Öncelikle hoş geldin çiçeğim. Kalemime bir şans verdiğin teşekkür ederim. Umarım bana bu yolculukta eşlik eder ve keyif alırsın 🥹❤️Kitabın ilk bölümleri edebi olarak, kurgu olarak zayıf olabilir (3 yıl önce yazdığım için) ama ilerleyen bölümlerde daha oturmuş olduğunu göreceksin. O yüzden sadece ilk partı okuyup geçme bu beni üzer 🥲 Senden minik ricam, ne olursa olsun okurken hissettiklerini, düşündüklerini ya da şunu yapsan daha iyi olur dediğin her şeyi benimle paylaşırsan çok mutlu olurum ❣️
🕸️
Odamın balkonuna sarmaşıklardan destek alarak tırmanıp aralık bıraktığım pencereden içeri girdim. Kapının arkasına koyduğum biblo olduğu gibi duruyordu yani kimse girmemişti odaya. Evden kaçtığımı zaten biri fark etseydi şu an kıyametin ortasında olurdum. Arkadaşlarımla çıkmaya bile iznim olmadığı için evden gizlice kaçmıştım. Dersaneden arkadaşlarımla canlı müzik olan bir mekana gidip orada takılmıştık. Meraklısı değildim fakat babam her şeye karşı çıktıkça benim inadına yapasım geliyordu.
Ses çıkarmamaya özen göstererek kıyafetlerimi çıkartıp banyoya girdim. Makyajımı çıkartıp yüzümü yıkadım. Nihayet uyumaya hazırdım. Saat gecenin üçü olmuştu ve benim sabah erkenden dersim vardı.
Sabah odamın kapısı ısrarla tıklatıldığı için uyanmak zorunda kalmıştım. Nesrin ablaydı.
"Tamam uyandım."
Sesimi duyduğunda kapıya yaptığı işkenceye son verdi. Ona kızamıyordum çünkü geç kaldığım zamanlar babam ona kızıyordu derse gidip gitmemem çok umrundaymış gibi. Yataktan zar zor kalkıp hazırlanmaya başladım. Her şeyi halettikten odamdan çıkıp aşağı indim. Babam her zamanki gibi masadaydı. Yonca yoktu sanırım yine spordaydı. Bu benim için daha iyiydi.
"Günaydın."
Ağzımdan zar zor çıkan bu günaydınla babam beni fark etmişti. Gözlerini yüzümde birkaç saniye değdirdikten sonra bakışlarını tekrar önündeki tablete çevirmişti.
"Gece uyumadın mı?"
Sert duygusuz çıkan sesi aslında sormak için sorduğunu kanıtlar nitelikteydi.
"Pek sayılmaz." Mırıldanarak verdiğim cevabı duymadığına emindin.
Babamla ilişkimiz böyleydi. Gerekli olmadığı sürece konuşmazdık. Beni hep yok sayardı. O yüzden onunla aynı ortamda nefes almak canımı acıtıyordu. Hatta çekiniyordum aldığım nefesin onu rahat etmesinden.
Annemle babam sekiz yıl önce ben on bir yaşımdayken boşanmışlardı. Çocukluğumun anılarında hep onların kavga sesleri yankılanıyordu belki de boşanmaları bana yaptıkları en büyük iyilikti.
Annem evlenmeden önce hep onun yanında kalıyordum. Bu eve neredeyse hiç uğramıyordum bile. Ta ki annem hayatını avukat olan yeni eşiyle birleştirine kadar. Fatih abi iyi biriydi. Fakat onların yanında kendimi sığıntı gibi hissetmiştim. O yüzden artık çok nadir anneme gidiyor, gitsem de yatıya kalmıyordum. Babam da evlenmişti. Kendinden oldukça genç bir kadındı. Yonca ile aramızda dokuz yaş vardı. İkisini de sevmediğimden dolayı mı bilinmez bu dünyanın en uyumsuz çiftiydi ikisi gözümde.
Ben ise bu oldukça sağlıklı (!) aile tablosunun içinde üniversite sınavına hazırlanmaya çalışıyordum. Liseyi bitireli bir yıl olmuştu. İlk yıl istediğim bölümü devlet üniversitesinde tutturamamıştım. Dersaneye gidiyordum düzenli olarak. Mümkün oldukça bu evden uzak kalmak iyi geliyordu. Hayatımın sıkıcı, sevgisiz, renksiz olduğunu unutuyordum bir süre de olsa. Babam tüm bunların gereksiz olduğunu söylüyordu. Direkt sınavsız yurt dışında istediğim bölüme gidebileceğimi defalarca söylemişti. Ama ben istemiyordum. Beni sevgisinden mahrum bırakan bu adamın parasıyla okuyup diplomamı satın almasını istemiyordum.
Telefonuma gelen mesajla irkildim. Gruptan mesaj gelmişti. Erdem dersanenin önünde buluşup kahvaltıya gitmek gibi bir teklifte bulunmuştu. Hem iştahım yoktu hem de keyfim.
Siz gidin tarzı bir mesaj atıp masadan kalktım. Babama hiçbir şey söylemeden evden çıktım.Şoför beni dersaneye bıraktığında yine bütün bakışlar üstümdeydi. Doğruca sınıfıma geçip dersin başlamasını bekledim. Ben eşit ağırlıktaydım. Arkadaşlarım sözelciydi bu yüzden onlarla aynı sınıfta değildik ve derslerde aşırı sıkılıyordum.
Ders zili çalınca herkes içeri doluşmaya başladı. Çantamdan kitapları çıkartıp hocayı beklemeye başladım. Ders edebiyattı. Ben kitabımdan şiirlere göz gezdirirken o sırada sınıfın kapısı açıldı.
"Selam gençler."
Kafamı ilk defa duyduğum sesle birlikte kaldırmıştım. Sesin sahibi yabancı adam kapıyı kapatıp masasına doğru yürümeye başladı. Masanın önüne geçip kollarını birbirine bağlayarak masaya yaslandı. İlk önce sınıfı süzmeye başladı. Kimseden ses çıkmıyordu.
"Ben Nejat Ali Kara. Kısa süreliğine edebiyat derslerinize ben gireceğim."
Herkes meraklı gözlerle bakmaya devam ediyordu.
"Çünkü hocanız işten ayrıldı. Yerine biri gelene kadar geçici olarak ben gireceğim."
Baştan aşağı süzmeye başlamıştım. En baştan betimlemek gerekirse kesinlikle ful karizmadan oluşuyordu. 30'lu yaşlarının sonlarında olmalıydı. Uzun sayılabilecek bir boydaydı. Yapılı geniş omuzları kendinden emin duruşuyla ilgi çekiyordu. Üstünde siyah jean, siyah gömlek ve siyah bir deri ceket vardı.
"Nerede hangi konuda olduğunuzu bilmiyorum. Bu yüzden sizden destek bekliyorum."
Ses tonu tok ve karizmatikti. Bakışlarımla adamı delmiş olacağım ki odağını bana yöneltti. Bununla birlikte utanıp bakışlarımı kaçırdım.
Bakışlarının ağırlığını hissedebiliyordum ona bakmasam da. Sınıftan biri konuşmaya başladığında bakışları başka tarafa yöneldi.Olduğumuz konuyu ve dersin sıradan işleyişi hakkında birkaç bilgi vermişti. Daha sonra da hiç kendinden bahsetmemiş sadece dersle alakalı konuşmuştu.
Ders zili çaldığında telefonumu alıp sıramdan kalktım. Gruba mesaj yazdığım sırada birine çarpmıştım. O kişiye bakmadan mesaj yazmaya devam ediyordum "Pardon." deyip tekrar çıkmaya çalıştım kapıdan fakat yine çarpmıştım. Kafamı kaldırdığımda Nejat hoca bana bakıyordu. Yanaklarıma hücum eden kanla telefonu kitledim.
"Özür dilerim görmedim."
Tek kaşını kaldırarak "Görmediğin görebiliyorum çocuk. Yürürken telefonla oynamaman gerektiğini öğrenmen gerek." demişti.
Bana çocuk demesine takılsam da sadece özür dilemiştim.
"Tekrardan özür dilerim."
Bir şey demeden arkasını dönerek sınıftan çıkıp gitti ben de sınıftan çıkarak kendimi terasa attım. Bizimkiler köşede sigara içiyorlardı. Yüzümü buruşturup yanlarına gittim.
"Bir kere de içmeyin şunu ya."
Sigaradan nefret ediyordum. Sadece bir kere denemiş bir daha da ağzıma sürmemiştim.
Erdem kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Sigarasını söndürüp çöpe fırlattı. Diğerleri de sigaraları bittikten sonra yanımıza oturdular.