SATIR ARALARINDA BULUŞALIM ❤
Medya; ❤
OY SAYISI; 180-190
YORUM SAYISI; 90
Ölüm.
Dört harf bir kelimeden oluşan gerçekliğimdi. Hayatımın her anında yüz yüze kaldığım bu gerçeklik ikinci kez bu denli canımı acıtmıştı. O hissimin köreldiğini, annemden sonra kimseye hissetmeyeceğimi sanıyordum. Ne ironiydi ki iki acı da tam kollarımda, gözlerimin önünde gerçekleşmişti belki de bu denli acıtmasının altında yatan sebep buydu. Ellerimde kurumuş kan lekeleri, kolumda benim hala hayatta olduğumu inandırmaya çalışan bir kurşun yarası. Acı yoktu sadece belirsizlik vardı. Ağlamam etkisini kaybetmiş beni uyumsuz bir boşluğa savurmuştu. Kulağıma uğultuyla dolan sesler netleşmeye başlarken kendimi böylesine kaptırmış olmama kızdım. Şimdi düşmenin değil, görevin sırasıydı. Netice de görev her şeydi. Cihangir'in beni bıraktığı koltuğun arkasından çıktığımda Akın'ı albayın başında çaresizce çırpınırken Gökalp ve Cihangir'i de bahçeye bakan camdan çatışırken buldum.
"Komutanım cephanemiz azaldı!" Gökalp Cihangir'e yüksek sesle konuştuğunda Cihangir odağını kaybetmeden Gökalp'e cevap verdi.
"Time haber verdim birazdan burada olurlar." sakin hareketlerle cebimdeki telefonu çıkarıp gerekli yere bir mesaj yazıp benden alınmış olan silahımı aradım.
"Silahım nerede?" sesim ne kısıktı ne de güçsüz. Aynen hiçbir şey olmamışçasına, en yakınımı saniyeler öncesinde kaybetmemiş gibi çıkmıştı. Cihangir afallayıp bana bakarken Gökalp camdan uzaklaşarak yanıma geldi.
"Buyrun komutanım!" silahımı tereddütsüz uzattığında seri hareketle alıp camın diğer tarafında yerimi aldım. Gecenin karanlığında bir şey görmeyi bekleyemezdik neyse ki dağ da geceleri ışıkla gezmiyorduk.
"Nalan yaralısın." Cihangir'in telaşlı çıkan sesine bakmadan cevap verdim.
"Ee yani?"
"Geride durman gerekiyor."
"İşine bak Toralı." ona mesafem nedensiz değildi ama şimdi böyle davranmam daha makul olacaktı. Onu terslemem üzerine sessiz kaldığında pustuğum yerden gördüğüm birkaç bedeni hedef alıp düşünmeden indirdim. Bundan sonra düşünmek yoktu.
"Çok kan kaybetti!" arkamızdan Akın'ın sesi geldiğinde gözlerimi yumup silahımı bırakmamak için zor durdum. Şuan zaten bende kan kaybediyordum fakat alışık olduğum bir şeydi. Her gün ruhum, biraz biraz kan kaybediyordu zaten.
"Elinden geleni yap Akın." sert sesim üzerine toparlandı.
"Emrederseniz komutanım!" kurşunlarla verdiğimiz savaşta karşımızdakinin kim olduğunu biliyorduk.
Azad Yıldırım.
O günkü baskınımızdan sonra bir hamle elbette bekliyordum fakat işin içine albayı da katması yapabildiği en büyük hata olmuştu. Buraya hiç gelmemeliydim, Cihangir ile dolaşmamalıydım. Bir aptal gibi Albayı peşimden gezdirmemeliydim. Sürekli burnumuzun dibine gitmemiz buna mahal olduğunda elimde sadece keşkeler kalıyordu.
"Tim geldi." Cihangir pencereden kafasıyla saat yönünü işaret ettiğinde Meyra, Mert ve Emir üçlüsünü görmem bir oldu. Hepsinin üzerinde çelik yelek ve ellerinde otomatik silahlar mevcuttu. Gökalp kapıyı açıp timi içeri alırken Cihangir ve ben camdan asla ayrılmadık.
"Abi getirdik!" Mert heyecanla silahları Cihangir'e verirken Meyra bana sevecen bir şekilde güldü. Sonra gözleri anlık vücuduma dolandığında kaşlarını çatıp çığırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NALAN.
ActionÇiçek yerine silah tutan, parfüm yerine barut kokanların hikayesi bu. Aşkın değil bir savaşın başlangıcına hazır mısın? && "Adının anlamını biliyor musun Nalan?" güldüm. "Annem ileri görüşlü bir kadınmış." "Sen feryat edensin, senin sesin ancak...