5) GEÇ KALMIŞTI

123 60 8
                                    




KAYRA                                                                                            

Uzun bir yolculuk sonrası sonunda otele varabilmiştim. Aslında sadece bir günlük kalacaktım. Yine de ayırtmadığım için otele girebilmem zor olmuştu.

Asansörün kapıları açılıp, koridora adımımı attığımda ayak tabanlarımın titreştiğini hissettim. Kaçmak zor işti. Suçsuzken suçlu muamelesi görüp saklanmaksa daha zor. Baş parmağımı şakaklarıma götürüp ovuşturdum. Sanki bunu yapınca baş ağrım dinecekti. Bunların tek sebebi kaçmış olmamdı. Lanet olası kız. Aptal kız. Kim senden ne beklesin ki zaten.

Valizlerimi odaya taşıyan görevlinin bön bön bana bakmasıyla dışarıdan kendi kendine birine söven deli bir adam gibi gözüktüğümü fark ettim. Her şey normalmiş gibi numara yapmak durumu kurtara bilirdi. Hiç bozuntuya vermeden koridorun en sonunda ki odaya doğru ilerledim.

(Hera'nın ölümünden dolayı sorguya çekilmiştim. Alt tarafı birkaç defa gönül eğlendirmiştim kızla. Kendi erkek arkadaşı olmasına rağmen beni ciddiye almış. Gerçi en başta ilişkisi olduğunu bilsem hiç yanaşmazdım. Öğrendiğimde ise onun için çok geçti. Olayların buralara geleceğini bilemezdim.)

-"Tamam. Ben hallederim." Kapıda durup valizlerime uzandım. Evdeki eşyalarımın hepsini almıştım. Bir daha geri dönemezdim sanırım. Suçlu olma ihtimali olanlar arsında baş sıradaydım.

Başımı gitmeyen iki çift ayağın sahibine kaldırdım. Bakışlarıyla bahşiş istediğini söylüyordu. Ama yanlış kişiye rastlamıştı adamım. Bende bahşiş verecek göz de yok, para da.

Ne demek istediğini anlamamışım ve fark etmemişim gibi kartla kapıyı açıp kendimi ileri attım. Sanırım onun yerinde olsaydım kendime küfürler yağdırırdım.

-"Bu ne şimdi?! Bir de bu çıktı başımaaa." Sinirden kafamı yarmak istiyordum. Tekrar kapıyı açtım. Görevli arkası dönük uzaklaşıyordu. Daha da sinir bozucu olan seslenmeme rağmen ve duyduğuna emin olmama rağmen dönüp bakmamasıydı.

-"Küstah herif. Hepiniz salaksınız lan. Sıçayım sizin kafanıza." Arkamdan kapıyı kapattım. Odanın ışıkları yoktu. Oda telefonundan danışmanlığı arayıp birini göndermelerini istemeliydim. El yordamıyla bu zifiri karanlıkta telefonu aramaya başladım. Bir yandan küfürler yağdırmaya devam ediyordum.

-"BU NE BE!" Ayağımla ne olduğunu bilmediğim cismi tekmeledim. Her hangi bir ses olmadı. Sadece ileriye doğru yuvarlandığını hissettim. Vazo falan mıydı acaba? Hayır. Zemin sert olmasına rağmen ses gelmemişti. Dizlerimi tamamen kırıp yere dokundum ve parmaklarımdan bir şey akmaya başladı.

-"Güzel bir de odanın yerlerinde su var. Nasıl bir otel bu kadar bakımsız olabilir?" Bir gün geçireceğimi aklıma getirip mutlu olmayı diledim. Şu halimle ne kadar olabilirsem. Adımlarıma dikkat ederek ilerdim. Ama yerlerin vıcık vıcık olması çok rahatsız etmişti. Su mu?

Bu otele gelip oda istediğimde garip bir şey olmuştu. Boş oda yok demişti personel. Bende başka bir otelden oda bulmak umuduyla yola düşecektim ki bir çocuk, bana bu odanın boş olduğunu söyledi. Danışmanlıkdaki çalışan şaşırmış ve anlayamamıştı. Oda dolu deyip duruyordu sürekli. En son oda kartlarına kontrol edince 287 numaralı kartın danışmada olduğunu gördü. Özür dileyerek de kartı bana verişmişti

İrkildim. İçimde kabaran endişe duygusundan korkmaya başlamıştım.

-"Kendi kendimi korkutuyorum sadece." Başımı iki yana sallayarak ebedi karanlıkta devam ettim.

Yatağın yanlarına baktım fakat telefon orada da yoktu. Ayaklarıma ıslaklık dışında değen şeyin sadece içi boşalmış pet şişe olmasını umuyordum.

CEHENNEMİ DÖNÜŞTÜRMEK Where stories live. Discover now