Ep. 5

772 117 35
                                    

İyi okumalar!🦥
¤

"Acaba benim de bir ailem var mıdır Jungkook."

Sorduğu soru karşısında aklımdaki sorular daha da kabarmıştı.

"Nasıl yani? Ailenin yerini bilmiyor musun?"

Bir müddet sessizce beni izlemişti. Sonrasında kafasını yavaşça sağa sola salladı.

Gözleri parlıyordu çünkü dolmuşlardı. Karalarını benden kaçırıp devam etmişti.

"Doğrusu yaşayıp yaşamadıklarını bile bilmiyorum ama hissediyorum, ailem yaşıyor. Yakınımda."

Gözlerimin içine bakıyordu şimdi. Nasıl ailesini bilmiyordu bunu anlamamıştım.

Şuana kadar ne yapıyordu o zaman?

"Taehyung, hakkında hiç bir şey bilmiyorum ve bu canımı sıkmaya başladı.

O hale nasıl geldin yada kim getirdi? Nerede yaşıyordun? Lütfen söyle bana. Yalvarırım."

"B-ben bilmiyorum."

Sıkıntılı bir nefes vermiştim. Söylemiyordu işte. Sonra sessizliğini bozdu.

"Ben aylardır uyutulmuştum."

"Ne!"

İşte şimdi gerçek şaşkınlığımı yaşıyordum. Ne dedi şimdi o?

"Nasıl yani?"

Bir süre beni izledi. Aklında bir şeyler ölçüyormuş gibi. Sonra onun tereddütlü ve titrek sesini işitmiştim tekrar.

"Ben... ben nasıl uyandım bilmiyorum ama fırsat bulduğum an kaçtım ordan. S-sonra kendimi ormanda kaybettim. Koştum... çok koştum. Sonra bir anda..."

Sustu.

Merakla bekliyordum cümlesini. Oturduğum yerde biraz doğrulup tekrarladım yarıda bıraktığını.

"Bir anda..."

Ona nasıl bakıyordum bilmiyorum ama kararsız kaldığı belliydi.

Karaları en derinlerime bakıyormuş gibi derindi. Sonra devam etti.

"Bir anda bir şeye ça-"

Ortamda duyulan sesle irkilmiştik. Lanet telefonum çalıyordu. Hemen kim olduğuna bile bakmadan kapatıp masanın üzerine bırakmıştım.

"Lütfen devam et."

Derin bir nefes alıp vermişti. Söylemek zor geliyormuş gibi.

"Bir şeye çarptı-"

Tekrar o lanet ses.

'Siktir.'

Sonra mırıldandığım şeyi duyunca hemen karşımdaki Taehyung'a bakmıştım. İstemeden söylemiştim.

Yüzündeki çatık kaşları anlamadığını gösteriyordu. Yani umarım öyledir. Hemen telefonu alıp rahatsız sesten kurtuluyordum ki bileğimi tutan eli buna engel olmuştu.

"Aç lütfen. Belli ki önemli."

Burnumdan sert bir soluk bırakıp telefonu kapanmadan önce açmıştım. Şayet gereksiz bir şey ise o kişi artık yaşamıyordu.

Hemen sonra polis olan arkadaşım Jongin'in aradığını gördüm. O bu saatte işte olmalıydı.

"Evet?"

"Jungkook, bana o kazayı araştırmamı istemiştin ya."

"Evet de şimdi sırası-"

"Kazanın olduğu yerde kamera yoktu bu yüzden elimizde hiç bir şey yoktu ama biraz ileride, elektrik direğine bağlı bir kamera bulduk. Gördüklerine inanamayacaksın bu yüzden çabuk buraya gel ve kayıtları kendin izle."

          

"Ne!"

"Merkezde, odamda seni bekliyorum. Bunu daha kimseye göstermedim. İlk sen gör istedim. Çabuk olsan iyi edersin. Kaydı uzun süre saklayamam. Neden sakladığımı da görünce anlarsın."

Telefon kapanmıştı.

Ne olabilirdi ki? İçimdeki merak kendini daha da harlıyordu.

"Jungkook, k-kötü bir haber mi aldın?"

Elimdeki kapalı ekrana bakmayı kesip gergin sese dönmüştüm. Taehyung'a baktığımda kocaman gözleriyle pür dikkat beni izlediğini gördüm. Kötü mü yoksa değil mi bunu daha bende bilmiyordum.

"Şey... Arayan polis arkadaşım Jongin'di. Beni çağırıyor, önemli bir şey."

Aynı zamanda ayaklanıyordum. Taehyung'la sonra konuşacaktım.

"Yolda bir kaza yaşanmıştı. Onunla ilgili."

O da ayaklanmıştı. Endişeli gözüküyordu. Hem de fazla endişeli gözüküyordu. Tam yanından geçiyordum ki bileğimden tuttu.

"Gitme."

Olduğum yerde donmuştum. Tekrar bir duygu karmaşası yaşıyordum. Bunun olmasına izin vermemem gerekiyordu.

Peki bunu neden istiyordu. Evde yalnız kalmaktan mı korkuyordu yoksa?

Elinin üstüne elimi koydum ve sıkı sıkı tutarken kendimden ayırdım.

"Hemen döneceğim. Korkma, burada sana hiç bir şey olamaz. Geleceğim tekrar tamam mı?"

Attığım adımımı durduran onun ağlamaklı sesi ve tişörtümün ucunu tutan zarif elleriydi.

"Olmaz! Gitme. Lütfen."

"Taehyung-"

"Korkuyorum. Bana yine iğrenç ilaçlar verecekler. B-ben onlara zarar vermek istemiyorum."

Kafasını eğmiş, incilerini benden saklıyordu. Bir dakika, o az önce ne dedi öyle?!

"Ne! Sen kimseye zarar veremezsin. Başkası da sana veremez. Ben buna izin vermeyeceğim Taehyung."

Elimi çenesine koyup yüzünü görüş alanıma çıkarmıştım. Bana değişik bakıyordu.

Baş parmağımla göz yaşını temizledim hemen.

"Y-ya o sana z-zarar verirse?"

"Kim?"

"Kötü kişi."

Kimden bahsediyor bir anlayabilsem?

"Sorun yok Taehyung. Kötü kişinin zarar vereceği de yok. Kötü kişi de yok. Sana zarar veren her kimse bulup cezasını vereceğim tamam mı? Söz. Sen bunları düşünme artık."

Cevap vermesi için biraz bekledim ama o beni aynı bakışlarla izlemeye devam etti.

"Bak acil gitmem gerekiyor. Korkma tamam mı? Ben hemen döneceğim. Dışarıda bir sürü adamım var. İçeriye hiç kimsenin girmesine izin vermezler."

Gözleri yine dolmaya başlamıştı. Hemen sonra bütün bünyem çilek kokusuna boğulmuştu. Belimde kollarını hissetmiştim. Bedenim gerim gerim gerilmişti. Kafasını boynuma gömüp, sıkı bir şekilde sarılmıştı bana. Bir süre donuk kalsam da daha sonra kollarımı kaldırabilmiştim ama karşılık verememiştim. Ölmüş ailemden sonra bir ilki yaşıyordum. Titriyordu ve ağlamaya başlamıştı bu yüzden geri itememiştim. Gerçi her türlü itemeyeceğimi biliyordum.

Bir elim benden habersiz çilek tarlası olan saçlarına gitmişti.

"Gitme lütfen."

Tanrım ne olmuştu bu çocuğa böyle!

"Sen de onlar gibi beni c-canavar sanırsın. Korkarsın benden. Yapma... Ben c-canavar değilim."

Ağlaması şiddetlenmişti. Kesinlikle bu çocukta problem vardı. Neden böyle saçmalıyordu. Doktor için daha fazla beklemese miydim acaba?

"Taehyung. Sen iyi değilsin. Öyle bir şey olmayacak."

Geriye çekilip yüzünü görüş hizama koymuştum. Saçlarındaki elim yanağına inmişti.

"Ben gidip geleceğim ve konuşmamızı bıraktığımız yerden devam edeceğiz. Sende bana olanları anlatacaksın."

"Ama-"

"Söz veriyorum... Hemen döneceğim tamam mı?"

Bir süre sadece yüzüme baksa da sonra kafasıyla onaylamıştı. Bende saçlarını geriye doğru tarayıp gülümsemiştim ona.

Kesinlikle sorunları vardı. Hem zaten daha ilk günden, beni tanımamasına rağmen bana böylesine güvenmesinden anlamalıydım. Ya benim yerime sapık bir fırsatçı bulsaydı onu. Olacakları düşünmek bile istemiyordum. O çok masum ve temiz bir zihne sahipti. Hele şu sevimli haliyle kendini bir canavar olarak belirtmesi... kesinlikle korumam gereken bir serçeydi o. Onu kanatlarımın altından ayırmayacaktım.

"Ben gelene kadar sen odaya çıkıp dinlen tamam mı?"

Cümlemi bitirdiğim gibi yumuşak tutamlarını son kez sevip, bir şey demesine kalmadan paltomu alıp çıkışa yönelmiştim bile. Hızlı olmalıydım.

Onu evde yalnız bırakmak istemiyordum.

Dışarıya çıktığımda adamlarım bana sorgular bakışlar atıyordu. Hemen önümdeki Kwon'a anahtarı fırlatıp konuşmuştum.

"Aracı getir."

Kafasını sallayıp ortalıktan kaybolmuştu. Kwon gelmeden diğer adamıma yönelip konuşmuştum.

"Buradan hiç bir yere ayrılmıyorsunuz! Ben gelene kadar içerideki çocuk size emanet ona göre."

"Tabi efendim. Siz nasıl emrederseniz."

Omzunu patpatlayıp Kwon'ın hemen önüme getirdiği arabama yönelmiştim. Kwon çıktığı gibi sürücü koltuğuna ben oturmuştum.

"Kwon, diğerlerine söyledim zaten. Sen de gözünü dört aç."

"Emredersiniz efendim."

Daha fazla oyalanmadan arabayı çalıştırıp, merkeze doğru sürmüştüm.

Göreceklerimden habersiz.

¤
Bölüm Sonu!
Oy vermeyi unutmayan canlarıma da çok teşekkürler <3

~Flor Silvestre

Black Tiger •TKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin