Hoşgeldinizz!!
Biraz geç oldu ama geldik nihayet ,
umarım seveceğiniz bir bölüm olmuşturr 🙈Keyifli okumalar çiçeklerim 🌸
꧔"Mutluluk en karanlık zamanlarda, zifirilerde bile bulunabilir. Sadece ışıkları açmayı unutma"
Son satırları da okuduktan sonra, nazikçe kitabın kapağını kapattı Jimin. Bir kitabı daha bitirmiş olmanın mutluluğu vardı şimdi yüzünde, gülümsemesini silmeden yanı başında dikkatle onu izleyen adama çevirdi gözlerini. Gülümsemesi biraz daha genişlemiş, gözlerindeki parıltılar artmıştı bakışları çakışınca. Jungkook'un hipnoz olmuşcasına bakan gözlerini her gördüğünde, kaç kitap bitirirse bitirsin, kaç aşka tanıklık etmiş olursa olsun, aslında kimsenin onun koca bebeği kadar sevemeyeceğini fark ediyordu tekrar tekrar. Aslında kimsenin Jungkook kadar sevemeyeceğini anlıyordu. Ondaki bu aşkın, bu sevginin çok başka, bambaşka olduğuna şahit oluyordu her defasında.
Usul usul dolan gözlerini kırpıştırdı ve uzanıp küçük bir öpücük bıraktı sevgilisinin dudaklarına. Çok seviyordu onu. Bu sevgi çok başkaydı. Hayatı boyunca hiçbir şeyi bu kadar çok sevmemişti küçük çocuk, hiç kimseye bu kadar bağlanmamıştı. Saatlerce yüzünün her bir ayrıntısını izleyip, sonra bu kadar güzel olduğu için ağlamak istiyordu bazenleri. Ondaki bu eşsiz güzelliğe ağlamak istiyordu geceler boyu..
"Mutluluk karanlıklarda da olmaz mı?"
Jungkook'un dalgınca sorduğu soruyla gözlerini kapattı birkaç saniyeliğine. Hâlâ o günde kaldığını biliyordu, hâlâ kendini suçladığını ve kendinden nefret ettiğini biliyordu Jimin. O koca adamın, geceleri uyuyamayacak kadar çok korktuğunu biliyordu..
"Karanlıkta olduğunu mu düşünüyorsun?"
Ses tonu şevkat doluydu küçük olanın, dudaklarındaki anlayışlı gülümseme utandırıyordu Jungkook'u. Kötü biri olduğu için..
Nasıl da büyük büyük farklar vardı aralarında, nasıl yüksek uçurumlar vardı böyle.. Yüzünde tek bir mimik oynamazken birkaç saniye daha izledi küçüğünün o eşsiz güzelliğini. Ve sonra gözlerini ayırmadan, büyük bir ciddiyet ve sert sesiyle cevapladı sorusunu;"Ben karanlığın ta kendisiyim Jimin"
Bir anda derin bir sessizlik çöktü odaya, ikiside öylece birbirlerinin gözlerine bakıyordu dikkatle. Biri diğerinde en ufak bir korku kırıntısı arıyorken, diğeri renklerini saklamış, acıların gölgesinde kalan siyah irislere bakıyordu derince. Birşeyleri anlamak istermiş gibi, dikkatle inceliyordu onu Jimin. Ve kısa bir süre sonra, tıpkı Jungkook gibi net, kesin çıkan sesi duyuldu hüznün çökmüş olduğu odada.
"Ben senin karanlığını da tanır severim Jungkook"
Yaklaştı ve yaklaştı. Dudakları yavaşça sevdiği adamın dudaklarına değerken, ordan aldığı solukla konuştu son defa:
"Ben seni karanlıklarda da severim sevgilim"
🦋ꦿ⭒
Sonraki günler her zamankinden biraz daha farklıydı, biraz daha normal.. Jungkook gittikçe içine kapanmış, küçük sevgilisinden uzaklaştırmıştı kendini. Olur da eğer birkez daha incitirse onu, gözyaşlarının sebebi olursa eğer birkez daha, bu sefer asla affetmezdi kendini. Kendi işini kendi bitirirdi, hiç düşünmeden tek bir saniye bile. Çünkü Jimin, çünkü onun sevgisi kendinden de öteydi. Kendi canından da öte..
Hiç korkusu olmadığını düşünüyordu bunca zaman, korkusuz olduğunu.. Şimdi ilk defa bir korkusu vardı, çok büyük bir korkusu. Şimdi ilk defa, kendinden korkuyordu..
Çok korkuyordu.Açılan odanın kapısıyla düşüncelerinden sıyrıldı ve gözlerini kapattı hızlıca. Bu sırada gördüğü manzarayla, sessiz bir iç çekti küçük olan üzüntüyle. Her gün aynı görüntüyle karşılaşıyordu eve geldiğinde, bu odaya girdiğinde. O yıkılmaz görünen korkusuz sevgilisi, tüm gün boyunca küçülebildiği kadar küçülüp yatıyordu yatağında, tüm gece boyunca saklanıyordu yorganının altına. Kendisinden, korkularından.. Ve hatta çiçek çocuğundan bile..
"Ben geldim Koko"
Yataktaki bedenin yavaşça yanına uzanırken mırıldandı Jimin. Uyumadığını, onu dinlediğini biliyordu. Sesini duyduğunda kasılan bedeni ve hızlanan solukları ele veriyordu çünkü onu..
İstese bile engel olamıyordu kendine, vücudunun küçük sevgilisine verdiği tepkilere engel olamıyordu, elinde değildi ki bir kere."Bugün hiç konuşmadım kimseyle. Yoongi Hyung neden sürekli derste soru çözmediğimi ve başını şişirmediğimi sordu, Hoseok Hyung da gün boyu beni güldürmeye çalıştı ama olmadı"
Derince yutkundu Jungkook. Tüm bedeni kasıldı duyduklarıyla, gözyaşları yavaş yavaş birikmişti pınarlarına. Ne kadar engel olmaya çalışırsa çalışsın bir şekilde yine üzmeyi başarıyordu bebeğini, yine kırıp döküyordu küçük kalbini. Yine içindeki fırtınalara sebep oluyordu bir şekilde, yapayalnız hissettiriyordu onu.
"Sana bahsettiğim küçük kedi varya, hani bahçede bulduğum.. İşte onu bile sevmedim bugün, küsmüş müdür sence bana? Ama bilerek olmadı ki Jungkook, hemen senin yanına gelmek istiyordum görmedim onu"
Bu kadar masum oluşuna ağladı Jungkook, sevgilisinin masum sevgisi için ağladı sessizce. Böylesine saf bir sevgiye lâyık olmadığı için döktü gözyaşlarını içini çeke çeke..
"Eve gelirken düştüm Jungkook. Canım çok acıdı ama ağlayamadım bile, çünkü gözyaşlarımı silen sen olmayacaktın"
Eğer canının yandığını söylerken sesi titremeseydi, arkasını dönmeyecekti Jungkook. Gözyaşlarıyla ıslanmış yüzünü göstermeyecekti, onu güçlü sana sevgilisine. Eğer cümlelerinin sonunda burnunu çekip küçük bir hıçkırık kaçırmasaydı dudaklarından, eğer düştüğü için orda değilde sığındığı adamın yanında ağlamıyor olsaydı, sadece gitmesini bekleyecek ve bu aciz hâlini görmesine izin vermeyecekti.
Hızla arkasını döndü ve sertçe çekti karşısındaki küçük, narin bedeni kendine doğru. Vücutları birbirine sıkıca sarılmış, hıçkırıklar ve gözyaşları tüm odayı sarmıştı bir anda. İkiside bu anı bekliyor gibiydi sanki, tüm gün bu anı beklemişler gibiydi. Ağlamak için, özgürce kendileri olabilmek için. Birikilenleri atmak için, ne hissediyorlarsa öyle davranmaları için. Rôl yapmamaları için en çokta..
Jimin titreyen ellerini Jungkook'un ensesinde birleştirdi ve mümkünmüş gibi biraz daha çekti kendine doğru koca bedeni. Sicim gibi boşalan gözyaşları Jungkook'un boynundan süzülüyordu tam göğsüne doğru.. Akıttığı her damla, kalbine düşüyordu alev alev yanan bir kor misali. Yüreğindeki o cayır cayır yanan ateşlere uzanıyordu sevdiği çocuğun inci taneleri.
"Ne olur sensiz bırakma beni Jungkook ne olur!"
Olabildiğince arttı Jungkook'un yaşları, gözlerini kapattı ve içindeki bu tarifsiz acının geçmesi için bekledi. Ciğerlerine doluşan çiçek kokusuyla sakinleşmeyi bekledi öylece. Kolları daha sıkı sardı çocuğunun ince belini, kafasını biraz daha sakladı küçük göğsüne. Konuşamıyor olsa bile, 'gitmeyeceğim, seni asla bırakmayacağım' diyemiyor olsa bile hissettirmek istedi. Çünkü Jimin için kelimelerden çok, hisler önemliydi biliyordu. Çünkü Jimin dinlemek yerine, hissetmek isterdi. Ve Jungkook ona her zaman hissettiriyordu söyleyeceklerini, söylemek istediklerini ve söyleyemediklerini..