Ucu açılmış kurşun kalemi kağıdın üzerinde dans edercesine gezdirdi, kız ince uzun parmaklarını. Renkler kaleminin ucundan akıp bir şelale oluşturuyordu. Yarattığı şaheserin farkında olmadan gözlerini kağıdın üzerine dikmiş, hiçbir şey düşünmüyordu...
Genç adam gecenin bir yarısı yorgun adımlar ile evine girdi. Anahtarlarını her zamanki yerine, vestiyerin askısına takıp, ayakkabılarını çıkardı. Yorgundu adam bu gece. Ayrıyetten bir şeyler yapmamasına rağmen yılların ve günlerin yorgunluğu omuzlarına çökmüştü. Omuzuna asılı olan çantayı, evinin salon kısmındaki sehpanın üzerine bırakıp, ceketini de çıkardıktan sonra koltuğun kenarına bıraktı. Ardından kendini koltuğa bırakıp, başını koltuğun sırt kısmına yasladı. Gözlerini kapattı.
Ev sessizdi, her zamanki gibi. Şehir bile sessizdi, o da uyuyordu belli ki.
Çağrı, içini çekti. Her şeye alışabiliyordu ancak şu sessizlik katlanılacak gibi değildi. Alışamıyordu, yıllar geçmişti evinde bir ses duymayalı. Acaba bir köpek almalı mıydı? Ya da bir kedi?
Hatıralar çörekleniyordu yüreğine.
Ezgi'nin gidişinin üzerinden üç yıl yedi ay geçmişti. Gözlerini açıp, salonda cama doğru bakan koltuklara baktı. Kaç yıl geçmişti o günün üzerinden? Hani zaman her şeyin ilacıydı? Neden acıyordu yaraları?
Çok, düşünecek çok fazla zamanı olmuştu Çağrı'nın. O an kavrayamadığı, anlayamadığı her şey, zamanla kafasına vura vura aklına düşmüştü bir bir. Gözlerinin önünde yıllar öncesinde bir anı canlandı. Yine yağmurlu bir gün. Islanarak eve girdikleri, Ezgi'nin Çağrı'nın kıyafetlerini giyinişi... O lacivert kazağı ara sıra çıkarıp bakar dolabından. Yağmurlu bir akşamda, çatı katında, birbirlerine sarılıp, ruhlarına dokundukları gün...
Çağrı, çok düşündü. Ve biliyordu. Bunu bilmek için düşünmesine ihtiyaç yoktu. Ezgi'yi sevmişti. Tüm yüreği, tüm ruhuyla... Şimdi düşündüğünde hatıralar yüreğini sızlatıyordu. Artık çok geçti, hiçbir şey telafi edilemezdi. Elinden gelen sadece, Ezgi'nin girdiği ve gireceği ameliyatlarda, ona görünmeden bir köşede sapasağlam çıkışını beklemekti. Bundan sonra alacağı iki ameliyatta da Çağrı, Ezgi bilmese de yanında olacaktı. Oldu da.
Ahu, o bambaşka bir boyuttu. Acısı hiçbir zaman silinmeyecekti. Ama artık alışmıştı. İnan çok acı çektiğinde, onun sınırına kadar gelirdi. O sınırdan geçildikten sora acı artık eskisi gibi can yakmazdı. Canı yanıyordu, ama bu acı artık tanıdıktı.
Çağrı, ilerleyen yıllarda büyük bir sanatçı oldu. Ülkeyi bırakıp yurt dışına turnelere gittiği zamanlar da oldu. Şehir şehir gezdi, ülkeler gördü. Ama bu sessizliğe hiçbir zaman alışamadı.
Bir gün, onu sessizlik öldürecekti.
-Son-
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Çağrı
Not: Ahu'yu temsil edecek kadar güzel bir kadın bulamadım. Hayal edin :)