azıcık seungbin, chanlix ve minsung bölümü
¤
¤
¤"channie~ nasıl olmuşum?" deyip kendi etrafında dönen sevgilisini izledi chan. gözlerinden çıkan kalpleri 1000 km ötedeki biri bile görebilirdi.
"çok güzel olmuşsun bebeğim." dedi chan felix'i kendine çekerek. dizlerine oturmasını sağladı sevgilisinin.
"chann, bir anda yapma şunu. aklım çıkıyor."
"napayım, çok tatlısın."
"biliyorum çok tatlıyım. azıcık daha öv beni." dedi felix saçlarını savururken. chan minik bir kahkaha atıp dudaklarını felix'in boynuna bastırıp öptü.
"bebek gibi kokup nasıl bu kadar arsız olabilirsin." dedi chan.
"ee chan adam. bu devirde böyle olacaksın." dedi felix chan'ın saçlarını okşarken.
chan ise tatlı sevgilisinin dudaklarına kendi dudaklarını bastırmıştı. kısa ama sert bir öpücük verdi.
"bana bak chris bey. beni bir anda öpüp kalbimi bu kadar hızlı yapmaya hakkın yok." dedi felix elini kalbine koyup.
"bana bak yongbok bey. seninde bu kadar tatlı olup kalbimi hızlı yapmaya hakkın yok."
▪
"minho, ne zaman evleneceğiz biz." dedi jisung. minho'nun kucağında onun parmaklarıyla oynarken sormuştu bu soruyu.
"lise bitsin basacağım sana nikahı. nasıl fikir?" dedi minho jisung'un saçlarını öpüp.
"minhoo, evlensek ve senden 700.000 won olan diş fırçası istesem alır mıydın?" diye sordu.
"hayatım şimdi ucuza da var diş fırçası."
"sen beni sevmiyorsun minho. olmaz bu evlilik." dedi jisung omuz silkerek. minho ise onun şirinliğine dayanamayıp yanaklarını ısırmıştı. tam o sırada yerden bir miyavlama duyuldu.
"sana dedim linori, bu kedi kıskanıyor beni." dedi jisung. minho ve jisung ne zaman yakınlaşsa bir yerlerden dori çıkıyordu.
minho ise dori'yi kucağına almış öpüyordu.
"ya minhoo, benide öp." dedi jisung kollarını birleştirip dudak büzerken. minho kedisini yere bırakıp jisung'u ince belinden tutup çekti kendisine. jisung ne olduğunu anlamadan öpücük çoktan bitmişti bile.
▪
önündeki en sevdiği ramenden bile zevk almıyordu seungmin. changbin'in bu gece bara gittiğini biliyordu ve her zaman olduğu gibi içi hiç rahat değildi. yarısı bile yenmemiş tabağı çöpe döküp salondaki koltuğuna attı kendini.
changbinle tanıştığında 15 yaşındaydı. hayatının en kötü döneminde, ergenliğin dibini yaşarken karşısına çıkan bu çocukla dünyası parlamıştı. kendisiyle annesi gibi ilgilenen, abisi gibi koruyan bu çocuğa hislerinin oluşmasını ne yazık ki engelleyememişti. yanlış olduğunu biliyordu. kendisini arkadaş gibi gören birine hisler beslemesi çok yanlıştı ama elinde değildi işte.
her gece rüyasında onunla sevgili olduğunu görürken sabahleyin ondan takıldığı kişileri dinliyordu. yoruluyordu, yoruyordu. derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. çalan zile bakmak istemedi sadece uyumak istiyordu. ama ısrarla çalan zil buna engel oldu. geliyorum diye seslenip kalktı koltuktan. kahve, eski kapıyı açarken kimin geldiğini düşünüyordu.