Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olur.
Keyifli okumalar dilerim
Oy vermeyi unutmayınız
🗝️
Her an birisi ordan çıkabilir korkusuyla bir süre kasılsam da ne yapacağımı şaşırıp solumda duran Selçuk'u vurarak dürttüm. Biraz sert vurdum sanırım, sessizce inleyip kolunu tutarak bana döndü ama ben hâlâ gözlerimi oradan ayıramıyordum ve korkudan yürümeyi de kestiğim için onlarda durmuştu benimle. Gözlerimi oradan ayırmayıp en ufak hareketi görmeyi planlarken Selçuk'un hareketlerini de fark edebiliyordum.
Selçuk bana bakıp "Yelda?" Diye sordu ve bir yere takılı kaldığımı anca anlamış gibi kafasını çevirip baktığım yere baktı. "Neye ba-" demeye kalmadan o da gördü. Ceyhun da bize uyup kafasını çevirdiğinde bu sefer üçümüzün de aynı ifadeye sahip olduğunu biliyordum.
Şey ifadesi bu... Patates ekmek için çapaladığı topraktan petrol çıkan Türk vatandaşının sıfat-ı eşgal.
Biz Ceyhunla yine mala bağlamışken tek yaptığımız oraya bakmaktı. Onun da kafasından türlü türlü senaryolar geçiyormu bilmiyorum ama o da kilitlendi benim gibi. Selçuk yine aramızdaki en sorumluluk sahibi kişi olduğunu kanıtlayarak kendine geldi. İkimizin arasına girerek kollarımızı tutup bizi arkamızda ki büyük ağacın arkasına çekti ve göz ucuyla oraya bakmaya başladı. Ceyhunla ağaca sırtımızı dayayıp yere çömeldik ve kollarımızı geçirip kafa kafaya verdik. Selçuk olmasa kendi kendimizi yakalatırdık muhtemelen.
Hadi ben neyse de, Ceyhun'un da benim gibi safa bağlayacağını tahmin etmezdim açıkçası. Gerçekten sadece ikimiz olsak orada birkaç saat bekleyip birisinin çıkıp bizi almasını falan beklerdik belki de. Bize zıt olarak Selçuk bu iş için biçilmiş kaftan, rol model olarak yanımızdaydı ve her ne kadar Ceyhun'a yapışık otursam da kendimi güvende hissetmemin asıl sebebi Selçuk olmuştu.
"Yelda?"
Kafamı kaldırmadan ve sanki konuşmaya üşeniyormuş gibi cevap verdim. "Hm?"
"Bulduk ya lan."
"He Vallaha buldum. Bulduk falan yok, buldum."
Ceyhun bu dediğimi ayıplarcasına cıkladı. "Bencil bir davarsın. Hayatının geri kalanını bunu bilerek yaşa."
Omuzlarımı silktim. "Olur."
Selçuk ayağının ucuyla Ceyhun'a vurdu. "Susun lan bi" diyip tekrar girişe döndü ve biraz daha baktı. Aklına bir şey gelmiş gibi hızla o da sırtını ağaca verip telefonunu çıkarttı. Bizim gibi oturmaması bizim de oturmamamız gerektiğini düşündürtmüştü bana ama umursamadım. Selçuk telefondan aceleyle bir şeyler yapıp tekrar cebine koydu. Bize dönüp fısıldayarak telefonlarımızı sessize almamızı söyledi ve tekrar iki elini de ağaca koyarak kafasını da biraz sola eğerek göz ucuyla gözetlemesine devam etti. Ceyhun telefonunu çıkartıp hallederken ona ego dolu bir bakış attım ve dudağımın kenarını kıvırdım. "Ben yaptım ki çoktan."
"Napim?"
"Al o telefonu, dürdürüp-"
"Burdan tekmeyi koyduğum gibi karşı ağaca sümük gibi yapışırsınız."
İkimiz de kafalarımızı biraz kaldırıp başımızda dikilen Selçuk'a baktık. Dediğini yapabilecek gibi bakmasıyla kafamı salladım. Bakışları yanıma kayınca Ceyhun'da aynısını yaptı. Tatmin olmamış gibi işaret parmağını sallayarak "sesinizi duymıcam" diyip gözlerini bizden yavaş yavaş çekerek tekrar taşlara baktı. Hayır yani taşlar duruyor işte bir ses duysa neyse de öyle boş boş kayaya bakıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gümüşler Ve Altın
General FictionZamanın iki ünlü doktoru insanların beyinlerini yıkamayı kolaylaştıran bir serum yapsalar ne olurdu? İnsanların beyinlerini yıkamak isteyen bir tarikat da tek endişeleri olan bu serumun peşine düşse? Peki ya o doktorlar yıllar önce serumu kendi çoc...