Bölüm 29;"Ben çok üşüyorum..."

21 0 0
                                    

29. Bölüm

"Kuzey... Beni duyuyor musun sevgilim..."

Evden atılmıştım... Bir kaldırımın ucunda, soğuktan üşümüş şekilde kollarımı birleştirmiştim dizlerimin üstünde. Ağlıyordum sessizce. Duyduğum ayak sesleriyle soluma baktım, Merve geliyordu koşarak. Gelip yanıma oturdu hızla, 

"Eda..." diye mırıldandı. "Annem adına özür dilerim..." Yutkundum. Konuşmaya dahi halim yoktu sanki. "Hadi gel eve gidelim, annem sadece biraz sinirlendi. Yoksa seni sever biliyorsun." Başımı salladım sağa sola. 

"O eve bir daha asla dönmeyeceğim."

"Sokakta mı kalacaksın Eda? Saçmalama hadi gidelim."

"Gelmeyeceğim dedim Merve. Sokakta kalırım daha iyi." 

"Bari Aleyna'ya gidelim, hadi lütfen hava çok soğuk. Gece gece sokakta mı kalacağız?"

"Sen git. Evden kovulan benim." 

"Eda, saçmalıyorsun şuan. Seni yalnız mı bırakayım?" 

"Bırak."

"Bırakmam." Derin bir nefes aldım. Ciğerlerim bile acıyordu artık vücudumun çoğu yeri gibi.

"Benden başka kimse inanmıyor Kuzey'in yaşadığına..." diye mırıldandım boş boş ileriye bakarken.

"Eda... Biliyorum bunu kabullenmek bununla yüzleşmek çok zor... Ama eninde sonunda gerçeklerle yüzleşmen gerekiyor. Sen de biliyorsun, Kuzey öldü. Kendi kendini kandırıp gerçeklerden kaçma artık." Ayağa kalktım Merve'nin söylediği gerçeklerle,

"Hayır!" Diye bağırdım, "Sus! Sus... Sus..." Ellerimle kulaklarımı kapattım annesinin bağırışlarını duymak istemeyen bir çocuk gibi. Ben de gerçekleri duymak istemiyordum. Dayanamıyordum, yapamıyordum... Merve ayağa kalktı benim arkamdan,

"Kapatma kulaklarını! Duy. Duy bunları duy!" Ağlarken başımı sallıyordum sağa sola ellerimle kulaklarımı kapatmış bir şekilde.

"Kuzey öldü! Kuzey öldü! Öldü!" Ağlamaktan nefes nefeseyken bağırdım acıyla,

"Hayır! Hayır sus! Sus!"

"Kuzey öldü! Öldü! Öldü!"

"Hayır! Hayır hayır hayır!"

"Sen onun cansız bedenine sarıldın! Ben gördüm, bembeyaztı tüm vücudu ölmüştü!"

"Hayır! Hayır hayır!"

"Senin gördüğün şey Kuzey değil  bir halüsinasyondu!" Kalbime bıçak saplıyorlardı sanki gerçekleri her duyduğumda. Dayanamıyordum... Kulaklarımı kapatmak istiyordum tüm gerçeklere, arkamı dönüp kaçmak istiyordum. Tek bildiğim şey şuydu ki, ben Kuzey'in ölmesine inanmaktansa gerçek olmayan şeylere inanmayı tercih ederdim.

"Hayır! Yalan söylüyorsun sus!" Diye bağırdım tekrar kulaklarımı sımsıkı kapamışken. Vucüdum ağırlaşırken yere çöküyordum yavaşça. Çok acıyordu... Canım çok yanıyordu. Kelimelerle tarif edemeyeceğim bir acıydı bu, tamamen eşsiz bir acı... Merve'nin amacı canımı yakmak değildi biliyorum. Gerçekleri kabullenmeden iyileşemeyeceğimi biliyordu.

"Seni Kuzey'in mezarına Adıyaman'a götüreceğim." Bu konu 8 ay boyunca bir çok kez açılmıştı, ama ben her seferinde ısrarla reddediyordum.

"Hayır! Kuzey'in mezarı yok!"

"Var! Eda, artık yeter. Yeter! Kaçmayacaksın artık gerçeklerden! Daha ne kadar bu şekilde yaşayabilirsin? Delirme raddesine geldin artık! Halisülasyonlar görüyorsun, kabuslarla uyanıyorsun, ama artık kendine geleceksin!"

Bunları da beğenebilirsiniz

          

Ellerimden tutup kaldırdı beni ayağa,

"Şimdi Aleyna'ya gideceğiz, Murat'ı da çağıracağım. Yarın sabah erkenden Adıyaman'a doğru yola çıkacağız. Kuzey'in mezarına gideceğiz."

Sağa solu başımı salladım,

"Hayır! Onun mezarı yok ki. Yok. Biliyorum yok!"

"Sus! Sus. Bak, şuan sana çok kötü bir şey yapıyormuşum gibi gelebilir. Ama gerçekleri görmeden hayal dünyandan çıkamazsın. Lütfen Eda, lütfen. Kuzey'i düşün..." Kuzey'i düşündüm. Güzel gülüşünü... Parlayan gözlerini, o burnumdan asla gitmeyen kokusunu çektim içime aldığım nefesle.

"Eğer şuan Kuzey burada olsaydı sana çok kızardı, yapma derdi. 'Kendine benim için bunu yapma.' derdi. Eğer Kuzey seni bir yerlerden görüyorsa, ki bence o seni izlemeden duramaz. Ne kadar suçluluk hissediyordur farkında değil misin? Benim yüzümden sevdiğim kızın geldiği hale bak diyordur. Üzülüyordur. Yapma bunu Eda, hem bize, hem kendine, hem de Kuzey'e yapma bunu."

Haklıydı... Haklıydı ama, benden mutlu olmamı bekleyemezdi. Olamazdım... Bir parçası eksik yapboz güzel gözükür mü gözünüze? Benim de bir parçam eksikti 8 aydır.

"Şimdi lütfen, gel benimle. Kuzey için yap bunu. Çünkü sen de biliyorsun, böyle gerçeklere kulaklarını tıkayarak hiçbir şey elde edemezsin. Sen benim hayatımda gördüğüm en güçlü kızsın kızım. Sen Kuzey Ateş'in sevgilisisin. Kuzey Ateş'in... Ne kadar şanslı olduğunun farkında değil misin? O okuldaki bütün kızlar Kuzey'i elde etmek istiyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar edemediler, sen ettin. Hem de hiçbir şey yapmamana rağmen. Kuzey onca kızın arasında seni sevdi, sana aşık oldu. Sen onun sevgisini tattın, gerçek aşkı buldun kızım. Bu herkese nasip olmaz. Sen Kuzey ile çok güzel şeyler yaşadın, onu tanıdın, sevdin... Kokusunu bile ezbere bildiğine yemin edebilirim. Şimdi lütfen, lütfen benimle gel Eda. Kuzey Ateş'in Ateş'in sevgilisisin sen, buna layık ol." Bir anlık da olsa şanslı hissettim kendimi. Başımı salladım. Adıyaman'a gidecektik. Kuzey'in mezarına.

Saat 11 buçuk civarıydı. Merve telefonunu çıkarıp bir şeyler yaptıktan sonra kulağına dayadı.

"Efendim?"

"Murat, hemen bizim evin oradaki sikağa arabayla gelmen lazım. Adıyaman'a gideceğiz."

"Adıyaman mı? Adıyaman ne alaka?"

"Kuzey'in mezarına gideceğiz." Sessizlik oluştu birkaç saniye.

"Murat, sesim gelmiyor mu?"

"Geliyor. Merve, nereden çıktı ki şimdi bu?"

"Dediğimi yap Murat. Bu sefer kesin gideceğiz. Hani şu eski iki evin olduğu sokak var ya oradayız. Bildin mi?"

"Tamam, 10 dakikaya oradayım."

Dediği gibi 10 dakika kadar sonra siyah bir araba durdu önümüzde. Murat'ın arabası. Ön koltuğa bindim. Merve de arkaya oturdu. Aleyna'yı almak için onun evine doğru yola çıktık. Aleyna da gelip arka koltuğa oturduğunda yolculuğun başladığını hissettim. Bu sefer gerçekten gidiyorduk...

***
Gözlerimi açtığımda arabanın içi oldukça karanlıktı. Galiba hareket etmiyorduk. Murat'a döndüm, yerinde yoktu. Kızlara baktım, ikiside uyuyordu. İçimi bir korku kapladı o an, hızla arabadan inip etrafa baktım. Karanlık bir yoldu burası.

"Murat! Murat! Murat neredesin!" Etrafta kimse yoktu, "Murat... Murat!" Arkamı döndüğümde içime su serptiren o görüntüyü gördüm. Murat geliyordu. Bağırışlarımı duymuş olmalı ki koşarak geliyordu.

"Eda, ne oldu niye bağırıyorsun?" Ağlıyordum, "Birini mi gördün?" Başımı salladım sağa sola, "Hayır. Ben, ben seni göremeyince korktum bir an."

"Şuradaki markette su almaya gittim, siz uyuyorsunuz diye uyandırmadım. Zaten çok az yolumuz kaldı." Başımı salladım.

"Hadi bin arabaya." Arabaya bindik. Aleyna ve Merve arka koltukta hala uyuyordu. Hareket edeli 10 dakika kadar olmuştu ki, Murat'ın elinin ses düğmesine çarpmasıyla bir şarkı çalmaya başladı. Melodi geldi önce... Tanıdık bir melodi. Murat kapatmak için elini uzattığında kolunu tuttum.

"Kapatma dur." O kafamın bir yerlerine kazınmış tanıdık şarkıyı dinlemeye başladık. Şöyle diyordu şarkı;

"Dokundum dokundum... ezberlettim tenime. Kokladım... Kokladım, doldurdum içime..." Bu o şarkıydı... Murat'a döndüm şaşkın yüz ifademle, o da bana aynı şekilde   bakıyordu.

"Kuzey'in en sevdiği şarkı..." diye mırıldandım. Murat'ın gözlerinin dolduğunu görmemle yola çevirdi bakışlarını. Şarkı devam ediyordu o sırada...

"Hiçbir şey bulamadım seni anlatan...
Konuşmadı kimse, yetmedi rüyalar...
Hiçbir şey bulamadım seni unutturan..
Geçemedi yerine melekler bile." Benden bahsediyordu sanki şarkı. 'Yetmedi rüyalar.' diyordu. Yetmiyordu. Onu sadece rüyamda görmek yetmiyordu... Hiçbir şey olamazdı onu unutturabilecek, ve hiçbir şey geçemezdi onun kalbimdeki yerine...

Tam 7 saat oldu. Güneş doğdu, gün ağardı. Aleyna ve Merve de uyandı. 15 dakikalık yolumuz kalmıştı. Soluma baktığımda bir mezarlığın kenarında ilerlediğimizi gördüm. İçim titredi o an, kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Murat arabayı park ettiğinde inmek istemiyordum. Ama inmek zorundaydım, yapacaktım. Arabadan indik ve yürüdüğümüz yol boyunca kimse bir kere bile konuşmadı. Herkes sessizdi, herkes içten içe korkuyordu sanki. Mezarlıkta uzun süre dolandık... Kuzey Ateş yazan bir mezar taşı aradık. Etrafa bakıp yürürken Aleyna kolumu tuttu,

"Eda..." Dönüp ona baktım, başka bir yere bakıyordu. Baktığı yere çevirdim bakışlarımı. 'Kuzey' yazısını gördüm. Soyadı gözükmüyordu. Elim ayağım boşaldı sanki o an. Ben de Murat'ın kolunu tuttum, "Kuzey yazıyor..." diye mırıldandım. Murat arkasını döndü, "Nerede?" Aleyna da dönüp baktı hepimizin baktığı yere. Dayanamayıp koşarak ilerledim o mezara doğru. Onundu... Kuzey Ateş yazıyordu... Onun mezarıydı. Mezarı görmemle nefes alışverişlerim hızlandı. Ağlamaya başladım hıçkırarak... Ellerimle kapattım şaşkınlıktan açılan ağzımı. Koşarak gidip çöktüm mezarın başına... Ellerimle dokundum buz gibi toprağa. Öyle kuru, öyle soğuktu ki... Ruhunu üşütüyordu sanki insanın. Hiçbir şey yapamadım, öylece bakakaldım herkes gibi. Ne bir şey söylebildim, ne de bir şey yapabildim... Sadece baktım şelale gözlerimle. Beynim durmuştu. Kafamı kaldırıp Murat'a baktığımda, mezara bakıyordu şaşkın bir şekilde. Onun da beyni durmuş gibiydi sanki. Ardından Merve'nin Murat'ın kolunu tuttuğunu gördüm, gözleriyle gitmeleri gerektiğini işaret etti. Aleyna da dönüp aynı şeyi yaptı. Ardından bana baktı,

"Eda, biz arabaya doğru gidiyoruz. Sen istediğin zaman gel tamam mı?" Başımı salladım, ve gittiler. Ayak sesleri kesildiğinde kısık sesimle bir şeyler söylemeye başladım.

"Kuzey..." diye fısıldadım. "Duyuyor musun beni sevgilim..." yutkundum kelimeler boğazıma düğümlenirken. Tuttum kendimi ağlamamak için.

"Seni çok özledim... sen de beni özledin mi sevgilim?" Gözlerimden akan yaşları kurulayıp burnumu çektikten sonra devam ettim, "Kokunu özledim, ama unutmadım biliyor musun? Ne kokunu, ne sesini, ellerinin o güzel dokusunu bile unutmadım. Her istediğimde duyabiliyorum sesini, alabiliyorum kokunu. Gerçekte olmasa da rüyalarımda dokunuyorum sana..." İçimden gelen hıçkırıkları durduramadım ve ağlamaya başladım, ardından devam ettim, "İntihar etmek istedim biliyor musun? Ama yapamadım... Bir silah alıp sıkmak istedim kalbime, ama seni vururdum kalbime sıksaydım. Kafama sıkmak istedim, o zaman da seni vururdum... Geleceğine inandım, her gün bunun hayaliyle uyandım. Ama gelmedin..." Hıçkırıklarımı susturmak ister gibi elimle kapattım ağzımı... Birkaç dakika ağladım öylece hıçkırarak. Sonra devam ettim, "Unutamadım seni Kuzey... Unutamadım... Her gece rüyalarıma giriyorsun... Bir saniye bile aklımdan çıkmıyorsun... Söyle, ben seni nasıl unutayım? Ama sen üzülme, benim kalbimde yaşayacaksın hep. Ruhlar ölmez sevgilim, onlar sonsuza kadar yaşarlar. Bizim ruhlarımız aşık birbirine, o yüzden asla yok olmayacak bizim aşkımız... Söz veriyorum sana, artık daha iyi olacağım. Sen üzülme diye, biliyorum beni izliyorsun, izliyorsun değil mi? Soğuk mu orası sevgilim? Burası çok soğuk..." derken ağlamaya başladım tekrar... "Ben çok üşüyorum Kuzey... çok üşüyorum..." Kelimelerim boğazıma düğümleniyordu her seferinde, "Sarılsan bana eskisi gibi... Sarsan kollarınla, bütün dünyam sıcacık olsa..."







KahramanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin