Aşırı heyecanlı olduğum bir kurguyla geldim. İnşallah siz de beğenirsiniz. Mahkum dizisinden esinlenilmiştir.
Karaca yanında gergin olduğu on metre öteden bile belli olan Azer'e döndü ve kaşlarını çattı.
"Azer, sen iyi misin?"
Azer ve Karaca tanışalı yalnızca üç ay oluyordu, ama o üç ayın koca hayatlarında ne kadar önemli olduğunu yalnızca ikisi biliyordu. Karaca, karşısındaki adamın gözlerinde üç aydır zerre değişmeyen aşık bakışlar için dünyayı yakardı. Azer'e kalsa, çoktan evlenmişlerdi. İşleri hala yavaş tutan Karaca'ydı, çünkü Azer'le buralardan kaçıp evlenmek ne kadar muhteşem duyulsa da, emin olmak zorundaydı. Kendinden, Azer'den ve birbirleri için uygun olduklarından...
Adamın heyecanını durdurmak onu çok zorluyordu, çünkü Azer ona dünyaları vaad ediyordu sanki. Bir gece ansızın buralardan gidip Amerika'ya yerleşmekten, kocaman bir masa kurup gecelerce düğün yapmaktan bahsediyordu. Çalgıcılar ve başka insanlarla, mutluluktan deliye dönecekleri gecelerden; sonra bir aile kurmaktan... Ama daha erkendi, Karaca'nın kalbi bunu umursamasa da hep beynini dinleyen bir kadındı o; ve biraz daha beklemeleri gerektiğini biliyordu.
O yüzden, şimdi bir arkadaştan daha fazlası ama iki sevgiliden daha azı olarak Azer'in ailesinin evinin önünde duruyorlardı. Adamın kapıyı çalmasını bekliyordu Karaca, ama Azer kapıda öylece dikilmeye devam ediyordu. Evde annesi, babası ve erkek kardeşi vardı. Azer'in iki yaş büyük abisiydi sadece, ama birbirlerine o kadar benzemiyorlardı aslında. Yalnızca fotoğraflardan tanıyordu Karaca Yüksel'i. Üç ay az zaman demeden deliler gibi aşık olduğu adamın ailesini tanımayı da çok istiyordu, ama Azer'in bu konudaki tavrı yüzünden geride tutmuştu hep kendini.
Azer, Karaca'yı düşüncelerinden kurtaracak şekilde boğazını temizledi ve sırtını dikleştirdi.
"Tamam, çalıyorum kapıyı."
Azer'in gösterdiği hayat belirtisiyle onun kolunu tutup durdurdu Karaca.
"Arkadaşız diyeceğiz, değil mi?"
Sorusunun üzerine Azer gülümseyip iç çekti ve Karaca'ya döndü.
"Yalan söyleyeceğiz yani ısrarla?" dedi ve Karaca'nın uzun saçlarının bir tutamını alıp parmağına doladı. Rüzgarın da esmesiyle iyice havalanan saçlarının kokusu Azer'in burnuna dolmuş olacak ki adam mest olmuş gibi gülümseyerek gözlerini kapattı. Karaca bu hareketi biliyordu, Azer onun göğsüne başını yasladığında da aynısını yapıyordu.
"Biz birbirimize ölüp bitiyoruz, deliriyoruz... Ama bunları demiyoruz... Gören de seni iyi aile kızı sanacak Karaca. Yalan söylemenin ayıp olduğunu kimse öğretmedi mi sana?"
Azer'in gülümseyişini izlerken Karaca'nın da suratına yayıldı aynı aşık sırıtışı. Uzanıp adamın olmayan sakallarını parmak uçlarıyla severken mırıldandı.
"Senin ailen, fark etmediysen diye diyorum, baya zengin ve ünlü Azer."
Azer ailesinden, hele de soyadından bahsetmekten nefret ettiği için yalnızca gözlerini devirmekle yetindi.
"Yani?" dedi umursamaz bir tavırla sevgilisine bakarak. Karaca ona doğru bir adım daha atıp kolunu sevdi adamın yavaşça.
"Yanisi, çok ciddiye alıp bunu bir mesele etmelerini istemiyorum. Biz emin olana kadar-"
"Emin olmak?"
Karaca'nın cümlesini Azer böldü hızla ve hayretle.
"Kapına kul köle olduğumu daha kaç ayrı dilde anlatayım Karaca? Ya da kaç farklı şekilde göstereyim istersin?"