Su Hükümdarının ardından arabadan iki kişi daha inmişti. İkisinin de üzerinde yağmurdan korunmak için kraliyet cübbesi bulunuyordu. Fakat yağan yağmur rağmen ikili arabadan indikten sonra kafalarını kapatan şapkaları açmışlardı.
İki kişiden birisi kızdı. Kızın güneş gibi sarı saçları ve okyanus mavisi gözleri vardı. Keskin yüz hatları ve en ufak ben bulunmayan yüzü ile ortamı güneş gibi aydınlatmış gibiydi. Her ne kadar kraliyet cübbesinden çok belli olmasa da, görülen vücut hatları, kraliyet cübbesinin altında muhteşem bir vücudun olduğunu haykırıyor gibiydi.
Aiden kızı görür görmez aklında üç kelime canlanmıştı.
"Kız çok güzel..." demişti ki kızın güzelliğini tutulduğu için dalgınlıktan bunu biraz sesli söylemişti. Bu durum kardeşleri arasında odağın birden ona dönmesi ile sonuçlanırken, abileri sinsi bir şekilde gülmeye başlamışlardı.
"Hayret... Bende ufak kardeşimizi taş kalpli zannederdim. Yani babam 15 yaşından sonra kaç kere ona harem yapmayı denedi. Ama babamızın getirdiği hiç bir kızı beğenmeyen beyfendi, aşağıda ki kıza tutuldu bile..."
Aiden'in ortanca ağabeyi bunları söylerken, bu sefer Prenses Ashley tarafından da bir ses yükselmişti.
"Uf... Çocuk çok tatlı değil mi?"
Kız kardeşlerinin konuşmasıyla dört erkek kardeşte gözlerini kızın yanında ki çocuğa çevirmişlerdi. Çocuğun da okyanus mavisi gözleri ve güneş gibi parlayan altın sarısı saçları vardı. Keskin yüz hatları ve temiz yüzü yanında ki kız gibiydi. Fakat kalıplı vücudu yakışıklı karizmasına ayrı bir vahşilik katıyordu.
Dördü de çocuğun yakışıklı olduğunu kabul eder etmez kardeşlerine dönmüştü.
"Sen yine ona çok bakma Ashley..." demişti Arthur. Herkes Arthur'un konuşmasıyla gülerken, aynı arabadan son bir kişi daha inmişti. İnen yarı savaşçı yarı soylu gibi görünen adamı gören Prenses Hope, bir şeyleri anlamış bir edayla kafasını sallamıştı.
"Şimdi anlaşıldı... Millet, Aurora Hanedanı ile tanışın. Şurada savaşa hazır gibi duran kişi Lord Eric, Aiden'in beğendiği diyeceğim de hepinizin bakışlarından anladığım kadarıyla hepinizin beğendiği kız, güzelliği ile diyara nam salmış olan Leydi Lucy, ikizimin düştüğü çocuk ise yakışıklılığı ile nam salmış olan Lord Leo." derken diğer arabaların da kapıları açılmış ve soylu kıyafetleri giymiş onlarca adam dışarıya çıkmıştı.
"Sanırım bunlar da Wraith Yüce Lordluğunun soyluları..."
Prenses açıklamalarını yaparken, içeriye giren bir kişisel muhafız, Aiden'in önüne geldi.
"Anneniz sizi saklı bahçede bekliyor ekselansları."
Muhafız, Aiden'in kafasını sallaması ile birlikte geri çekildi.
"İstersen annemiz ile konuşayım Aiden. Fırtınalı bir günde güç alıştırması yapmana gerek yok. Hem değerli misafirlerimiz geldi."
Prens Ryan, tam bir abi misali öne çıkarak konuşmuştu. Abisinin kendisini böyle düşündüğünü gören Aiden, içten içe mutlu hissederken kafasını olumsuz bir şekilde salladı ve balkonun üstüne çıkarak vücudunu yıldırım arkları ile kapladı. Her bir yıldırım arkı atlamasında ortama gerçek anlamda gök gürültüsü sesleri yayılıyordu.
"Düşündüğün için teşekkür ederim abi. Fakat güç alıştırmamı aksatırsam, annemizin ağzından bir hafta kurtulamıyorum. Açıkçası bir hafta yerine şurada ki bir saati tercih ederim. Fırtınaya gelecek olursak..." derken balkondan adımını atmış ve yıldırım arkları eşliğinde gökyüzünde süzülmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arcadia - Ejderha ve Ankanın Dansı
Fantasy• Fantastik, Tarih, Taht ve Entrika ağırlıklı bir hikayedir. Bunun bilincinde okumanızı tavsiye ederim. "Sekiz Güç... Sekiz Yüce Hükümdar... Onlarca Krallık ve diyarın ötesindeki mistik canavarlar... Burası Arcadia'nın mistik diyarı. Toplumun sadece...