Ani bir irkilmeyle uyandım.Yanımda duran bir bardak suyu içtim ki bunu yaptığıma ben bile inanamadım, genelde bu tarz durumlarda su içmekten nefret ederim.Klasik kabuslardan birini görmüştüm.Yorganı attım ve tüm suratımı yastığa boğarak bir çığlık attım. Pencereden dışarıya baktım ve rahatladım .Henüz buraya gelememişlerdi.Hala özgürlüğümüzü kaybetmemiş gergin ve huzursuz bir şekilde duruyorduk.Şehrin en yüksek tepesine çıktım,ve sadece düşüncesiz bir tavırla gün doğumuna bakıyordum. Bir kez olsun şu hayatımda yaşadığım ve muhtemelen yaşayacağım şeyleri unutmamı ve bana umut vermeyi başaran tek zaman şu gün doğumu vaktiydi. Daha sonra gözümden süzülen yaş bulunduğum tepenin tam yanındaki durgun nehre düştü ve su süzüldü... Gözümdeki sıcak yaşı sildim ve karşıda gizli birliklere karşı koyamayan askerlerin emrinde özgürlüklerini yitirmiş kasabanın haline baktım.Bu halkı kurtarabilmek için yapabileceğim neler olduğunu iç çekerek düşünürken ensemde bir tükürük hissettim.Tebessüm ettim bu benim kaplanım "Cesur"du. Kafasını dostça okşadım ve üstüne bindim.Ormana doğru yiyecek bulmak için yola koyulduk.Sırtımdaki okumu elimdeki yaya tutturup tetikte beklerken elime önceden aldığım taşı ağaca fırlattım ve ağaçtaki kuşlar uçuştu .Başarılı bir ok atışıyla bir kuş yerde.Daha sonra Cesur'un çılgınca hareketlerinden sonra pençelerine baktım ki pençelerinin arasında bir tilki olduğunu fark ettim .Anlaşılan bugün aç uyumayacağız. Çuvalıma tilkiyi ve vurduğum kuşu tıkıştırıp semere koydum .Daha sonra bir inleme duyuldu.Cesur yavaş ve sakin adımlarla benim sese doğru gitmemi sağladı.
Ardından Cesur'un üstünden indim ve çalıkların arasından kasabaya baktım.Bu kasabada düşmanlar zorla halkı askeri eğitime tabii tutuyor ve olası bir savaşta kendi taraflarında olmayı zorluyor.Yapılan en ufak bir itaatsizlikte kişi cezaya çarptırılıyor. Allah'a şükürler olsun ki henüz bizim kasabaya bulaşmadılar.Etraftaki gardiyanlar her tarafı gözetliyor bu sebepten daha fazla şansımızı zorlamayarak Cesur'un üstüne bindim ve eve doğru ağır adımlarla ilerledik.
Evde kapıyı benden sadece 3 yaş küçük olan kardeşim Barış açtı ve açmasıyla bana fısıldaması bir oldu:
"Fazla üzerlerine gitme".
Suratımdaki biraz kuşkuyla onayladım Barış'ı. Daha sonra Barış annemlere seslendi:
"Ağabeyim Batu geldi."
Babamın yüzünden düşen bin parça.Elimdeki çuvalı kaldırarak:
"Bugün de aç kalmayacağız millet!"
Dememle annemin:
"Bu harika ben bunları yıkamaya gideyim o zaman!"
Diyerek gergin ortamdan uzaklaşması yılların tecrübesi tabi.Bense babamın karşısındaki koltuğa geçip:
"Sorun nedir?Bir şey mi oldu?"
diye soğukkanlılıkla soru yönelttim.Babam kendini toparladı ve cevabı aksatmadı:
"Bizim kasabamızın kıyılarındaki akarsu da bir sürü balıklar vardı.Hatta biliyorsun ki besinimizin % 90 ını karşılıyorlardı .Ta ki düne kadar... Savaşçıların yandaşlarından birisi göle zehir atmış.Tuttuğum balıkların hiçbiri yaşamıyordu ve onlara temas edince çeşitli hastalıkların bulaştığını meydana geldiğini arkadaşlarımızla gördük ancak herkesin bundan haberi yok.Ancak anlayamadığımız bir sebepten balıklar canlıymış gibi suda süzülüyor,hareket ediyor.Onları tutsam bile asla yiyemeyiz amaçları halkın nüfusunu azaltmak.Bu yüzden bu balıkları kimsenin tüketmemesi gerekiyor.Sanırım bugünden sonra yemek yeme işimiz sana kaldı çünkü oltamı alıp avlayabileceğim bir balık kalmadı..."
Derin bir nefes alıyor ve babama teselli ediyorum:
"Hmm,gerçekten bizi kökünden bitirmeye çalışıyorlar galiba.Neyse sorun etmene gerek yok ben yineden ormanda avlanmaya devam ederim.Ve en kısa zamanda yaşayan balıklar bulmaya çalışacağım. Her neyse ben bir hava alıp geleceğim belki akşam yemeğine gecikebilirim."
Bunu söylerken deri montumu hızlıca üzerime geçiriyor,kapıyı sertçe kapatıyorum.Hızlı adımlarla yürüyorum,ve karşımda Lara'yı ahşaptan yapılmış merdivenlerde telaşlı bir şekilde otururken görüyorum.
O hiç sormadan:
"Olanları öğrendim ama bir planım var acele etmeliyiz."
Lara gözündeki yaşın suratından süzülerek inmesine izin verdi.Ayağa kalktı ve derin bir nefesten sonra:
"Bunlar bizi açlıktan öldürecekler,
Açlıktan ölmeyi bırak, cahil kişiler yiyecekleri balıklar yüzünden birer köle halinde bile gelebiliriz.Biz bittik."
Daha sonra dediği şeyleri çok büyütmeyerek:
"Acele etmemiz gerektiğini söylemiştim."diyerek koşmaya başladık.Beni takip etmesi gerektiğini söylemeden de anlamıştı zaten.Tek elimi hızla koşarken ağızıma götürüp çok güçlü bir ıslık çıkarttım ve çok geç olmadan Cesur önümüzde belirdi.Önce kendim Cesur'un üzerine bindim daha sonra'da elimi Lara'ya uzatmamla onun elimi tutup binmesi de bir oldu.Elime Cesur'un dizginlerini aldım ve:
"Nehire, Oğlum" diye bağırdım. Nehrin çok yakınlarında çalılıkların arkasında durmamız gerektiğinden vardığımız bu alanda durduk.Cesur'un üstünden inerken cebimden bir tutam ceviz çıkardım ve Cesur'a ikram ederek:
"Aferin oğlum."diyerek başını okşadım.
Lara ile birlikte çalılıklara çömelip:
"Sanırım kimse yok."diye bir fısıldama geldi Lara' dan.
"Tamam şimdi çıkalım ama yinede sessiz ol."
Dedim ve başıyla onayladı.Elimle bekle hareketi yaparak birkaç adım ilerledim kimse yoktu.Daha sonra Lara' ya elimle gel işareti yaptım.Nehir ve zararlı balıkların dibindeydik.
"Eee şimdi ne yapacağız kaptan?".
"Tamam şimdi babamdan bildiğim kadarıyla, nehrin birkaç metre arkasında çalılıkların içinde küçük bir dere var.Buraya büyük balıklar yavruları öldürmesin diye yavrular koyuluyor.Oraya gidelim."
"Şu Mert'in meyve topladığı ağaçların dibindeki mi?".
"Evet aynen öyle".
Mert aramızdaki en zeki insandır.Daha çok bitkilerin her şartta yetişebilmesi için onların genleriyle oynadığını bir bitkinin olduğundan daha fazla tohum vermesini sağladığını bile inkar edemeyiz.Zamanının çoğunluğunu
Meyvelerle ve bitkilerle geçirirdi.Arada çiftçilik yapan babasının hayvanlarını da tedavi ediyordu.Heh Lara da bıçakçı bir avcı hatta benim yayım ve okumu o keserek düzleştirerek meydana getirdi.Aynı zamanda bir çok insanı vahşi yaratıklardan kurtardı.Her neyse yürüyerek küçük dereye vardığımız da Mert'i çenesini sıvazlayarak derin düşünceler içinde olduğunu fark ettik.Tam ona selam verecekken birden ayağa kalktı ve:
"Evvvvveetttt, buldum!".
Masasındaki küçük bir tahtadan şırıngayı alıp elindeki elmaya batırıp şırıngaya elmanın suyunu çekti.Daha sonra dereye akıttı ve birden su altın sarısı bir ışıltıyı etrafa saçtı ve su masmavi oldu.
Daha sonra biz büyük bir heyecanla:
"Ne yaptın Mert?"diye kuşkuyla sorduk çünkü genelde aldığımız cevaplar bizim dilimizle değilde fenle,kimyayla ilgili terimlerle oluşuyordu ve biz hiçbir şey anlamıyorduk.
Ancak Mert bizi şaşırttı ve:
"Bu balıklara zehir dokunulmamış çünkü zehirli bir balığa ağaç dalı dokundurulduğunda dal yeşil renge bürünüyordu ancak bu yavrulara değdirdiğimde dala hiçbir şey olmadı.Yani bunlar sağlıklı balıklar ancak aralarında zehirli yavrular da vardı,öyleki bu zehir hem havadan hem de sudan yayılabiliyor."
"Peki şu suyun değişmesi neden?"diye atıldı Lara.
Cevap gecikmedi:
"Buradaki birkaç balığa dal değdirdiğimde yeşile dönmüştü yani zehirlilerdi. Bu suya da yansımıştı ancak elma suyu bir panzehir etkisi gösterdi ve balıklardaki de suda ki zehirleri de yok etti ve su berraklaştı."
"Sen bir dahisin Mert!".diyerek Lara' yla bir gülümseme attık.Ancak suratımızın bozulması çok uzun sürmedi.
Lara herzaman ki şüpheci yapısıyla:
"Zehirin havadan bile yayılabildiğini
söylemiştin,buna ne yapacaksın ve bu balıkları yiyebileceğimize nerden emin olacağız?".
"Öncelikle bu panzehirli balıkları farelere yedireceğim,eğer fareye kötü
bir durum olursa kesinlikle daha güçlü bir ilaç bulacağım.Aksi bir durum olursa insanların yemesinde bir sorun olacağını kesinlikle zannetmiyorum.Zaten sağlıklı yavruları tahta fanusa koydum bu şekilde sağlıklı bir şekilde çoğalırlar.Eğer elma çok işe yararsa elma suyunu buharlaştırıp havaya yayılmasını sağlayacağım."
Lara'yla hiçbir şekilde anlamamış bir suratla birbirimize baktık ancak daha sonra ben gülümseyerek:
"Sen işini daha iyi bilirsin,biz sana güveniyoruz."diyerek takım kucaklaşması yaptık.
Ardından Mert:
" İyi de bu durumdan tüm kasabanın haberdar olması gerek."
Lara:
"Peki bir kamyonet bulup ondan megafonla bağırsak olmaz mı?"
Mert:
"Hayır farkındaysanız düşmanlarımızın birçoğu yan kasabada eğer kalkınmaya ve uyanmaya başladığımızı anlarlarsa çok uzatmadan işimizi bitirirler,bu işi sessiz ve belli etmeden yapmalıyız."Gerçekten zekiydi,birçok hatadan onun sayesinde dönüyorduk bu yüzden arkadaş grubumuzun içerisinde onun da olması işimize yarıyor.
Daha sonra Lara:
"Hmmm haklısın o zaman bunu sessizce yapmamız gerekiyorsa,yarın tüm ekip bir arada ormanın içinde yaptığımız ağaç evde buluşalım,daha sonra kasabadaki bölgeleri birbirimize paylaştıralım,daha sonrada kapı kapı dolaşarak halkı bilinçlendiririz."
Ben de :
"Cesur'u da kullanarak ulaşım hızını arttırırız."
dedim büyük bir coşkuyla.
Mert:
"Tamam millet oldu bu iş o zaman yarın tüm ekip ,ağaç evdeyiz ."dedi kararlı bir tavırla.Daha sonra birbirimize hoşçakal diyerek ayrıldık.Ben de cesurla birlikte ağır hareketlerle evin yolunu tuttuk.Ertesi gün enerjimizin fazla olması gerektiği nedeniyle Cesur'a olduğundan birkaç gram fazla yemek verdim ve uykuya dalmaya başladığını gördüm.Benim de erken uymam gerek düşüncesi aklımdan geçince yatağıma yönelip kendimi yatağıma salıverdim...