Doğru ya... korkunç bir oyuncuydu!

"Dışarıda ne var görmek istedim."

"Hiçbir şey yok! Beni oyaladın! Ne vardı burada?"

"Bir hanımefendinin nefes almasına yardımcı olmak ne zamandır oyalanmak oluyor?" diye sordu Odette, "Ayrıca sana bir şey olmadığını söyledim. Hadi, acıktım diyorum!"

Harold kaşlarını şüpheyle kaldırsa da Odette'in koluna bir beyefendi gibi girdi, "İlk kez bu kadar aç olduğunu görüyorum. Ancak bunu sorgulamayacağım. Nasıl olsa dışarıda bir şey yoktu, değil mi?"

"Olsa görürdün..." dedi Odette. Ardından odadan çıktılar.

Önceki gece Harold'la Badminton House'a döndüklerinde Harold onu bir beyefendi gibi odasına kadar bırakmıştı. Pekâlâ, defalarca kez Odette'le beraber kalmak için onu ikna etmeye de çalışmıştı, ancak olmamıştı. Odette kadar inatçı birini o da görmemişti. Ama ne yapsın... Odette'ten başkası onu bu hâle sokamıyordu.

Sonra elbette ki tüm gece aklından Odette'le ilgili şeyler geçip durmuştu. Buna ne kadar alışmıştı böyle, hem de o kadar kısa bir sürede... çıldıracaktı, Harold. Odette nasıl sabredebiliyordu ki?

İşin aslı o da zor uyumuştu. Ancak ona soracak olursanız bu basit bir durumdu. Yerini yadırgamıştı, Odette. Harold nasıl olsa tanıdığı biriydi, o yanındayken rahatça uyurdu elbette. Hem yarın yola çıkacaklardı, böyle şeyleri düşünerek uykusuz kalamazdı. Ayın üstünden atlayan keçileri saydı, bir süre sonra bu o kadar sıkıcı bir iş halini almıştı ki önce ikişer ikişer, sonra üçer üçer saymaya başlamıştı. On ikişer saymaya kadar devam etti bu, 384'ten sonra saymayı bıraktı. Tam tersine yarıyordu tüm bunlar sanki. Uyuyamıyordu işte!

Yine de ikisi de şanslı sayılırdı. Sabaha karşı uyuyakalmışlardı. Ardından da yağmur sesiyle uyanmışlardı. Yolculuğun aksayabileceğinin bir göstergesiydi bu. İkisini de mutsuz etti bu, dertlendirdi. Ancak yolculuğa çıkacakmış gibi erkenden hazırlandılar yine de. Harold ondan hızlı davranıp kapısına gelmiş ve kızı sinirlendireceğini bilmesine rağmen korsesinin iplerini bağlamayı teklif etmişti. Odette ise cevap olarak giyinmiş bir şekilde kapısını aralamıştı. Ardından genç adamı içeri davet etti ve sohbet etmeye başladılar.

Şimdi ise kahvaltı salonuna iniyorlardı. Ancak o da ne? Chad ve Evangeline merdivenlerden yukarıya doğru çıkıyorlardı. Sırılsıklamlardı, hatta deyim yerindeyse sıçana dönmüştüler.

Harold bir an duraksadı, böyle bir şeyi beklemiyordu. Evangeline ve Chad de durmuşlardı. Garip bir sessizlik oldu.

"Bu ne hâl?" diye sordu, "Bu havada dışarıda ne arıyordunuz? Aklınızı mı yitirdiniz?"

İkisi de yutkunup birbirlerine bakmışlardı ki Chad önce konuştu, "Ekselansları yağmurun kokusunu duymak istemişler. Ancak hava bunun için fazla soğuk, ona içeriye kadar eşlik ettim bu yüzden."

"Yağmurun kokusunu duymak istemiş," dedi Harold kaşlarını kaldırırken, "Fırtınada."

"Fırtına falan değil, alt tarafı yağmur..." diye söze başlamıştı ki Evangeline sesini gök gürültüsü bastırmıştı. Odette gök gürültüsünden haz etmezdi, ancak soğukkanlı davranmaya çalıştı. Ne var ki parmaklarının arasındaki kolu farkında olmadan sıkıvermişti.

"Tanrım!" diye söylendi bakışlarını tavana çıkaran Evangeline, "Bir kez olsun benim yanımda olmuyorsun!" burnundan bir soluk verdi ve Harold'a döndü, "Sana sormayacağım ne yapacağımı, değil mi?" itekledi kardeşini, "Çekil önümden. Zatürre olacağım."

Chad'i arkasında bırakmıştı ki o da konuştu, "Islak bir tel saçının bile kalmadığından emin olup size eşlik edeceğim, ekselansları. İzninizle."

mon chéri | harry stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin