ruhların tanışıklığı - 27

720 78 24
                                    

Ev. Bahçe. Merdivenler.

Asude çöp atmaya çıkmış, elindeki kovayı sallaya sallaya eve dönüyordu. Eve doğru doğru yürürken, merdivenleri ikişer ikişer inerek kendisine yaklaşan genç adamı fark etti. Durgun görünüyordu.

''Hoop hoop! Tuna bey, nereye böyle?'' derken elini havaya kaldırıp durmasını işaret etti. 

''Önce postaneden bir paket alıp sonra da cenazeye gideceğim.'' 

''Cenazeye mi? Kimin? Allah rahmet eylesin...''

''Dedemlerdeyken görmüştün ya hani, Yiğit vardı. Babamların karakoldan, polis olan.''

Genç kız Yiğit'in ismi geçtiğinde duyacağı cevabı çoktan tahmin etmişti. Bir anda az evvel kova sallayarak gezinen rahat ve tasasız hali uçup gitti. Büyük bir ağırlık çöktü üzerine.

''Abisiyle yengesi yoğun bakımdaydı. Gece ikisi de peş peşe vefat etmiş.''

''Mekânları cennet olsun inşallah.'' diye mırıldansa da konu hakkında tek kelime edecek gücü bulamıyordu kendisinde. 

''Amin.''

Ne garipti dünya. Küçücük bir bebek şimdi hem annesini hem babasını kaybetmişti. Onların da anne babaları, aileleri vardı. Hepsi nasıl üzgündü kim bilir. Ayrılıklar can yakardı, biliyordu. Ölümle tanışmıştı. İnsan inancından ve Allah'tan güç alsa bile üzülmekten geri duramıyordu. Hatta bazen bocalıyordu, iki kelama ihtiyaç duyuyordu.  Dedesinin vefatında deneyimlemişti. Henüz genç yaşta vefat eden sınıf ardakaşından da anımsıyordu. Hissetmişti bunu. Ve şimdi benzerlerini Yiğit ve ailesi hissediyordu. İyi bildiği bu duyguları...

Ve çok iyi bildiği bir şey daha vardı genç kızın. O da bugün Yiğit'in yanında olmak istediğiydi. Onu uzaktan da olsa görmek istiyordu. O küçük bebeğin kulağına bir dua fısıldamak istiyordu.

Genç adam yanından uzaklaşırken, aniden sesini yükseltti. ''Tuna abi!''

Tuna durup arkasına döndü ve genç kıza baktı. ''Efendim?''

''İki dakika bekler misin? Ben de geleceğim. Hemen üzerime bir şey alıp geliyorum.''

Tuna yavaşça başını salladı. ''Tamam, arabada bekliyorum.'' 

Asude hızla eve girdi. Çöp kovasını kenarı koyup koşarak lavoboya girdi ve abdest aldı. Odasına geçip üzerine uzun lacivert elbisesini giydi, başına takmak için de eline ilk gelen siyah şalını aldı. Şalı şimdilik boynuna attırıp hızla evden çıktı ve kendisini bekleyen Tuna'nın yanına koşturdu. Boş olan ön koltuğa oturup kemerini bağladı. Tuna arabayı çalıştırdıktan sonra uzun süre bir sessizlik hakim oldu aralarına. İkisi de hayat ve ölümle yüz yüzeydi.

Bir ara aklına gelince Tuna sormak istedi. ''Sahi, sen neden geliyorsun? Yani, onları tanımıyorsun pek diye biliyorum.''

Asude, Tuna'dan pek bir şey saklamazdı. Bu nedenle hiç dolandırmadı. ''Tanıyorum aslında. Çok değil ama değer vermeme yetecek kadar.''

''Zaten değer verecek raddeye gelindiyse, ruhların tanışıklığı da artmış değil midir?''

''Doğru, öyledir.''

Kısa diyaloglarının ardından yolculuklarına yine sessizce devam ettiler. Bir ara postanenin önünde dursalar da, Tuna paketini aldıktan sonra cenaze evine doğru yol aldılar. 

👮‍♂️👩‍🎓

Erkekler bahçedeydi. Evin önüne geldiklerinde tanıdık yüzler görmüştü. Amcası, dedesi, Derman ve Yiğit...  Amcası ve dedesi bir köşedeydi, Derman ve Yiğit başka bir köşede bir şeyler konuşuyordu. Çok yakından göremese de fark edebiliyordu işte yüzündeki değişimi. Gözleri kızarmış, göz altları morarmıştı. Çok bitkin görünüyordu. Acı insanı hep tüketmez miydi, Yiğit de tükenmişti. Bakışlarındaki yorgunluk ve hüzünden de anlaşılıyordu. Ama her şeye rağmen dimdik duruyordu ve taziyeye gelenlerle konuşuyordu. 

MehsâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin