-16

339 40 1
                                    

san | wooyoung

fısıldadı, "yaptırsana."

bu her şeyi, demek istediğim her şeyi alıp götürmüştü içimde onu becermekten beni alıkoyan. derin bir nefes aldım, "wooyoung kapa çeneni ve yatağa git."

kendi kendine gülümserken ellerini uzattı,"tamam, gel buraya."

inledim,"pantolonunu geri giy." onu isteyebilirdim ama yakalanma riskini göze alamazdım. ikimiz için de iyi olan buydu.

kısa sürede pantolonunu geri giydi, sızlanmayı eksik etmeden de olsa.

mırıldandı, "pislik."

wooyoung

yabancı bir alarmın sesiyle uyandım, kollarımı etrafa uzatırken muhtemelen san'ın yüzüne vuruyordum, tek istediğim alarmın sesini kesmesiydi.

"siktir wooyoung, dur!" söylendiğinde sözlerine gülümsedim. yataktan kalktığını hissettim ve ardından alarm kapandı, "okula birlikte gideceğiz gibi görünüyor." gözlerim hâlâ kapalıyken başımı salladım.

üzerime bir yığın kıyafet atıldığında nihayet gözlerimi açtım, bu üniformaydı. "kalk ve duş al, az önce aldım ben." konuşsa da ne söylediğine dikkatimi veremiyordum, karın kasları...

kabul ediyorum, geçtiğimiz hafta içinde değişmiştim. artık hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi görünüyordu, kilise çocuğu cephem yok olmuştu ve neden olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.

kıyafetlerini alıp banyoya gittim ve okula gitmek için hazırlandım.

__

"anahtarlarımı alayım da gidelim." san anne babasından kaçınmak istediği için onun penceresinden gizlice dışarı çıkmıştık, ama tabii ki o araba anahtarlarını unutmuştu.

nihayet onu yeniden aşağı doğru inerken görmüştüm ki babasının gürleyen sesi tarafından durduruldu. "CHOI SAN HEMEN BURAYA GEL--"

kızgın adam sözünü bitiremeden san arabasına doğru koşmaya başlamıştı. "gir, gir, gir!" babası onu kovalamaya başlayınca bana doğru koşarken bağırdı.

hızla itaat ettim ve arabaya bindim, "siktir, siktir, siktir..." titreyen elleriyle arabayı çalıştırmaya çalışıyordu.

tam zamanında arabayı sürmeye başlamıştı, babası bize yetişmek üzereydi, "eh, eğlenceliydi." parmaklarını saçlarının arasından geçirirken rahat bir nefes aldı.

düşününce benim ailem de muhtemelen çıldıracaktı ama... umrumda değildi.

neredeyse derse geç kalmak üzereydik ama yetişmiştik, içeri girerken yeosang'ın bana el salladığını gördüğümde gülümseyerek karşılık verdim.

"selam. " ben otururken gülümsedi, "selam."

öğretmen her zamanki gülümsemesiyle sınıfa girdi, ellerini çırparken konuştu, "tamam sınıf, hadi başlayalım!" 

ders başladığında uykuya dalmaya hazırlandım, daha kafam tam olarak sıraya düşmeden telefonum titredi.

san
öğle yemeğinde benimle tiyatro odasında buluş

kaşlarımı çattım ve arkamdaki çocuğa kısa bie bakış attım, gözleri öğretmendeydi. iç çekip önüme döndüm.

tamam

okundu: 08:30
__________

zamanı gelmişti, gergin olduğumu düşünebilirsiniz ama hayır, heyecanlıydım. zihniyet değişimi insanı gerçekten etkiliyordu, belki bu yüce choi san'ı ortada bıraktığımda hissettiğim güçten geliyordu, belki de ben başından beri böyle biriydim.

ayakkabılarım, bazı kızların topuklu ayakkabılarının sesini andıran hafif bir tıkırtı sesi çıkarıyordu. belki hafiften sallanarak yürüyordum ya da kendimi farklı şekilde taşıyordum, ama kesinlikle birçok bakış almıştım.

nihayet tiyatro odasının kapısının önünde durdum, sonunda nasıl bir his olduğunu anlayabilecek miyim... bir erkek tarafından istenmenin?

odaya girmeden önce nefesimi verdim, san bacaklarını ayırmış halde koltukların birinde oturuyordu. "otur." güldüm, yanındaki koltuğu göstererek konuştum, "buraya mı?" bu sefer kucağını işaret ederek fısıldadım, "yoksa oraya mı?"

bana küçük bir bakış attı ve başını yana eğdi, kucağında değil de yanında oturmamı istediğini işaret ederek.

itaat ettim ve oturdum. nefesini verdi, "bu... değişim." kaşlarımı kaldırdım, "meseleyi anlamadım, hoşuna gitmedi mi?"

yalan söylemeyeceğim, bu yeni tavrımdan hoşlanmadığı fikri beni özgüvensiz hissettirmişti, bu onun içindi nihayetinde. "ben önemsemiyorum, asıl soru sen bundan memnun musun?"

basitçe cevapladım, "öyleyim."

başını sallamakla yetinip ayaklanmaya başladı, kaşlarımı çatarak sordum, "woah, bu muydu?"

"geceyi senin evinde geçireceğim." bu kapıdan çıkıp gitmeden önce söylediği tek şeydi.

ugh

Take me to church [w.s] / türkçe çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin