a-ha: Take On Me
Annem, emek vermeden fikir belirten insanlara toptancı der. Kolay kolay ağzını bozmaz fakat bozduğunda da ortaya hiç aklıma gelmemişti bu ya dedirtecek türden fiyakalı kelimeler döker. Çelişki olmadan yaşayamaz insan deyişi, sahneden inerken kulaklarımdaydı. Anneme göre çelişki olmasaymış elektrik de olmazmış. Çelişki olmadan gelişimin de olmayacağını savunan bir eğitimci. Yirmi sene önce beyaz dediğimiz şeylere şimdi siyah dememizden daha doğal bir şey olmadığını savunur. Genelde gençlik yılarımdan ve bu yılların bana getirdiği triplerden, interneti ödev hariç her konuda kullanmamdan, cinsel hayatımın olmayışından konuşur. Dün hayır dediğim şeye bugün evet deyişimden ötürü kendimi kötü hissetmememi de bana o öğretti. Bir grup hıyarın ortaya fırlayıp da buna iki yüzlülük demesini asla anlamaz, ona göre insanoğlu çelişkilerle yaşar, her saniye bir şeyler öğrenir, öğreniriz. Bu yüzden emek vermeden fikir belirten insanları hiç ciddiye almaz. Toptancı, der ve uzaklaşır.
Sahneden inerken ve dudağım hala sızlarken, kulaklarımın içinde kendi sesim, alkışlar ve yüreğimin azmış halde atması dışında hiçbir şey yoktu. Hiçbir şey duyamıyorum sanarken aslında çok fazla şey duyuyordum ve bunlardan biri de annemdi. Elbette, burada değildi. Beni sahnede smooth criminal söylerken, ortalığı da bir güzel dağıtırken görseydi ağlar, sonra da İŞTE BENİM OĞLUM BAKIN BU BENİM OĞLUM diye bağırarak etrafındaki insanları hastaneye postalayacak tarzda sallardı. Ortaya karışık hale bürünmüş kafamın içinde annemin sesini duymamın tek sebebi şeytanın arka bacağı, Park Chanyeol'dü. Kafa çok çalışınca hasar verir ya o hesap işte. Bu durum bir ders çalışınca, bir de Chanyeol ile yan yana gelince başıma geliyordu.
Şaka gibi ama şarkıya başlamadan önce beni yüreklendirmiş, şarkının sonuna doğru nakarata benimle beraber eşlik etmişti. Eğilerek dudaklarını mikrofona yaklaştırması ve o dudakların neredeyse benim dudaklarıma çarpacak kadar yakın durması tuhaftı. Bunu dizi özeti gibi başa alıp tekrar etmek de tuhaftı ama sahneden inerken aklımdan geçenler bunlardı. Dudaklarının tüy dokunuşu kadar, incecik bir hızla yanağımdan uzaklaşması tuhaf hissettiriyordu. Hepsinden öte, şerefsiz oğlu şerefsiz, dudağımdaki sahte piercingi deli gibi çekiştirip dudağımın kanamasına sebep olmuştu ve yüzüne doğru bağıracak fırsatı dahi bulamamıştım. Sahneden söverek, içimden söverek tabii, indim. Dudağımın ortasındaki kanı emdim ve bir şeylerin ne kadar çok değiştiğini görmek için elimde birkaç dakikam oldu.
Ölünce anılar gözlerinin önünden geçiyor geyiği var ya hani, sahneden indiğimde başıma gelen buydu. Çocukluğuma kadar inmedik elbette, sadece bir zamanlar sapsarı olan saçlarımın şimdi simsiyah olması, aralarında belirli kızılların bulunmasını bir de mullet rezaletiyle gezinmem gözlerimin önünden koşar adım geçti gitti. Öldürseler de o sahnede tek başıma şarkı söylemem olayı da puf oldu. Kendime siktir çekmiş gibi hissediyordum, bu yüzden dudağımın ortasındaki kanı umursamadım bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kapıyı açık bırakanlar kulübü
Fanfiction"eve dönüyorsan, eve dönüş yolunu unuttuysan, çıkmaz sokaktaysan veya çıkmaz sokaklardan kurtulduysan, her neredeysen ve her nereye gidiyorsan"