NEHİR
Satış ve pazarlama departmanımızın, geçen hafta Türkiye'nin en büyük Tarım ve Hayvancılık Fuarı olan Agroexpo'da yapmış oldukları 'Dikey Tarım Projesi' sunumu çok beğenilmiş, bu sayede adımız artık, bütün dünyada uluslararası bir yankı bulmaya başlamıştı.
Bunun bir kutlaması olarak organize edilen akşam yemeğine, sunumu yapan Satış Müdürümüz Roni Hanım, kardeşi Renas Bey'le birlikte gelmişti ve Renas Bey de, gecenin anlam ve önemini hepimize unutturmuştu; çünkü adam, gelmiş geçmiş tüm jönleri cebinden çıkaracak kadar olağandışı bir şeydi. Boyuyla posuyla, vakur duruşuyla, tok sesi, mistik gülüşüyle, anası bunu doğurmamış da, oturup kalemle bir kağıda resmetmişti sanki.
Evlisi-bekarı, genci-ihtiyarı, kadını-erkeği, salondaki herkesin dikkati herife kilitlenmişti. Toplanma amacımızı hepten şaşırmıştık. Başarımızı kutlamak şöyle bir kenara dursun, bizim projeyi, sunumu, uluslararası kimliği takan kimse kalmamıştı artık. Varsa yoksa Renas Bey, ölümcül karizması ve sahibi olduğu yazılım şirketiydi dillerdeki...
"Yazılım da çağın parlayan yıldızı zaten, artık her şey sanal platformlardan işliyor sonuçta."
"Aynen öyle. Koca bir şirket de olsan, mahalle esnafı da, bir internet siten olmazsa olmaz günümüzde artık."
"Peki siz sadece yatırımcı mısınız, yoksa aynı zamanda kodlama da yapabiliyor musunuz?"
Halbuki yapılması gereken asıl yorumlar ya da sorulması gereken asıl sorular bunlar bile değildi. Herkesin aklında, ne kadar kazandığı, hayatında biri olup olmadığı, varsa ne kadar ciddi olduğu ve yoksa da karşısında kimin, ne kadar şansı olduğu soruları kol geziyordu çünkü.
Ben de oldum olası sevmezdim öyle ucuz piyesleri. Bir yere kadar zar zor dayandım ama sonunda sabrım tak etti ve sahneye atladım:
"Ne demek Renas?"
Tabi onca seviyeli sohbetten sonra benimkisi pek bir banal kalmıştı. Neyse ki yine de, koyu bir sessizlikten sonra, karizmatik muhatabımdan cevap alabilmiştim:
"Kürtçede 'Rehber' demektir. 'Yol gösteren, öğreten' anlamında kullanılır."
Araya minik bir sessizlik daha girdi ve ardından bu sefer kendisi bana sordu:
"Sizin adınız nedir?"
"Nehir." dedim direk ben de. "Türkçedir, kolaydır, asıl anlamıyla kullanılır, akıp giden su birikintisi demektir."
Niyetim dalga geçmek değildi ama öyle addetmiş olacak ki:
"Bence de kolay isimmiş... Daha derin bir anlamı olan bir şey düşünülebilirdi." diye bozdu beni.
Böyle boktan başladı diyaloğumuz işte. Ama sonraki günlerde çok hızlı bir şekilde gelişim gösterdi. Çünkü daha önce şirketin önünden bile geçmeyen adam, bu yemekten sonra, neredeyse her gün uğrar olmuştu ve tüm ziyaretleri güya ablası için olmasına rağmen, ne hikmetse kahveler her defasında benim odamda içiliyordu.
Şirkete gelemediği zamanlarda ise, Roni Hanım'ın bana yemek ısmarlayası tutuyor, akşam yemeğinin ortasında da unutmuş olduğu acil bir işini hatırlayıp, bin bir özürle yanımızdan ayrılmak zorunda kalıyordu.
En sonunda bu ikisinin bütün bu uğraşları işe de yaramıştı. Üç yıldan sonra ilk defa bir akşam üstü, bir mucize oldu ve dudaklarıma konan sıcak bir öpücükle, ben, saçlarımı yeniden salık bırakmaya, yağmurun sesini yeniden duymaya, gün batımını yeniden ihtişamlı bulmaya ve o nafile bekleyişlerin de bir sonu olabileceğine inanmaya başladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM YALNIZLIĞIM DAHA BÜYÜK
Teen FictionNehir, sıkıntılı geçmişine rağmen, tek derdi kendine ait bir dünya kurmak olan bir üniversite öğrencisidir. Ancak bu dönem, okuduğu üniversiteye Amerika'dan gelen bir misafir öğrenci yüzünden, bütün hedefleri şaşmış ve bir anda kendini, toz pembe bi...