3.Bölüm

597 42 137
                                    







~





Korkunç geçen yemeğin ardından eve döndüklerinde Haechan kendini direkt olarak odasına kapatmıştı. Zaten evde olduğunda başka hiçbir yerde vakit geçirmediği için bunu tahmin etmek zor değildi. O akşam yaşadıkları yüzünden hiçbir şey yiyememiş ve tüm gerginliği yüzünden yol boyunca midesi bulanmıştı.

Babası ise eve gelene kadar tek kelime etmemiş ve Haechan a tehdit dolu bakışlarını yollamıştı. Haechan her şeyin farkındaydı, tüm bunları anlamak ya da çözmek için aşırı zeki olmaya da gerek yoktu. Ama neyse ki Haechan fazla zekiydi.

Babası yine para avcısı bir kadına para yedirecek ve bir süre düzenleri alt üst olacaktı. Haechan ise tüm bu aptal düzene ayak uydurmak zorunda bırakılacak, tek bir düşüncesi bile önemli olmayan vasıfsız bir kukla olmaya devam edecekti. Ne mükemmel bir hayat ama...

Haechan odaya girip rahatlamak istediğinde, duşa girmeyi planlarken hiçbir şey düşündüğü gibi gelişmemişti. Bağırarak kapısına dayanan babası onu yine rahat bırakmayacaktı ve Haechan olacakları biliyordu. O kapı açılacak, iğrenç ve kalp kırıcı onlarca cümleyi işitecek ve dövülecekti ve de asla karşılık vermeyecekti. Bu hep böyle olurdu.

Ama babası da kendini akıllı sananlardandı, onu şiddete her maruz bıraktığında, asla Haechan ın yüzüne vurmazdı. Hiçbir şey ortaya çıksın istemezdi. Ama Haechan vücudu paramparçaydı, koyu teninin üzerindeki kızarık ve morluklar hiçbir izi gizleyemezdi. Ama en çok böyle bir babası olduğu için canı yanardı. Başka hiçbir şeyden bu kadar nefret etmemişti, bundan emindi.

-"Kapıyı aç seni geri zekâlı!

-Akıllı bir şekilde oturmanı söylemiştim ama o lânet çeneni tutamadın!

-Bu kapıyı açacaksın eğer ben açarsam çok daha kötü olur!

-Buraya gel ve şu kapıyı aç ezik herif! O lafları sana yedireceğim!"

Haechan hızla kapıyı açtığında hiçbir şey söylememeye devam ederek babasının sinirden kızarmış suratına bakıyordu. Aynı anda yüzüne aldığı tokatla gerilerken babası odaya girmiş ve kapıyı ardından kapatmıştı.

-"Senin gibi bir oğlum olduğu için gerçekten utanıyorum. Tekrar bir yemek ayarlayacağım ve yaptığın bu pisliği düzelteceksin, duyuyor musun?!

-Bayan jung'tan özür dileyeceksin! Kızına da iyi davranacaksın anlıyor musun?!

-İğrenç bir zavallısın! Seninle uğraşmaktan bıktım Tanrım- Keşke o aptal annenle sende geberseydin!"

Haechan bir süre sonra vücuduna aldığı darbeleri hissetmeyi bırakmıştı, sadece kulaklarını kapatarak bu cümleleri duymayı engellemek istiyordu. Ya da keşke kafası ayık olmasaydı da hiçbir şeyi hatırlamasaydı. Gerçekten şu an tek istediği yok olmaktı.

Neden bunları yaşıyordu ki... Bunlara katlanmak zorunda mıydı? Bu kadar iğrenç bir adam nasıl Haechan ın babası olabilirdi? Tek bir ortak noktaları bile yoktu ve sadece Haechan ın canını yakıyordu. Sadece annesine sarılmayı ve kokusuyla uyumayı o kadar çok istiyordu ki... Başka hiçbir şey Haechan a iyi gelmezdi, biliyordu.

Odada yalnız kaldığında, üzerinde bulunduğu yatağı ve birkaç eşya da dağılmıştı. Ama hiçbir şey Haechan kadar dağılmamıştı. Babası bir kez olsun oğluna 'Nasılsın?' diye bile sormamıştı. Ne kadar berbat bir ailesi olduğunu anlatmaya gerek yoktu. Hepsini, Haechan ın vücudunda ki yara izleri elbette açıklıyordu.

Duşa girip rahatladığında zihnini meşgul edecek şeyler düşünmek istemişti. Ama kafasını dolduran düşünceler Mark tan başkasına ait değildi. Akşam yemekte karşılaşmaları, olanları anlayıp yanına gelişi ve konuşmaya çalışması, hiçbiri Haechan ın dikkatinden kaçmamıştı. İlk kez... İlk kez beraber olduğu herhangi biri ona vücudu dışında bir ilgi gösteriyordu.

          

Tamam elbette henüz birlikte olmamışlardı ama aralarında bazı şeyler yaşanmıştı. Fakat Mark, beklediğinden farklı davranıyordu. Haechan anlayamıyordu ve bunu hemen anlayabilmesi de pek mümkün değildi. Yine de Mark a da güvenebileceğini sanmıyordu. Oda yattığı diğer birçoğu gibi olacaktı. Tek farkı, takımda en az kendisi kadar iyi olmasıydı. Belki de bu yüzden farklı olduğunu düşünmüştü. Ama her neyse işte, Haechan kimseye güvenemezdi.

O gece yatağına uzandığında, annesinin hayalini hatırlayabildiği kadar kafasında canlandırarak uykuya dalmış ve düzenli nefes alış verişleri odayı doldurmuştu. Haechan uyanıkken bazen bir canavar kadar hırçın olsa da, uyuduğunda bir bebekten farksız oluyordu. Şişen suratı ve dağılan saçlarıyla onu bu hâlde görmek, insanı mutlu ediyordu ve annesi Haechan ı en çok uyurken öpmeyi severdi.

...

Uyandığında her zamankine göre daha erken bir saatti ve saat henüz 8 bile olmamıştı. Ancak Haechan bugün, sadece içinden gelenleri yapmak istiyordu ve okula gitmeyecekti. Üzerini değiştirmeden önce fazla acıyan ve krem sürmesi gereken vücudundaki bazı yerlerle ilgilenmişti. Buna alışkındı ve yaralarını her zaman tek başına sarardı, bunun bir sonu yoktu.

Üzerine giydiği koyu renk yırtık kotu ve siyah tişörtünün üzerine geçirdiği sitah deri ceketiyle rahat ve havalı görmüyordu. Ancak bedeniyle birlikte zihni de yorgundu. Ağlayamıyordu bile... Haechan artık insan olduğunu bile hissedemiyordu. Onu iyi hissettiren bazı anlar ve bazı özel yerler vardı.

Şimdi de o yerlerden birine, annesinin iş yerine, gidiyordu. Evden çıktığında saat 08.30 du ve arabasıyla hızla yola koyulduğunda sevdiği birkaç parçayı da dinlemeden geçmemişti. Araba kullanmayı seviyordu, küçükken de annesinin ona aldığı bir sürü oyuncak arabası vardı ve şimdi onlardan birine bindiğini düşünüyordu. Haechan en küçük ayrıntıda bile annesini hatırlayacak şeyler bulmayı seviyordu. Onu hayata bağlayan şey buydu.

Atölyeye geldiğinde henüz erken olduğu için giriş katında kimse yoktu. Yukarıdan gelen seslere adımladığında aynı anda burnuna dolan koku onu sakinleştirmişti. Bu kokuyu duymanın bağımlısıydı ve asla vazgeçemezdi. Çünkü bu koku, annesinin kokusuydu.

Burası bir çikolata atölyesiydi ve Haechan ın annesi de eskiden bir çikolata şefiydi. Annesi ölmeden önce Haechan bazen buraya gelir ve annesini izlerdi. Yaptığı çikolataları bazen ilk tadan sadece o olurdu ve annesi bu işi aşkla yapardı.

Haechan mükemmel bir sporcu olsa da, aynı zamanda harika bir şefti. Mükemmel tatlılar ve çikolatalar yapardı. Güzel yemekler de pişirebiliyordu ancak tüm bunları her gün yapmazdı. Hatta atölyeye bile sıklıkla gelemiyordu. Zaten buraya gelişi de babasından gizli olmak zorundaydı. Onu tek mutlu eden şey burasıydı ve onu da elinden alamazdı.

-"Haechan-ah~ hoş geldin, nerelerdesin?"

Taeil hyungu onu gülümseyerek karşıladığında Haechan da gülümsemiş ve hyunguna sarılmıştı. Taeil, Haechan dan neredeyse 10 yaş büyüktü ve atölyeyi o işletiyordu. Haechan bazen ona yardımcı oluyordu ancak her gün gelebilmesi mümkün olmuyordu. Zaten buradan, Haechan ın buraya geldiğinden ve onun için özel oluşundan kimsenin haberi yoktu. O pislik babası da zaten Haechan a dair hiçbir şeyle ilgilenmediği için, hakkında bilgi sahibi olması mümkün değildi. Takıldığı para avcılarıyla ilgili bile daha çok bilgi sahibiydi. Evet, babası bir pislikti.

-"Nasılsın hyung? Ah cidden- burayı çok özlemişim..."

Haechan hemen üzerindekileri çıkarıp, önlüğünü giydiğinde çoktan işe koyulmuştu.

-"Neredeyse 3 haftadır uğramıyorsun. Unuttun sanmıştım."

Duyduğu cümleyle biraz duraksamıştı. Buraya gelemeyişi onu üzüyordu ve daha sık gelmek istese de gelemiyordu. Taeil hyung u, Haechan ın nasıl bir babası olduğunu ve de Haechan ın akademiyle ilgilendiğini biliyordu. Fakat her şeyi bütün ayrıntılarıyla elbette kimseye anlatmadığı gibi onada anlatmıyordu.

Academy of lovers | For Markhyuck Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin