Bölüm 58: Ölmeden cehennemi yaşatıyorsun.

299 35 135
                                    

"Taç sembolünün bir çeteyi mi yoksa birini mi temsil edildiği bilinmiyor. Polisler tarafından araştırılmaya devam edilse de şuan pek bir bilgi bulunmadı ama halk bu kahramanları konuşuyor. Onlar sayesinde 78 çocuk kurtuldu. Polisler çocukların 60'ını ailelerine teslim ederken geri kalan çocuk araştırılma süresinde güvenli bir yere yerleştirildi" dediğinde televizyonun sesini açtım. Bir kaç gündür haberlerde en çok konuşulan konu buydu.

"Kurtarılan çocukların bunu kimin yaptığını söylemedikleri bilgisini aldık. Motte devlete asker yetiştirmek için kurulan özel bir kurumdu. Yolsuzluk nedeniyle kapatıldıktan yıllar sonra devletten gizli bir şekilde açılıp amaçlarına devam ettikleri biliniyor." Dediğinde televizyonun kapattım. Şaraptan bir kaç yudum aldım. Evde tektim çünkü herkes göreve gitmişti. Hatta Bom Go Eun'u bilr yanına almıştı. Birinin de evde kalması gerekiyordu. Jiyong bana ekstra özen gösteriyordu. Göreve ya da herhangi bir şeye katılmamı istemiyor sadece dinlen diyordu.

Bu ise benim istemediğim bir şeydi çünkü beynimde düşünceler birbirini kovalıyordu. Derin bir nefes aldım. Ayağa kalkıp mutfağa girdim ve bir şişe su aldım. Lanet şişeyi açmayı çalışırken parmağım kesilinde şişeyi duvara fırlattım ve yere çöktüm. Herkes için her şey yoluna girmişti. Bom mutluydu. Go Eun'a ve kocasına kavuşmuştu. Kızlar mutluydu. Chaerin mutluydu. Dara'nın babası bile abisiyle konuşmuş hatta Seungri ve Dara için bir ev bile hediye etmişti. Gitmemişlerdi ama babasıyla görüşmeye devam ediyordu. Motte yıkılmıştı. Jiyong mutluydu.

Bir tek ben değildim. Bir şişe bile açamıyordum. Min haklıydı. Ben zayıftım. Bu beni mahvediyordu. Ayağa kalkıp kanayan parmağıma su tuttum. Sorun hep bendim. YG mükemmeldi. Herkes mükemmeldi. Ben ise hayatta kalmak istediğimden bile emin değildim. Jiyong benim için uğraşıyor ve beni güldürmeye çalışıyordu. Ben ise gülemiyorum bile. Telefonuma gelen mesajla cebimden çıkardım ve kaptan yazısına tıkladım.

Kaptan: Görev bitti. Hanbin'in yukarı gel. Bu gece biraz beraber vakit geçirelim.

> Tamam. Bizimkiler gelsin çıkarım.

Kaptan: Onlar yolda zaten. Markete uğrayıp bira alacağım ikimize. Sen çık. Başka bir isteğin ?

>Yok çıkıyorum şimdi

Mesajı yolladıktan sonra telefonu cebime attım ve evden çıktım. Hava karanlıktı. Görevleri geç bile bitmişti. Issız sokağa girdim ve dükkana doğru yürümeye başladım. Bir anda ağzım kapatıldı. Hiç çığlık bile atmaya halim yoktu. Kaçmaya da. Artık bünye kaosa alışmıştı. Ağzımı kapatan eli tutup döndürecekken bir kişi kollarımı tuttu ve arkadan bana sarılıp beni bir arabanın bagajına attı. Saniyeler sonra gözlerimi bir şeyle bağlarken, ellerim iplerle bağlandı.

"Gerçekten yorgunum. Direk intihar etsenize. Daha acısız olur" dedim sessizce. Araba hareket etmeye başladı. İnsanların benimle ne dertleri vardı ? Bu dünyada hayatta kalmaya çalışmaktan başka bir bok yemedim ben ama bu tartışma neydi ? Neden kimse hayatta kalkmamı istemiyordu ? Beni sürüklüyor, benim yerime karar veriyor ve uyguluyorlardı. Peki ben kimdim ? Gerçekten kendim karar veremeyecek kadar aptal mıydım ? Ben sadece Jiyong'la sessiz sedasız bir hayat istedim. Zor muydu ? Bileklerimi ipten kurtardım ama ipi açabileceğim şekilde bileğime doladım. Sadece eve dönmek istiyordum.

Araba durduğunda bagaj açıldı ve biri kolumdan tutup beni çıkardı. Gözüm görmediği için bana yön vermesine izin verdim. Takılıp tökezlediğimde sinirle kafamı iki yana çevirdim.

"Seni mal! En azından önünü görüyorsun. Düzgün yürüyemez misin ?" Dedim sinirle. Kolumu tutan kişi beni çekiştirdi. Etraf o kadar sessizdi ki ne lanet yere geldiğimizi bilmiyordum.

OTHER SIDE: REVENGE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin