Bölüm 6

944 45 19
                                    

Yemeklerimizi yedikten sonra, çocuklar gözlerini zorlukla araladıklarından doğrudan yataklarına geri döndüler. Masayı toplamama yardım eden Alparslan ise yeniden  telefonu çalınca sıkıntıyla oflayıp telefonunu çıkarmak için elini cebine attı.

Ekrana bakıp yüzünü buruşturunca merakla ona baktım.
"Kim?"

"Askeriyeden."

Telefonu açıp kulağına dayadı.
"Evet?"

Karşı tarafı dinleyip bir süre konuşmadı hiç. Sonra ise "Ne zaman başlıyor toplantı?"
Tekrar dinledi. "Tamam yarım saate orda olurum."

Telefonu kapatıp cebine atınca "Yoldan geldik hiç uyumadın daha. İşe mi gideceksin hemen?"
dedim.
Masanın üstünde kalan bir iki bardağı da lavabonun içine bıraktı.
"Aslında izinliyim gitmem diyordum bir iki gün ama acil bir durum var."

Gözleri benim üzerimde gezindi.
"Hadi sen yatağa artık. Gözlerinin altı mosmor olmuş...Ben de bir duş alıp çıkacağım."

Onu başımla onayladım. "Tamam sen git duşunu al. Ben de burayı halledeyim yatarım." Şuan o odaya hayatta gidemezdim! 

Elime masanın üstündeki bir tabağı alınca benim vazgeçmeyeceğimi anlamış olmalı ki hızlı adımlarla mutfağı terk etti. Çekingenliğimin farkındaydı sanırım, çok üstüme gelmedi.

Ben de çıkardığımız bulaşıkları makineye dizdim hızlıca. İşim bitince yemekleri dolaba kaldırıp şöyle bir etrafıma bakındım. Tamam yapacak başka bir iş kalmamıştı.
İki gün uyuyabilirdim bence.

Mutfağın ışığını kapatıp ağır adımlarla yürürken odaya girip girmeme konusunda tereddütlüydüm. Alparslan'ı biranda karşımda çıplak falan görmeye hazır değildim hiç.
Onun için biraz oyalanmak adına tek tek çocukların odalarına gittim.
Timur'un odasında biraz fazla oyalandım nedense. Yatağının yanında dizüstü eğilmiş onun uyurken bile huzursuz görünen yüzüne bakarken içim sıkışıyordu sanki. Onun huzursuzluğunu, mutsuzluğunu giderebilir miydim acaba?
Bazen Hazal'a bile iyi bir anne olup olmadığımı sorgulardım. Kendime dışardan bakamıyordum ki. Sanırım kendimi sorgulama işi sonsuza kadar sürecekti.

Kederli bir iç çekip yerimden doğruldum, Timur'u uyandırmadan sessizce odadan çıktım. Tam kapıyı çekip çıkmıştım ki odadan çıkan Alparslan'ı gördüm.

"Hayırdır?"dedi.

"Hiç. Çocuklara baktım sadece."

Üstünde ilk defa gördüğüm asker üniformasını inceleyemeden yanımdan hızla ayrılıp koridora çıktı. O portmantoyu açıp ayakkabılarını giyinirken ben duvara yaslanmış onu izliyordum.
Postalının ipini sıkıca düğümleyip önümde dimdik durdu. Zaten yakışıklı olan ama üniformanın içinde ayrı bir havaya bürünen adamı inceledim dikkatle. Üstündeki yeşil kıyafet iri vücudunu iyice sarmıştı. Belinde kılıfında bulunan silahına gözlerim kayınca hemen gözlerimi ayırdım ordan.
Tekrar gözlerine bakınca aynı benim onu süzdüğüm gibi onun da beni süzdüğünü gördüm. Bakışmamız gittikçe uzarken bana bir adım daha atarak iyice duvara sinmeme sebep oldu.

Uzun boyunu eğip yanağıma küçük bir buse bıraktı. Yine öptüğü yeri uyuşturan beni dilsiz bırakan bir öpücüktü. Öpücüğün ardından başını çok az geri çekip dudaklarımın üstüne doğru fısıldadı, sanki çok mahvolmamışım gibi.

"Güzel güzel uyuyun. Ben sabah kahvaltı için taze ekmek alır gelirim. Hep birlikte kahvaltımızı yaparız inşallah."

"Peki...Dikkat et kendine."dedim zorlukla konuşarak.
Elini yanağıma koyup başparmağıyla usulca yanağımı sevdi.
"Sen de dikkat et...Yatak odamıza komodinin üstüne para bıraktım aklında bulunsun."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 07, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

SevinceWhere stories live. Discover now