Salep ve tarçın aromalı şehrin bezgin insanlarının fırfırlı elbiseleri ve kolalı gömlekleriyle koşuşturduğu o olağanüstü gecede bayık bakışlı arabacıların nal seslerine karışan pasta kokularından tamamen uzakta, hayatın ahenkli ve göz alıcı karmaşasından soyutlanmış, sık ağaçlarla çevrelenmiş ormanda; dut ağacının dibinde bileklerinden kasvetli bulutların kapladığı gökyüzüne yaldız akan bir adam varmış. Bu adam iblislerin kıskanacağı türde zincirlere, zihnini delip geçen barut mermilere, çürümüş umutlara,yaslı düşlere, katledilen gülümsemelere, zemherinin geçemeyeceği çelikten duvarlara, akıl adamları der ki: bu duvarlar gözle görülemeyen ancak acıyla sarmalanmış iki ruh tek nefeste birleşirse kendiliğinden kaybolan, can kafesi mabedinden ebediyete uzanan duvarlardır, hançer saplanan kahkahalara, sesinde buruk bir tınıya, zelzeleyle sarsılan güven duygusuna, enkaz altında hayallere, kora dönüşen beklentilere, titreyen dizlere, yeryüzündeki en arı insanın bile paklayamayacağı türde kirli avuçlara, müsvedde bir benliğe, lekeli dudaklara, buzdan bakışlara, paramparça bir çocukluğa, tavandan sarkan halatlara, şatafatlı taburelere, güzelliğini koruyamadığı bir ruha ve kanayan bir yüreğe sahipmiş.
Karşısındaki göl adamın zihnine tezat, donmuş yüzeyinin altında durgun bir gösteri sergiliyormuş. Berrak ve camdan yüzey evrenin tüm kir ve pasını yansıtıyormuş, Tanrım nedir bu kokuşmuş görüntü, adamın buzdan bakışlarla cezalandırılan irisleri göle kilitlenmiş. Gölde kendi acınası yansımasının yanında, başucunda ayakta dikilen, cesetleri kıskandıracak soluklukta tene, ay beyazı renginde, yer yer morarmış bileklerini ancak kapatan bir elbiseye sahip bir siluet görmüş. Bu siluet zarif bir kadını andırıyormuş, akıl adamları o an adamın zihniyle bir gölün berrak yansımasının da saniyelik bir bulantı geçirdiğini anlatır, kadının beline uzanan saçları en ufak yel barındırmayan anda dahi dalgalanıyormuş. Kuğuyu andıran ses tonu ve hoş tınlamasıyla yavaş yavaş ve tane tane konuşmaya başlamış.
"Bayım, niçin bu denli yorgunsunuz. Sert çehrenizin, feri akmış gözlerinizin, soluk teninizin gerisindeki kırgınlığınızı görebilmekteyim. Çırpınan yüreğinizi hissedebilmekteyim. Damarlarınızdan akan gözyaşlarını sahiplenebilmekteyim. Bir parça deri, iki paçavra ve üstünkörü serpiştirilmiş yalanlar ruhunuzu gizleyemez bayım, üzgünüm. Nedir sizi bu denli acıtan, anlatın bana."
"Yalanlar, yananlar, yanılgılar
Karadut, altın güneş, yaşlı gözler
Yaşanmışlıklar bayan.
Yaşanmışlıklar." adamın çatlamış dudaklarından firar eden her sözcük mükemmel planlanmış intihar seremonisi için bir adımı da beraberinde getiriyordu.
Zarif kadın, ağıt yakar bir tonda yalvarır.
"Ah bayım, ne olursunuz anlatınız. Omuzlarınızda evrenin yükü, niçin hiç sualsiz taşırsınız? Bayım niçin, niçin bu işkenceye layık tek mahlukat sizmişsiniz gibi davranırsınız? Zerre gözyaşı akıtmazken ruhunuzun geceye akmasına nasıl göz yumarsınız?"
Adam donuk bakışlarını yansımadan ayırmazken derin bir nefes alır. Geçmişin tozlu sayfaları kan kırmızı karadut lekesiyle, akıl adamları bu lekelerin rengine tezat tıpkı papatya gibi koktuğunu söyler lakin kimilerine göre lekelere layık tek çiçek lavinia çiçeğidir, çevrelenmiştir. Bu yapraklar hızlı hızlı geçerken en lekeli sayfada durur. Adamın zihni bu anıyla bulanır, dudakları titrer. Gözlerinden saniyelik bir yaş akar. Hatıralar, yakar.
"Ah bayım, göle bakın." genç adam ,akıl adamları yaşanmışlıkların altında ezilen adamın gençliğinde oldukça dinç, merhametli, sevecen, sarsılmaz, şefkatli, güler yüzlü ve evrendeki her varlığa karşı sevgi dolu olduğunu anlatır, akıl adamlarına göre yaşanmışlıklar yıpratır, akıl adamlarına göre adam bir zamanlar gerçekten yaşıyormuş, yaşadığını hissediyormuş, akıl adamları adamın zihninde film şeridi misali akan hatırayla uzun süredir durgun olan kalbinin saniyelik bir heyecanla titrediğini söyler, yanında uzanan kadına dönmüş. Kadın, altın sarısı saçları, buz mavisi gözleri ,yoksa nedeni bu mudur kışa olan aşkının, kavuran güneşin etkisiyle kızarmış yanakları, yediği karadutun şaheseri bir hayli kırmızılaşan dudaklarıyla adamın hayatında gördüğü en göz alıcı manzaraymış. Genç adam gözlerini kadından alabilseymiş niçin göle bakmasınmış ki. Tanrı bu kadını kesinlikle özenle yaratmış, ah sevgili tanrı ne de düşünceli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
karadut'
Short Story"Ah çok sevgili bayım, size eski bir hikayeyi anlatmamı ister miydiniz?"