9 🐾

4.3K 650 57
                                    

-

Oups ! Cette image n'est pas conforme à nos directives de contenu. Afin de continuer la publication, veuillez la retirer ou télécharger une autre image.

-

Karışıktım; aklım, kalbim, ruhum birbirine girmiş, hangisine göre hareket edeceğimi şaşırmış hâlde devam ediyordum hayatıma. Yolu bilmiyordum, tanıdık hiçbir his yoktu çevremde. Korku içime işliyordu ama dayanıyordum.

Hoseok beni kafeteryada yalnız bırakarak gittiğinden beri yerimden kalkmamış, masanın üzerindeki beyaz kâğıda bakmaya devam ediyordum. Seokjin hyung kafeteryadan içeri girmiş, karşıma oturmuştu ama onun varlığını algılayamayacak kadar dengemi kaybetmiş hissediyordum. Hoseok'un hemen kucak açmasını beklememiş olsam da ani tepkisi de beni bir o kadar şaşırtmıştı. Kan bağım olan birinin varlığına duyduğum bir ihtiyaç vardı, dizginleyemiyordum. Nefesimi kesiyordu bu istek. Seokjin hyung sessizliğini sürdürerek oturmaya devam ediyordu. "Jungkook." dedi birden, bakışlarımı masadaki mektuptan kaldırarak ona çevirdim. Ellerini masanın üzerine uzatmış, tutmam için bekliyordu.

Aile kavramı hakkında her şeyi Seokjin hyung ve onun şimdi eşi olan Jieun noonadan öğrenmiştim. Onlar beni her zaman kollayan, yanımda olan, kim olduğumu öğreten insanlardı onlar. Ellerimi uzatarak onun parmaklarına tutundum. "Hyung..." diye mırıldandım, ona ne zaman baba demeyi bırakarak hyung demeye başladığımı hatırlamıyordum. Benim hızlı büyümem ve on sene içinde onunla neredeyse yaşıt hâle gelmem miydi bu kararı verdiren? Ona ilk ne zaman hyung dediğimi bile hatırlamıyordum. "Sana baba demeyi bırakmış olmam, üzüyor mu seni?" diye sordum elimde olmadan, hayatım boyunca onun hislerini çok fazla düşünmediğimi fark etmek yaralayıcıydı. Kendi hislerimi, bireyselliğimi ön planda tutmak için verdiğim çaba da çevremdeki insanların hisleri konusunda geri planda kalmıştım.

"Üzmüyor ama hep merak ettim neden bıraktığını. Neden artık baba demiyor? Beni babası olarak görmüyor mu? Ona karşı bir hata mı yaptım? Kendimi sorguladım durdum ilk başlarda. Sonra senin hyung derken ki gülümselerin mutlu etti beni, sen mutluysan gerisinin bir önemi olmadığını düşündüm."

Ellerimi onun ellerinden çekerek kalktım yerimden, sandalyesinin arkasına geçerek kollarımı boynuna doladım ve ona sarıldım. "Senin hiç bir hatan olmadı ki. Sen çok güzel büyüttün beni. Ben bilmiyorum, sanırım yaşlarımız yakınlaşınca kendiliğinden oldu." Ellerimi tutarak dudaklarına götürdüğünde kıkırdadım, "Sen hep benim minik bebeğim olacaksın." dedi, ondan ayrılarak artık gitmemiz gerektiğini söyledim, eve dönmek ve iyi bir uyku çekmek istiyordum. Yorgundum, bedenimin yorgunluğuna karışan zihnimin amansız savaşları içinde kalıyordum. Seokjin hyung arabaya kadar bana eşlik ederken kediye dönmemek için direnç göstermem gerekiyordu.

Ön koltuğa oturdum, kemerimi bağladıktan sonra Seokjin hyungun diğer kapıya yönelmesini beklerken Kim Taehyung'un üzerindeki kahverengi kabanı ile binadan çıktığını gördüm. Ellerini kabanının ceplerine koymuş, dalgın bir hâlde mermer basamakları iniyordu. Arabanın motor sesi ile bakışlarını yerden kaldırdı, gözlerimiz birbirini bulduğunda kitapçının önündeki bakışların aynısı vardı. Araba geriye giderken birbirimize bakmayı sürdürüyorduk, ne o çekiyordu gözlerini, ne de ben. Kalbimi yaralayan neydi o bakışlarda bilmiyordum ama güzel gözlerine sinen hüzün halelerinden hoşlanmamıştım. Arabayı durdurmak, ona gitmek ve gülümsemesini görmek istiyordum. Bu istek o kadar güçlüydü ki, bir an gerçekten yapacak olmaktan korktum.

Radyoda çalan kısık sesli pop şarkısına mırıldanarak eşlik eden Seokjin hyung ile yol alırken bakışlarımı pencereye çevirmiş, ezbere bildiğim yolları izliyordum. Kim Taehyung'un bizim türümüzde bir kardeşi olması kadar sevgili yapmış olması da oldukça şaşırtıcı gelmişti bana. Normal bir durumdu ama neden bu kadar şaşırdığımı da bilemiyordum, insanların arasındaki yaşantımız yadsınamayacak kadar olağan hâle gelmişti. Araba sokağa girdiğinde evin önündeki kaldırımda dolanan Hoseok'u gördüm, krem rengine sahip parkasının kapüşonunu başına çekmişti. Araba sesi odağını bize vermesini sağladı, evin önünde durduğumuzda emniyet kemerimi açtım ve arabadan indim. Sessiz bir şekilde apartmana girdiğimizde arabaya binerken kurduğum uyuma hayallerinin gerçekleşmeyeceği bariz bir şekilde ortadaydı.

"Bana kızgın mısın?"

Odamda, ben yatağımın üzerinde otururken Hoseok da çalışma masamın sandalyesinde oturuyordu bu soruyu sorduğunda. Gözleri dizlerinin üzerine avuç içi yukarıda kalacak şekilde bıraktığı ellerindeydi. "Jungkook." dedi bakışlarını bana çevirerek, "Senin travmalarını yaşamamış olsam da ben de kolay bir çocukluk geçirmedim. Bir sokağa atıldım, farelerden bile korkardım. Hayatımın bittiğini düşünürdüm. Yoongi hyung beni bulana kadar çok zordu. Pislik içindeydim, çöpten bulduğum yemeklerle besleniyordum. Bu yaşama atıldım ben. Şimdi nasıl olur da bana kalkmış hiçbir sevgi vermemiş bir insanın çocuğuna bakmam istenir?" diye sordu, yutkunamadım. Hoseok içindeki hisleri dışa yansıtmayı seven biri değildi, her zaman içine atar ve orada büyütürdü. "O zamanlar insanlar bizi anlamıyordu, bizden korkuyordu. Şimdi bizi koruyan yasalar var, her yerde Merkezler var. En iyi sen biliyorsun yaşadıklarımızı. Kim Namjoon'a saygı duyuyorum çünkü onun gibi genetik bilimciler sayesinde tanındık, bilindik ve yaşamımız insanlarla aynı." Haklıydı, genetik bilimcilerin araştırmalarının insanlar üzerindeki etkilerini kabul ediyordum ben de.

Hoseok yerinden kalkarak odanın içinde dolanıyordu, gözlerimle onu takip etmekten yorularak bakışlarımı ellerime indirdim, ona söyleyebileceğim kelimelerim yoktu. "Ona iyi bakacaklar. Merkez iyi bir aile bulur, sevgi içinde büyümesini sağlar. Benim içimde çok fazla sevgi yok Jungkook. Sen ve Yoongi hyung için olanlar bana yetiyor. Gördün halimi, beni bırakmasından ne kadar korktum. Ben bir daha vazgeçilen, gözden çıkarılan kişi olmak istemiyorum." Sesi sonlara doğru titrerken yerimden kalktım, kollarımı ona dolayarak odanın ortasında durmasını sağladım. O da bana sarılırken yakın zamanda onu ikinci ağlarken görüşümdü ve her daim gülümseyen arkadaşımı böyle görmek canımı yakmıştı. "Ben ona bakamam. Bunu yapamam. Olmuyor, çok düşündüm Jungkook." Bir elim sırtında gezinirken bir şey diyemedim, onun da kendi içinde sebepleri vardı.

Seokjin hyung yemek için odaya geldiğinde ikimizi de benim yatağımda, kedi halimizde gördüğünde gülmeden edemedi. Duygularımızın yoğunluğunun bedenlerimizi böyle etkilemesi tuhaf geliyordu bazen. Yemeğin hazır olduğunu söyleyerek kapıyı açık bıraktı, ayaklarımın üzerinde durarak yataktan atladım ve aralık kapıdan çıktım. İnsana dönüşemeyecek kadar yorgundum, Seokjin hyung mama kabıma yemek koyarken miyavladım, başımı onun bacağına sürttüğümde bir eliyle tüylerimi okşadı. "Keşke hep kedi kalsan, çok tatlısın bu halinle." dedi, başımı öptükten sonra yanımdan uzaklaştı. Kendine bir tabak hazırlamak için mutfağa gitti. Ne zaman kediye dönüşsem benimle yemek için bir tabak hazırlar, koltuğuna kurulur, saçma kedi videoları izlemeyi severdi. Onların aptal hallerinin bende olmamasının sebebi insan aklına sahip olmam olabilirdi. Yemeklerimizi bitirdiğimizde kucağına çıkar, o videoları izlemeye devam ederken tüylerimi okşardı. Bu basit alışkanlığımız bile beni mutlu ediyordu.

Hoseok gerinerek girdi salona, açıklı koyulu gri tüyleri kabarmıştı. Bir soyluya ait duruyordu kedi hali bile. Yanımdaki mama kabına başına gömdü. Çalan zil yerinden sıçramasına sebep oldu. Açık kapıdan giren Yoongi hyung eğilerek tüylerimizi okşarken Hoseok ona yanaşmış miyavlıyordu. "Yemeklerinizi yiyin bakalım." dedikten sonra doğruldu ve koltuğa ilerledi. Harika, eski günlerdeki gibi film gecesi yapabilirdik! Yemeğimi ilk bitiren olarak Seokjin hyungun kucağına atladım, o tüylerimi okşarken yerime yayıldım ve gözlerimi ekrana çevirdim. Hoseok da kendi mamasını yedikten sonra Yoongi hyungun kucağına tırmandı, bu akşamları seviyordum. "Hoseok'u ilk bulduğumda iki elime ancak sığıyordu ama şimdi kucağıma sığmıyor." diye söylendi Yoongi hyung, Hoseok yerinde dönerek patileri ile onun elini tutmak istediğinde güldü. "Jungkook da minicikti, o kadar korkak duruyordu ki. Ona bakıyorum ve bu kadar büyümüş olduğuna inanamıyorum." Seokjin hyungun konuşması iç çekmeme sebep oldu, kapı ikinci kez çalınana kadar keyfimiz oldukça yerindeydi.

Kim Taehyung kapıda dikilmiş, gözleri benim kedi halime bakar hâlde ağlıyordu ve kalbim ilk kez, gerçekten acı ile kavruluyordu.

-

merhaba.

boy in the bubble' taekookOù les histoires vivent. Découvrez maintenant