Merhabaa!
Nasılsınız bakalım?
Ben iyiyim, yani bu buhrandan kurtulmaya çalışırken iyi olmaya çalışıyorum diyelim. Arada bölümü yazacak kadar enerji ve zaman bulabildim.
Keyifli okumalar...
Buraya benim için şarkı önerisi bırakabilirseniz çok sevinirim.
Bölüm 33: "BARIŞ"
"Biz öldürdüğünüz yerden doğarız.
-Destan Savaş."Savaşçılar Krallığı'nda bozuk olan tek şey kalp ilişkileriydi.
Sistem öylesine mükemmeldi ki bir hata yapıldığında anında bulunup onarılıyordu ancak veliahtlar ve askerler kalp işlerinin vasatlığından mustaripti. Neyse ki bu kişilerin arasında değildim. Hayatım aksiyonun hiç eksik olmadığım filme dönüşmüşken artık buna bağışıklık kazanmıştım çünkü Savaşçı olmak demek, ölümün sürekli karşında duran bir düşman olduğunu bilmek demekti.
Ölüm korkusu hala ensemdeydi ama artık onu görmezden gelmeyi başarabiliyordum. Bu yüzden şu an için olduğum hayatın yaşamımın en güzel parçası olduğunu söyleyebilirdim. Duman ile ilişkimin bu kadar güzel gitmesi başlangıçta beklediğim bir şey değildi. Onun zor bir adam olduğunu bilmek ilk başta aklımı biraz kurcalamış ancak aramızdaki çekimi durduramamıştı. Ancak şimdi, her şey o kadar iyiydi ki bu beni korutuyordu.
Saat sabah altıyı vurduğunda ayaktaydım. Parmaklarımın ucunda yükselerek uykulu bir şekilde gerindim, bugün oldukça yoğun geçecek gibi görünüyordu. Sınavlara girmekten nefret ediyordum fakat bugünkü performansım durumumu belirleyecekti. Odanın camını açarak dışarı baktığımda gittikçe daha erken uyandığımı ve daha az uykuya ihtiyaç duyduğumun farkındaydım. Bu Savaşçıların laneti falandı herhalde.
Bahçede iki nöbetçi asker vardı, akademide günün başlamasına henüz bir saat vardı. Ekim ayının ilk günü peşinde soğuk rüzgârları da getirmişti. Artık üşümeye başladığımız aylara giriş yapmıştık, Vera deniz kenarında bir şehir olmasına rağmen pek deniz iklimine sahip değildi. Kızıl saçlarım rüzgârın dokunuşlarıyla dağılırken görüş alanıma giren Bozok geriye doğru attığım adımın orada asılı kalmasına neden oldu.
Duman, Bozok'la antrenman yapıyordu.
Bozok onun etrafında koşturuyor, onunla oyun oynamak istiyordu ama Duman koşusundan taviz vereceğe benzemiyordu ama Bozok da onu bırakmak istemiyordu belli ki. Beraber iki ileri bir geri antrenman yaparlarken onlara katılmak için muhteşem bir şevk duyarak geri çekildim ve yüzümü yıkayıp saçlarımı bir hizaya soktuktan sonra spor ayakkabılarımı giyinerek odadan ayrıldım. Odadan çıkarken elime aldığım kapüşonluyu geçirmiştim üzerime yolda.
Ben bahçeye indiğimde onlar akademinin etrafında tur atmayı sürdürüyorlardı. Derin bir nefes aldıktan sonra bacaklarıma çok yüklenmeden onlara doğru koşturdum. Benden beş altı metre kadar uzakta oldukları için yanlarına varmam uzun sürmedi. "Günaydın," dedim Duman'ın ritmine ayak uydurarak koşmaya başladığımda. Bozok beni görür görmez uysal sesler çıkartarak bizimle koşmaya devam etmişti.
"Günaydın Kızıl," dedi Duman bana yandan bir bakış attığında. Üzerinde gri bir kapüşonlu ile siyah, dizlerine kadar gelen bir şort vardı. Tişört giymemiş, kapüşonlunun fermuarını göğsünün ortasına kadar çemişti. Ensesinden ve boynundan kayarak göğsüne kaybolan ter damlalarına ve neredeyse ıslanmış saçlarına bakılırsa uzun zamandır antrenman yapıyordu. Ya da uyuyamamıştı. İkinci seçenek daha yatkın geldi.
"Uyuyamadın mı?" dedim arkaya dönen köşeyi geçtiğimizde.
