ana kapılarak söylemedim, eminim

643 86 66
                                    

seri adımları olabilecekmiş gibi daha da hızlanmıştı sarışının. ailesine son anda hatırladığı acil bir ödevleri olduğunu ve bunun için jisung'a gittiğini, bir kaç saate döneceğini söylemişti. onun ismini vermişti çünkü biliyordu ki o da onun annesi de bir sıkıntı olursa felix'i idare ederlerdi. bu konuda bir kaç kez onlara minnettar kalmıştı, yine de buna gerek kalmamamısını da umuyordu. ailesine yakalanırsa ceza mı alırdı acaba? belki bir hediyeyle gönüllerini alırdı..

zihninden türlü türlü aptalca şeyler geçirmesinin tek sebebinin heyecanını dindirmeye çalışmak olduğunun farkındaydı. attığı her adımda kalbi ciddi anlamda ağzında atıyormuş gibi geliyordu. normalde çok yakın gelen on beş dakikalık okul yolunun uzunluğuna dahi lanet etti o an. terlediğini hissettiği ellerini, günler önce hayallerinde buluştuklarında giyeceği şeyleri tasarlamasının bugün seçiminde büyük kolaylık sağladığı kıyafetine sildi.

üstünde siyah bir kot ceket, onun içine ise siyah, üzerinde beyaz baskıları olan bir tişört. altında da yine siyah bir kot vardı. oldukça sade bir kombin olduğunun ve hala parlaklığını yitirmemiş sarı saçlarına tezat düştüğünün farkındaydı ancak seçerken daha çok düşündüğü şey changbin'in tarzıydı. ona da oldukça uygun olduğunu biliyordu. bu onun için yeterliydi.

sonunda okulun önüne geldiğinde adımları neredeyse koşar hale gelmişti. bahsettikleri ara sokağı batalı çok olmamış güneşe ve ışıklandırmanın kötü olmasına rağmen seçebiliyordu. iki, iki buçuk metre kadar genişliği olan, eski ve kullanılmayan iki bina arasında kalmış ve çok da uzun olmayan bir çıkmaz sokaktı burası aslında. biraz kuytu köşe kaldığından okuldaki çiftlerin yiyişme mekanlarından da biriydi. bunu düşündüğünde kendinin de o amaçla oraya adımlıyor olması yüzüne aptal bir gülümseme getirmişti.

sonunda sokağa girebildiğinde gözleri, adım seslerinden geldiğini fark eden ve bedenini yaslandığı eski duvardan, bakışlarını da parlayan telefon ekranından ayıran diğer irislerle buluştu. ne diyeceği ve yapacağı hakkında hiç bir fikri yoktu. kendisi de onun tam karşısındaki duvara sırtını yaslayarak heyecandan ve son sokakları neredeyse koşarak geçmesinden dolayı hızlanan nefeslerini düzeltmeye çalıştı. saniyeler sonra sessizliği bozan da tahmin edildiği gibi o olmadı.

"hoş geldin."

yüzüne bir gülümseme yerleştiren beden bir kaç adım atarak ona yaklaştığında farkında olmadan nefesini tutmuştu. gerildiğini hissettiğinde gözlerini etraftaki grafitilerde gezdirmekte bulmuştu çareyi. fosforlu spreyle yazılmış saçma sapan bir küfürde gözleri takılı kaldığında sonunda konuşabilmişti.

"çok mu beklettim?"

siyah saçlı genç bedenini diğerinin hemen dibine onun gibi yasladı. kolları birbirine bitişikti. fakat onun tersine bakışlarını yanındaki bedenden bir an dahi ayırmıyordu.

"hayır. yani, sana yazdığımdan beri buradayım aslında ama beklemeyi göze almıştım. koşmana gerek yoktu."

sona doğru güldüğünde bu diğer gencin rahatlamasını sağlamıştı. sonunda gözünü grafitilerden yanındaki bedene çevirdi ve onun gibi gülerek sordu.

"geleceğimden bu kadar emindin yani? gelmeseydim ne yapacaktın acaba?"

sorduğu sorular ile kulaklarına kısa ve çok sesli olmayan bir kahkaha dolduğunda kendi de gülmüştü. kahkahası bittiğinde göz göze gelmişlerdi.

enayi, changlixWhere stories live. Discover now