22

2.4K 108 2
                                    

Dünki konuşmamızın ardından uyuyamamıştım bile. Bugün onun karşısına çıkacaktım ama nasıl ve ne zaman?

Hava karardığında sahilin yakınlarındaki parkta mı buluşsak ki? Şimdi düşündüm de ne romantik oldurdu.

Yatakta bunun hayaliyle düşüncelerden uyandığımda saat öğlene geliyordu. Bu durumdan da Balım'ın aramasıyla çıkmıştım.

Telefonumu kulağıma götürüp konuşmasına izin verdim. "Kız yeni kafe açılmış. Oraya gidelim mi?" diye sordu.

"Bal çok heyecanlıyım. Bu gece karşısına çıkacağım."

"İşte fena mı olur kafan dağılır. Hem o da gelemiyormuş. İşi varmış falan filan. Öyle dedi."

"Tamam o zaman. Bir saate oradayım." diyerek telefonu kapattığımda hazırlanmak için dolabımın karşısına geçtim. Yarım saattir ne giysem diye düşünürken siyah dar bir bodyle inek desenli bir etek seçtim. İnşallah donmam.

Kendimi garantiye almak için uzun çorap çizmelerimi de giydim. Üzerime de siyah incecik montumu aldım ve evden çantamla çıkıp taksiye bindim. Öğleni yirmi dakika geçmişti ki anca geldim.

İçerisi tıklım tıklımdı yeni açıldığından. Kapıdan adımımı atar atmaz önümde Gediz'le Balım belirdi. Geçmemi engellediler.

"Burası dolu. Hadi başka bir yere gidelim." dedi Gediz yüzündeki endişeyle.

"Manyak mısınız ya. Ben bu yolu boşa gelmedim." diyerek aralarından sıvıştım ama bu sefer de Balım kolumdan yakaladı beni.

"Beğenmedim ben burayı." dedi. Nesi var ki şirin bir kafe.

"Dondum ben. Az soluklanıp başka bir yere geçeriz." dedim. Bu sefer beni kimse tutamadı. Zaten birkaç tane de boş masa vardı.

Gözlerimi etrafta dolandırırken Dilara'yla bakışlarımız birleşti. O kızı hiç sevmezdim. Şeytan gibi bir şeydi zaten.

Kendisi Gediz'in ilk sevdiği kişiydi. Aldattı onu. Yaa o yaşında milletin altına girmiş. Bunda problem yok. Bana ne yani. Ama bunu Gediz'le sevgiliyken yapması beni çileden çıkarıyordu. Anonimlik olayını konuşurken de ondan akıl almıştım. Bizimkiler dışında bir tek Dilara biliyordu.

Bana aptal bir sırıtış gönderip önündekini işaret etti. Bakışlarımı ondan çevirip karşısında oturan adama baktığımda yutkunamadım bile.

Amir'in çok önemli işi bu muydu? Birkaç adımda yanlarına vardığımda arkamda Gediz'le Balım duruyordu.

Buradan gitmek istemelerinin sebebi bu görüntüydü. Belki ufak bir yanlış anlaşılma. Sorgulamadan infaz yapmamalıyız.

"Selam." dedim titreyen sesimle. İçimdeki burukluğa engel olamıyordum. Amir kafasını çevirip bize baktı. Yüzü gülüyordu ama rahat değildi.

"Selam." dedi bize de. Bir süre bakıştıktan sonra "Tanıştırayım," diyerek eliyle Dilara'yı gösterdi. "Gizli anonimimiz Dilara." dedi.

Ben mi? Başımdan dökülen kaynar suyu her bir hücremde hissediyordum. Dilara'nın yüzündeki sırıtışı görmemek elde değildi. Adımlarım gerilediğinde iki bedene çarptım. Gediz ve Balım...

Ağlamamak için kendimi o kadar sıkmama rağmen gözümden bir damla yaş süzüldü. "Söylemek zorundasın." diye fısıldadı Gediz.

Hayır, bunu yapamam ki. O mutlu görünüyor.

"Söyleyemeyecek kadar güçsüzsen arkadaşım değilsindir." dedi Balım.

Derin bir nefes alarak elimde sıktığım telefonun kilidini açtım ve mesajlara girdim. Son mesajlarda tam bu saatte ve burada buluşacağımız yazıyordu. Ben o saatte uyurken bunu kim yazabilir ki?

Telefonumu Amir'in önüne, masanın üstüne kırarcasına bıraktım. Gözlerim Dilara'dayken "Senin ölümün benim elimden olacak." dedim.

Bakışlarım Amir'e geçtiğinde acır gibi bakarak "Siyah'ı onda araman hataydı." dedim ve kafeden koşar adım çıktım.

Sanki o ortam beni içine çekiyormuş gibi hissettiğimden dışarıda derin bir nefes aldım. Ben böyle hayal etmemiştim. O mesajın hala nasıl yazıldığını düşünmeye başladım. İki kaldırımın arasındaki ince sokakta durarak düşünmeye başladım.

Daha demin soğuk olmasına rağmen günlük güneşlik olan hava içimi biliyormuşçasına yağmur yağdırdı. Bulutlar benim için ağlıyordu. Etrafıma baktım, koşuşturan insanlarla doluydu. Ben ise yolu nortasında durmuş ıslanmaya devam ediyordum. Yağmur damlalarının tenime işlenmesini istiyordum.

Arkamdan sarılan iki kolla yağmur suyuna karışmış göz yaşlarım duruldu. Güzel kokusundan Bebeğimi anlamıştım. Onun benden gitmesini hiç istemiyordum ben.

İkimiz de konuşmadık. Hem de uzun bir süre. Yağmur şiddetini arttırmış gök gürlemişti ama umursamadım bile.

"Onu gerçekten reddedecektim. Onu her ne kadar siyah olarak görsem de onu o an istemedim Lila. Onun gerçekten Siyah olmasını hiç istemedim."

Gözlerimi kapattığımda kendimi onun yerine koydum. Seni seven birisi var, başkasına ilgi duyuyorsun, seni sevene karşı bir şey hissedemeyince ona ne yaparsın? Onu reddetmek zorundasın. Değil mi, sevdiğine gidersin.

"Bana gelir miydin?" diye sordum. Ona Amir Bebeğim demeyi o kadar çok istiyordum ki.

"Ben, Siyah'ı kırmadan Lila'ya gelirdim. Gelecektim de. Ama benim Siyah Bebeğim zaten Lila'ymış." dediğinde ona döndüm ve kollarımı boynuna sardım. Gözlerimle yüzünü incelerken dokunmak istedim. Bir elim yüzünde gezinmeye başladı.

Belirgin elmacık kemiklerini seviyordum. Yüzüne öpücükler kondurdum. Bu adam temastan hoşlanmıyordu ya. Şimdi ise sesini bile çıkarmıyordu. Gözleri, yanakları, burnu, alnını dudaklarımla mühürlemiştim. Peki ya dudakları? Onlar da benim olacak mıydı?

Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım aşkla. "Amir Bebeğim?" dedim soru sorar gibi. 'Hıı' gibi bir nida çıktı ağzından. Gözlerimi gözlerinden çekip dudaklarına bakarken "Seni seviyorum Amir Bebeğim." dedim ve gözlerim kapattım. Onun beni öpmesini bekliyordum.

İstediğim oldu ve dudaklarımız mühürlendi.

AMİR BEBEĞİM |TEXTİNG|  ✓Where stories live. Discover now