"Bir saat kadar uyudum." Onunla aynı yolu kat ederken bunu hayatlarıma benzetmekten kendimi alamadım. Bu kendimi iflah olmaz bir romantik gibi hissettirse de... Aynı yoldaydık, o bilmem kaçıncı turunu atıyordu ama ben ona yeni katılıyordum. "Erken kalkmışsın," dedi o da. "Yedi buçuktan önce kalkmazsın sen."
Ona yandan bir bakış attım. "Uyku sürem gittikçe azalıyor." Omzumu hafifçe onun omzuna çarptım. "Gittikçe sana benziyorum, sanırım yakında bir hortlak olacağım." Sessiz bir şekilde gülerek bana baktı.
"O kadar kötü değil bence."
"Bu gittikçe daha az çikolata yemem kadar kötü bir şey Duman." Akademinin arkasından çıktığımızda Duman bu defa sesli bir şekilde güldü, kısa sürmüştü ama bir an donup kalmaktan kendimi alamamıştım. Kapıdaki korumaların da benim gibi afallamış olması yalnız olmadığımı gösteriyordu.
"Laf cambazlığı yapmayı bırak da koş hadi," dedi Bozok'un yakalaması için sopayı fırlattığında. Sopanın Fizan'a kadar gitmiş olması dışında bir sorun yoktu. Durduğumuz bu saniyelerde Bozok sopanın peşinden fırlamış, koskoca avluda sadece ikimiz kalmıştık. Kapıdaki adamlar o kadar sessizlerdi ki sanki yoklardı. "Her turda sana bir öpücük vereceğim." Uzanıp yanağımdan kendine has tutumuyla bir makas aldı.
"Bunu kendin için yapacağını itiraf edersen koşuya başlıyorum," dedim hafif bir ritimle geri geri gitmeye başladığımda.
"Hayır." Ellerini şortunun ceplerine soktuğunda yüzünde büyük bir inkâr vardı. "Tamamen seni motive etmek için."
"O zaman avans ver." Omuzlarımı silktim. Duman gözlerini kısıtıdığında bir adımda yanımda bitmiş olması beklediğim bir şey değildi, çok iyi bir askerdi ancak bu kadar çevik olduğunu unutuyordum bazen. Ya da daha doğrusu bana karşı asker yanını kullandığında afallıyordum.
"Gözleriniz yanlışlıkla falan buraya çarparsa keserim sizi," demesinin üzerinden saliseler bile geçmemişti ki dudakları dudaklarımı buldu. Onun tutucu, insanın aklını başından alan öpüşünü hissettiğim an bu sözlerin benim arkamda kalan kapı korumalarına söylediğini anlamıştım. Daha uzun sürmesi üzerine olan dileklerim mumları sönen ateşler gibi kayboldu ve Duman geri çekildi. "Başla, beş tur." İçin için yanan gözleri onun da bu küçük öpücükten benim kadar huzursuz olduğunu gösteriyordu ama burası bahçeydi.
"Bu öpücük bir tur bile etmez," dedim bu defa daha hızlı bir şekilde geri geri gitmeye başladığımda.
Kısık bakışlarıyla yalandan bir öfkeyle baktı bana. "Şenlik günündekilere sayarsın artık." İmalı sözlerine karşılık ayaklarım birbirine dolandığında bir an içimdeki kız ona küfretmek istese de onun beni utandırmaktan zevk alan bir adam olduğunu bilmek ve onu gerçekten sevdiğim gerçeği beni durdurdu.
"İntikam soğuk yenen bir yemektir Destan Savaş!" dedim ona arkamı dönemden önce. Son baktığımda olduğu yerde sırıtıyordu. Önüme döner dönmez terim soğumasın diye adımlarımı hızlandırdım ve güldüğümü görmesin diye koşarak köşeyi gördüm.
Söylediği üzere beş turu atarken gözü sürekli üzerimdeydi. Bir yandan Fizan'daki sopasını geri alıp gelen Bozok ile ilgilenirken bir yandan da beni izliyordu. Beş turun yeterli olmayacağını bildiğimden ona tamamlayana kadar devam ettim. Bu esnada bütün akademi uyanmaya başlamış, ufaktan etraf hareketlenmişti.
Bugün özel askerlerin izin haftası başlıyordu. Bu, işin tamamen orduya yüklendiği dönemdi. Genellikle ordu düzenli eğitimlerine devam eder, bizler akademileri ve sarayı korurduk ancak şimdi ordu bizim yükümüzü devralıyor ve izinde olduğumuz dönemde krallığı koruyordu. Öğrendiğime göre benim gibi yeni öğrenciler için bir sınav oluyordu bugün. Söz konusu olan sınavda ise seviyemiz belirleniyordu.