BÖLÜM 1 - 1870 MONTPELLİİER YAKINLARI

4.5K 11 8
                                    

 Kış ayının ortasında fırtınalarla dolu geçen çalkantılı uzun deniz yolculuğu, Anna’yı çok yıprattığı için faytonun sallanmasına bile aldırış etmeden, elleri karnında, bebeğinin güvenliğinden endişe ederek derin uykusunda düzenli nefes almaya devam ediyordu. Edmund karısının kızıl dalgalı uzun saçlarını yüzünden çekip, gülünce yanağının sağ tarafında beliren gamzesinin yerine bir öpücük kondurdu. Uzun kızıl kirpiklerle belirlenmiş kavisli kızıl kaşlarının altından dünyanın en güzel menekşe rengi gözlerini açarak baktı,                                                                                                                                                                      Edmund bu kadar endişelenmene gerek var mı sence tatlım. Ellerini çekip ondan kurtardı kaldırıp hafif çıkan kirli sakalının üstünden onu okşadı                                                                           Nereden çıkarıyorsun bunu.                                                                                                                            Elimi o kadar sıkı tutmuşun parmaklarım morarmış.                                                             Pardon hayatım.Serbest Kalan ellini ovuşturmak için Edmundun kucağından kalkıp doğruldu. Kocasının yüzünü ellerinin arasına alan Anna, sakinleşmek zorundasın, kötü hatıraların seni etkilemesine izin verme. Seni tanıdığım on yıldır hep bu günler için hazırlandın Edmund Dante şimdi sırtını dik tut.   Sen olmazsan benim hayatım nasıl olurdu Anna Jacksın.             

Adım Anna Dante beyefendi hatırlatırım. Yakışıklılığı, heybetli kaslı vücudu, ela renkli gözlere sahip esmer teniyle, mükemmele yakın görüntü sergileyen kocasına, bir kez daha âşık olur gibi doyasıya baktı.                                                                                                                                                        Gemiden indikten sonra dikkat çekmeyen en eski, bir o kadar gösterişsiz ama geniş ve rahat arabayı bulmak için yaklaşık bir saatini harcamıştı. Onun içinde yolculuklarına devam ederken, kucağına yatmış, tekrar uykuya dalan karısının saçlarını okşadı. Dışarıda yağan sağanak yağmura bir de şiddetli gök gürültüsü eklenince, arabanın içi, akşam karanlığı çökmeden önce biraz daha aydınlandı. Edmund un zihni eski günlere, on yıl öncesine kaydı. Newyork un kuzeyinde kocaman bir çiftlik kuran babasına yardım ederken, yağmurlu havada çakan şiddetli yıldırımlardan biri, atların bulunduğu ahırın üzerine düşmüş büyük çaplı bir yangın çıkmıştı. Atların yanına gelen Edmund panikten kaçan safkan atların peşine düşmüş, onları çiftliğin en dış çitinde yakalamayı başarmıştı.  Hepsini ahıra doğru geri çevirmişti, yalnızca bir tane Arap cinsi siyah kocaman bir at onun sözünü dinlemeyip, köşeye sıkışmış duruyordu. Edmun elindeki kırbaçla hayvana doğru yanaşmaya başladı Fransız aksanın ağır bastığı İngilizcesiyle hadi siyah kaplan bana gel bakalım, kırbacı bir kez şaklattı daha da ürken at huysuzca kişneyip, toynaklarıyla toprağı eşelemeye başladı. Edmund yaklaştıkça atın huysuzluğu iyice arttı, elindeki kırbaçla korkmuş atla karşı karşıya kaldı ve ne yapacağını bilemez öylece durdu. Bir kez daha gök gürleyince at iyice huysuzlanıp, hızlıca ona doğru koşmaya başlayınca, heyecandan yerinde taş kesti; uzaklardan gelen ince bir ses, çekil önünden seni aptal orada durma. Sen kaz kafalı mısın? Kımıldasana. Ama onun tepki verecek tüm duyuları o anda yok olmuştu. At, kendisine çarpmadan önce birisi son anda onu kenara çekmeyi başarmıştı. Yerde yatarken, üzerinden kalkıp yanına oturan kişiye boş boş bakmaya devam ederken, yüzüne atılan tokatla kendine geldi.   Hey çocuk iyi misin? Yağmurdan ve çamurdan mahvolmuş kıyafetlerden içinde dünyanın en güzel menekşe rengi gözlerine sahip,  boyu bir buçuk metreye anca gelen kız ona elini uzattı

TAHMİN EDİLEMEZ (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin