deki şarkıyla okuyun-Dear Future Husband-. Yorum yapınız işte gülüsüler lkmsfdflamö.

    Üzerime düştü. Ağır ama bu. Onu bunu bırakta gözlere bak! Sibirya kurducuğum. Ne diyorum ben? Bak gene sahiplendim. Sibirya soğuk bir yerde di mi? Burası da farksız şuan ordan. Donuyorum.

"Kalkar mısın?" dedim. Sesim kısık ve titrek çıkmıştı soğuktu.Gözleri ısıtırdı ama. O değilde, az önce dudaklarımız mı değdi bizim? Çok fazla dejavu oluyorum bu aralar. Gözlerine baktım. Hala maviydi, hala muhteşemdi. Tıpkı mavi cennet gibiydi aslında.

"Mavi? Cennet?" dedi üzerimden kalkarken. Bir dejavu daha. Bu da demek oluyor ki sesli düşünmüşüm. Neden böyle olur ki? Ayağa kalktım. Tebessüm ettim-biraz sahtece- ve arkamı dönüp gidiyordum bir gurultu geldi. Ve sanırım benim karnımdandı. Ne yapabilirim. Bugün su harici hiçbir şey tüketmemiştim. Yarın sabah 9'a kadar böyle gidecekti.

"Sanırım ayıcığımızın canı bal istiyor." Tek kaşımı kaldırıp ona doğru düşündürücü bir bakış attım. "Acıktın demek istemiştim anladın değil mi?" İyice saf belledi. Kaşınıyor. Ben de onu kaşıyıp laf sokmasını bilirim.

"Elini göstersene bi sen."dedim. Sağ elini havaya kaldırdı.

"Bunu mu yiyeceksin yani, adını hala bilmediğim kız." Ukalaca sırıttı.

"Hayır sadece erkekliğinin boyunu ölçüyordum." Vuhuu. Gülümsemesi silindi. O ağırlığı o kadar fazla da olsa laflarımı taşıyamazdı.

"Tamam dalga geçtim ama kampın giriş kapısından çıkınca 2 sokak arkada market var diyecektim. Ben de acıkmıştım." demez mi? Yanına gittim hemen sırtına atladım. Tökezledi ama düşmedi.

"Hadi hadi, üzgünüm. Bak-" Gözlerimi ovuşturup, inandırıcı olması için hafif inlemeye benzer sesler çıkardım.

"Ağladığını görmesem, inan bana daha farklı şeyler düşünebilrdim." Yamuk gülümsemesini yaptı. 

"Hadi gidelim." dedim.

"Tamam ama dur." Dizinin üstünde eğildi. Arkası dönüktü. "Omzuma bin. Daha rahat taşırım." Başımı salladım. Bacaklarımı kafasının iki yanından sarkıttım. Dikkatlice kalktı. Dizimi tuttu. Şort giymeme lanet ettim. Soğuk yüzünden yani. Dizime kadar gelen uzun çoraplarımı giymiştim şükürler olsun. Kamp alanı ormanın giriş kapısına gelince, güvenlik Luke'a baktı ve kapıyı açtı. Muhtemelen farklı birşeyler düşünüyor fakat umursamadım. Yolda yürümeye devam ettik.

"Adım Sarah, Sarah Ross" dedim yüzümü ona eğerek.

"Memnun oldum diyeyim bari. Beni zaten tanıyorsundur. Bak, markete yaklaştık."  Marketi görebilmek için başımı yukarı kaldırdım ve AHHH! Luke biraz geriye adımladı. Kalın bir ağaç dalına çarpmışım. Başım çok fena zonkluyor şuan. Alnımın morarmasına mı, Luke'un gereksiz kahkahalarına mı kızsam bilemedim. Elimi alnıma koydum. Luke sırtından indirdi. Bir de gülmese çok hoş bir ortam yaratabiliriz bence. Elimi alnımdan çektim. Aman Tanrım! Kan. Hep vampir olmak istemişimdir ve kendimi emerek yaşamamımı devam ettirmek. Aslında ölümsüz olurdum ama aç kalmazdım. Bu fikri Acacia'ya söylediğimde regl dönemlerimden yararlanabilceğimi söylemişti. Aklıma geldi de, kıkırdadım.

"Başın kanıyor ve hala gülüyor musun?" Vay be. Başım kanıyormuş. Az önce görmedim ben onu. Ben reglimi başımda yaşıyorum, bebeğim olunca da ağzımdan fırlatırım diye düşünüyordum. Çok yardım ettin şuan. Evlenirsek kesin kayınbabam Einstein olur di mi? Haklıyım! 

"Başım neden kanıyor Luke? Sadece morarması gerekmez miydi?"

"Sanırım elini aniden alnına götürdüğün için yüzüğün derini kesmiş olabilir. Sen de zaten ucu sivri üçgen bir yüzük takmayı bugüne saklamışsın."

"Aynen Luke.Geleceği görebiliyorum ya ben. Ver elini. Yok ya, bu sefer el falına bakıcam." Sinirle solumaya başladım.

"Kalk hasteneye gidiyoruz."

"Luke hiç gerek yok. 2 güne geçer morarıklığı. Sonra fondötenle kapatırım."

"Hayır hanımefendi. 911'i arıyorum ve haber veriyorum. Gelince hemen ilgilensinler." O tuşlara basarken, ben de kayıtlı olan taksi numarasını aramaya karar verdim. Kaplığı tozlanmıştı. Kazağımla sildim. Sonra da numarayı aradım. İyi ki adamın kızı daha önce bu kamp yerine gelmiş te yolu biliyor. 

"Kimi aradın sen?" Luke olduğu yerde ufak daireler çizmeye devam etti.

"Sevgilimi Luke sevgilimi. Ona sarışın mavi gözlü bir çocuğun omzuna şort giymiş halde bindiğimi, gülüşürken de beni alnımdan bıçakladığını, kaçtığını söyledim."

"Yuh! Ciddi misin Sarah?"

"Evet."

"Yemin edebilir misin?"

"Hayır." O sırada taksi çoktan gelmişti. İlk önce ben, arkamdan da Luke bindi. İkimizde cam kenarlarındaydık. Taksici amca da bayağı yaşlıydı. Hiç konuşmadı. Belki de dişleri evde kaldı. Hastaneye gelmiştik. Şimdi tek sorun; taksi parasını nasıl ödeyecktim? Benim için buraya gelmiştik. Cebime soktum elimi. 10$ falan bulabilmek umuduyla. Ancak yoktu. Luke çoktan inmiş gidiyordu.

"Amca bende şuan hiç para yok a-"

"Kızım sen bayağı safmışsın. Erkek arkadaşın verdi ya paranı! Neyse annelik heyecanıdır. Yeni gençlik böyle işte." Aslında parayı verdi dedikten sonra çok dinlemedim de, amma kurgucu adammış. 2 dakikada sevgili yapıp, mercimeği fırına verdirdi. Erkek arkadaşım olmadığı konusunda ısrar edemeyecek kadar başım dönüyordu. Hemen indim araçtan. Hastanenin adını okumaya başladım. Özel olduğunu okuyabildim. Bir dakika, adım atamıyorum! Boyum mu kısalıyor, düşüyor muyum? Hey kim etrafı siyaha boyuyor. Umarım Tanrı değildir..

*****

   Bu ne rahat yastık böyle? Bundan bizim eve götürmek lazım. Ama yorganım ısıtmıyor. Çok ince. Ve yeşil! Hortumlarda su. Ne oluyor burda? Oturduğum yerde doğruldum. Hastane odası burası. Başımın dönme işlemleri durmuştu nihayet. En son buraya gelmek için taksiden inmiştim. Kapı tıklandı. 'Gir' diye bağırdım. Beyaz önlüğü, kır saçlı olan uzun boylu bir doktor girdi.

"Uyanmanıza sevindim Bayan Hemmings." Hemmings mi dedi o?

"Hemmings mi? Bayım yanlışlık olmuş olmalı. Benim soyadım Ross. Ben Sarah Ross'um."

"Kusura bakmayın o zaman sevgiliniz erken davranmış." dedi çöpçatan amca sesiyle ve göz kırptı. Soyadı hakkında tartışamayacaktım, başım tekrar tuttu çünkü. Hap almam lazım. Eve gittikten sonra da.. Hey! Bu hastane masrafları ne olacak? Ben de hiç yok şuan. Umarım çok tutmamıştır.

"Bayım, hastane masrafları ne kadar tuttu acaba?"

"500 papeli aşkın." Tabii ya özeldi burası.

"Peki, saolun." Kesin bezim benzim attı. 

"Ancak endişelenmeyin. Bay Luke bütün işlemleri halletti. Birazdan da hemşire gelip muayene işlerinizi halledecek." Tam o sırada kapı çalındı, düzgün bacaklı, yanık tenli, siyah saçlı bir bayandı. Benim deyimimle, hemşire. Doktor da çıktı sonra. Hemşire bana gülümsedikten sonra, başıma oksijenlı gaz sardı. Harika! Eskilerin hippiler gibiyim. Bugün taburcu olacağım, başımda illaki birşeyin bağlı olması gerektiği hakkında zırvaladı. En sonunda da "İyi günler dilerim Bayan Hemmings." dedi. Anladığıma göre ödeme yapmak için ikimizi de Hemmings diye kaydettirmiş. Ben sorarım ona bunu. Yine kapı tıklatıldı. Elinde paketle bir adet Luke...

Blue Paradise  ▲ HemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin