Birkaç saniyedir şaşkınlık içinde elimden tutan kişi ile koşuyordum. Benim gibi siyah bir pelerini vardı ve yüzü kapalıydı. Arkadan çıkan sesleri duyuyordum, askerler bütün saraya dağılmaya başlamışlardı. Bu kişi bana yardım ediyordu ama kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu nereye gittiğimiz hakkında da...
O kadar hızlı koşuyorduk ki zar zor ayakta durabiliyordum, tabi önümdeki elimi çok sıkı tutuyordu o yüzden birde elim acıyordu. Endişe içinde birçok kez arkama bakıp duruyordum. Ve bana yardım eden kişiyi merak ediyordum... Jimin olamazdı değil mi? Elleri onunkine benziyordu aslında, küçücüklerdi. Her kimse umarım beni götürürken iyi niyetle yapıyordur.
Neredeyse yarım dakika içerisinde sarayın öbür ucuna ulaşmış olmamız büyük bir rekordu cidden. Daha önce hiç görmediğim bir odaya girince içimi kötü bir his kaplamıştı. Ya odanın sahibi gelirse? Neden buraya sokmuştu bizi?? Kapıyı sıkıştırdığından emin olduktan sonra bana doğru ilerlemişti. Ben merakla ve temkinli bir şekilde yüzüne bakarken tekrar arkasını dönüp kimsenin gelemiyeceğinden emin olduktan sonra o da bana bakmıştı. Bu gözleri çok iyi tanıyordum ama olamazdı...
Prens Yoongi?
Yüzünü açıp bana gösterdiğinde tam şaşkınlık ile ağzımı açacağım an parmağı ile dudaklarıma bastırmıştı.
"Sakin ol Jieun."
Yanımızdan geçen ayak sesleri kaybolduktan sonra elini çekmişti. Prens Yoongi geri dönmüştü! Şu an onu tekrar görebildigim için çok mutlu olmuştum. Ama neden beni kurtarmıştı?? Bu nasıl olur, hain olduğumu daha önce anlamış mıydı? Ama o zaman beni öldürürdü... aklım çok karışmıştı.
"Çok şükür... zamanında yetiştim."
Dudaklarını hafif birbirine bastırarak gülümsediğinde dediklerine anlam veremiyordum.
"Prens Yoongi ne... ne diyorsun? Beni kurtarmaya mı geldin yani ama nereden..."
Diyecek söz bulamıyordum aklım çok karışmıştı... şu anda babasını öldürmeye çalışmış bir katil duruyordu önünde! Derin bir nefes verip bakmıştı gözlerime.
"Merak etme Jieun. Ben her şeyi biliyorum. Ama senin bilmediğin şeyler çok..."
Prens çadırında otururken bir an garip hissetmişti. İçini kötü bir his kaplamıştı ve bu onu hiç memnun etmiyordu. Sınırda bulunduğu tehlikeli yerde olması onu fazla etkilemiyordu, daha çok sarayda olanlar endişelendiriyordu onu. Neden içinde birçok kişinin kötü durumda olduğuna dair bir his vardı? Gözlerini kapatıp derin bir nefes verirken garip bir şekilde bir varlık hissetmişti çadırda. Aniden gözlerini açıp sandalyesinden firlarken karşısındaki adam ile şaşırmıştı. Oydu.. O adam.
"Şu sinir bozucu gülümsemeni ne zaman yok edeceksin? Yine neden geldin? Yine bir felaket falan hakkında birşeyler söyleyeceksen söyleme, onun yerine sorularıma cevap ver çünkü çok var."
"Bence söylemezsem daha büyük bir felaket olur prensim."
Prens gözlerini kısarak bakmıştı adama. Söyleyeceği şeylerden korkuyordu çünkü dediği şeyin doğru çıkacağını biliyordu. Geçen sefer anlamıştı bunu.
"Jieun kralı öldürecek."
Büyük bir şaşkınlıkla donmuştu prens. Böyle bir şeyin imkansız olduğunu biliyordu. Bunu Jieun da dahil hiç kimse yapamazdı... Hem Jieun bunu neden yapardı ki?
"Bana her şeyi anlattı, her şeyi. Bende hemen çıkıp en kısa zamanda saraya gelmeye çalıştım. Geç kalmaktan korkuyordum ama tam zamanında gelmişim. O adamla sende konuşun. Değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shadow || MYG
FanfictionYüzünü benimkine biraz daha yaklaştırınca kafamı hafif arkaya doğru yatırmak zorunda kalmıştım. Gözlerini gözlerimden ayırmadan sormuştu. "Sen kimsin? Neden bana bu kadar tanıdık geliyorsun?" Bu tam olarak benim ona sormam gereken soruydu. Sesi nede...