Eskiden deli gibi aşık olduğum adamın tam gözlerinin içine bakıyordum ifadesizce. Eskiden bu gözlere hangi umutlarla bakmıştım, hangi heveslerle bakmıştım bir bilseniz.. Ama karşımdaki aciz adam duygularımı zerre önemsememiş ve kalbimi defalarca kez paramparça etmişti. Şimdi ise herşey tersine dönmüştü. Eskiden ona minnetle bakan gözlerim şimdi nefret ve acıma duygusuyla bakıyordu. O ise eskiden nefret dolu baktığı gözlere pişmanlıkla bakıyordu.
"Yalvarırım affet Adel. Açıklamama izin ver!" Tekrardan acıyarak baktım o gözlere.
"Hatırlıyor musun sana köpek gibi pişman olacağını söylemiştim. Ama sen her zamanki gibi beni umursamamıştın. Şimdi o anları canlandır gözünde. Sen, seni deli gibi seven bir kadının duygularını öldürdün. O kadın senin yüzünden duygusuz, ruhsuz birine dönüştü. Sana söylemiştim. Sana deli gibi aşık olan yanımı, seninle konuşmak için aptal bahaneler üreten yanımı, seni kendimden çok seven yanımı, hayatında yer edinmek için çırpınan yanımı özleyeceksin dedim. Şimdi ise senin için sadece üzülüyorum acınacak haldesin."
...
Perdenin ardından gözümü rahatsız eden güneş ışıkları yüzünden gözlerimi araladım. Dün o kadar yorulmuştum ki kamyon çarpmışa dönmüş eve gelince hemen uyumuştum. Ama hâlâ çok yorgun hissediyordum.
Ayaklarımı aşağı sarkıtarak yataktan kalkıp odamdaki banyoya girdim ve yüzüme birkaç kez soğuk su çarptım. Biraz olsun kendime gelmiştim.
Telefonumdan saate baktığımda saat 8.00'dı dersim 10'da başlıyordu ve anca yetişeceğimi düşünerek hazırlanmaya koyuldum.
Dolabımı açtığımda bir süre boş boş içini izleyip kafamda kombin oluşturmaya çalıştım. Eskiden ne güzel tek bir okul formam vardı ve her gün farklı kombin oluşturmak gibi bir derdim yoktu. Liseyi özlüyordum, herşeyiyle. En sonunda kahverengi bol kesim pantolon ve siyah uzun kollu bir bluz çıkarıp, bluzun eteklerini pantolonumun içine sokup sonbahar tarzında bir hava vermek istedim Ocak ayında oluşumuzu umursamayarak.
Tek yaşıyordum. Bir annem ve babam yoktu. Annem beni terk etmişti. Biraz olsun hatırlıyorum 10 yaşındaydım. Zaten 10 yaşına kadar büyümeme hiçbir yardımı dokunmamıştı. Ben o küçük yaşta kendime bakmayı öğrenmiştim. 10 yaşındaki bir çocuk acaba bu gece yemek yiyebilecek miyim endişesiyle geçir miydi her gününü? Ben geçiriyordum. Babamı ise hiç tanımadım. Bildiğim kadarıyla annem gençken bir hataya düşüp babamla beraber olmuştu. Ve sonucunda ben doğmuştum. Babam annemin hamile olduğunu öğrenince onu terk etmiş, annem ise ne kadar beni aldırmak istese de ananem buna engel olmuş. Anlıyacağınız hayat benden daha doğmadan nefret etmeye başlamıştı.
10 yaşımdan sonra asıl hayatımın cehennemi olan yetimhaneye gitmek zorunda kalmıştım. Orda gördüğüm muamelenin haddi hesabı yoktu. Hâlâ bunun etkisindeydim ve travmalarım sürüyordu.
16 yaşıma kadar cehennemi tam anlamıyla yaşamıştım sonrasında ise bir dedem olduğu ortaya çıkmıştı. Beni yanına almış ve hayatımın en iyi 2 yılını geçirmemi sağlamıştı. Evet.. Yalnızca 2 yıl çünkü beni o yerden kurtardıktan 2 yıl sonra vefat etmişti. Dedemi çok severdim ve ölümü hakkında hâlâ kelimeler kifayetsizdi benim için. Bana bıraktığı miras ise abartılacak kadar çok olmasa da bana yetiyordu.
Lise hakkında pek konuşmak istediğim söylenemez. Bana hem en güzel şeyleri verip hemde en güzel şeylerimi elimden almıştı. Fakat kim özlemez ki değil mi?
Şimdi ise üniversite 1. Sınıftım çocukluk hayallerim olan hukuk fakültesini kazanmıştım. Şimdiden herşey çok zordu ama yetimhane köşelerinde, ona konuşma hakkı tanınmadığı için ağlayarak ileride başka insanları kurtarma hayalleri kuran o küçük kız mutlu olmayı hak ediyordu.