Sabah başıma saplanan amansız bir ağrı ile uyandım. Beynim bıçak saplanırcasına ağrıyordu. Elimde beyaz tüyleri ve asil yürüyüşü ile yanıma gelen kedinin verdiği not hala duruyordu. Tekrar açtım kağıdı.
Kudretli Yıldırım Çekene,
Kanımın hakkını ver. Elinden geleni yapma. Daha iyisini yap. Şüphesiz ölsem bile ardımdan sen geleceksin. Sen her kimsen, bu notu göz ardı etme. Kılıcımı al ve savaş.
Notu yatağa fırlatıp elim başımdayken yataktan kalktım. Şükürler olsun ki bugün ders yoktu. Bu haldeyken derslere kafa yorabileceğimi hiç sanmıyorum. Pencereye doğru adım atsam da başımın ağrısı beni durdurdu. Bu yüzden yine yastığa gömüldüm. Gözlerim gümüş rengi tavanda işlemleri izliyordum. Aklım bu kadar yoğunken bu ağrının olmaması saçmalık olurdu asıl. Tek tek yok etmek istiyordum düşüncelerimi. Tek tek...
Kendimi nasıl bir tehlikenin içine attığımı biliyordum. Adım attım ve bunu artık geri çekemem. Ne olacaksa olacaktı. Ama önce...tekrar gitmeliyim oraya. O odada her ne varsa onu almalıyım. Yavaş yavaş içine çekildiğimin farkındayım.
"Bu gece..." diye fısıldadım. "Ben bir yıldırım çekenim ve bunun hakkını vereceğim."
Summer ve Masal odada yoktu. Bu yüzden annemi aramak geldi içimden Onun bir şeyler biliyor olabileceğini biliyordum. Telefonumu almak için şifonyere uzandığımda yine başıma ağrı saplandı. Dudaklarımı kanatırcasına ısırdım, fayda gösterecekmiş gibi. Zorlada olsa telefonuma uzandım. Rehberde dolaşıp annemi aradım.
"Merhaba anne."
"Merhaba tatlım. Nasıl gidiyor? Daha sık aramalıydın. Yoksa özlemedin mi bizi? " dedi sitemle.
"Tabii ki özledim. Baya yoğun bir haftaydı. Söz veriyorum daha sık arayacağım. Ama sana bir şey sormak istiyorum."
"Beni korkutuyorsun. Sorun yok değil mi?"
"Ah! Sadece başım ağrıyor. Ama bununla alakası yok. Ben sana büyükanneni soracaktım. Onunla ilgili bir şeyler biliyor musun?"
"Ben doğduğum sene bir araba kazasında ölmüş. Annem onu tanısaydım çok seveceğimi söylüyor. Ama sen neden bunu durduk yere soruyorsun ki?"
"Hiç, sadece aklıma geldi. Anneannem yanında mı?"
"Evet, burada."
"Onunla konuşsam daha iyi olacak galiba." dedim. Birkaç saniye duraklamadan sonra telefondan anneannemin sesi geldi,
"Merhaba prensesim."
"Merhaba büyükanne. Direkt konuya giriyorum; bana annen ve babandan bahsetmelisin."
"Anlatılacak tipler değillerdi." dedi rahatsız bir sesle.
"Büyükanne, sandığından daha çok şey biliyorum. Bana her şeyi anlatmalısın tamam mı? Ancak böyle çözebilirim düğümleri."
"Bak tatlım, bunu hiçbir zaman açıklamadım da düşünmedim de. Bunca yıldan sonra da hazır olduğumu sanmıyorum."
Annemin sesini telefondan duyabiliyordum. Anlam veremediği besbelliydi. Onun da benim gibi hiçbir şeyden haberi yoktu.
"Annem ve babam...fantastikti. Tuğba ve Aytuğ...her ikiside. Gök Atlas'ın, on birinci kraliyetin kudretli kral ve kraliçesi. Bana bu yüzden teyzem baktı. Bir fantastik değildim çünkü. Onlar hep işleri ile meşgul oluyorlardı. Ama onlara kırılmıyorum. Gök Atlas'ın başında olmak zordur diye tahmin ediyorum."
"Peki nasıl öldüler?"
"Bir trafik kazasında öldükleri söylendi."
"Daha doğrusu sen buna inanıyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fantastik Akademi "Yıldırım Çeken" -1 -ARA VERİLDİ- Devam Edecek...
FantasyBurası Gök Atlas Krallığı. Fantastiklerin yaşadığı on bir krallıktan sadece biri. Ben ise yıldırım çeken olduğunu henüz yeni öğrenmiş bir genç kız. Hayatımın normal olacağını düşünürken kendimi Fantastik Akademide buldum. Ve sadece bununla da kalmad...