•|7|•

1.3K 95 134
                                    

Medya: Efsun

•TOLGA•

Diğer köye varmak yarım saatimizi almamıştı. İki köy arasındaki dere yüzünden yolu birkaç dakika uzatmak zorunda kalmıştık aslında. Dereyi aştıktan sonra ise ilk önümüze geleni durdurup Mahmut Gülden'in evini sormuştuk. Verilen tarifi bulmak zor olmamıştı çünkü diğer köydeki gibi bu köyde de muhtarın evi diğer evlerden daha katlı ve daha yeniydi. Aracı henüz park etmiştik ki evin önüne doluşan bir kalabalık bizi karşılamıştı. Aralarından hangisinin Mahmut olduğunu anlamak zor değildi. Yaşına rağmen dik duruşu ve buraların sahibi olduğunu belli etmek ister gibi hafif çıkıntı göbeğini sergilemek pahasına ellerine belinde birleştirişi, kendini bizlere tanıtıyordu.

"Hoş gelmişsiniz, sefa vermişsiniz Komutan. Ben Muhtar Mahmut. Beni arıyormuşsunuz."

Yol tarifi sorduğumuz gencin hemen muhtarı haberdar etmesi şaşırmamamız gereken kısımdı. "Seni aramıyorduk muhtar. Evini arıyorduk."

Muhtar duruşunu bile bozmadan içeri seslendi çay koymaları için. Tek elini arkasından çıkarıp bizi davet etti. "Misafirim olun. Derdinizi öyle dinleyelim."

Başımı salladım. Yağız ile birlikte gençlerden oluşan kalabalığı geçip içeri girdik. Bu kalabalık nedense bizim varlığımızla oluşmuş gibi hissettim bir an. Kendilerince muhtarlarının yalnız olmadığını hissettirmek istiyor gibilerdi. Bazısı sırf meraktan geldiğini saklayamıyordu yine de. İçeri geçtiğimizde bizi genişçe bir salon karşıladı. Kaldığımız köyün muhtarının salonundan bile genişti. Tekli koltuklardan birinin başına geçen Mahmut bizim oturmamızı bekledi. Eş zamanlı oturduğumuzda içeri gömleğinin kollarını düzelterek giren bizim Muhtar'dı. İrileşen göz bebekleri bizden haberi olmadığını fazlasıyla belli ediyordu. Islak ellerini bir gencin uzattığı havluyla kurularken onun lavaboda olduğu için hazırlıksız yakalandığını anlamıştım.

"Komutan Beyler," dedi gömleğini düzeltirken. "Hayırdır inşallah. Bir vukuat yok ya?" Hemen diğer tekli koltuğa oturmuştu. Muhtar, Mahmut kadar sakin değildi.

"Onu bize Mahmut Bey'in yeğeni söyleyecek Muhtar Bey," diyerek akıllarındaki şüpheyi başka yöne çekmeye çalıştım. Yağız o sırada etrafı inceliyordu.

"Yeğenim mi? Hangisi?" diyerek Mahmut devraldı konuşmayı. "Bir terbiyesizlik mi edildi size?" Gözü kapıdaki birkaç genci bulduğunda onların kendi yeğenleri olduğunu anlamıştım. Gençler bu bakışla telaş olmuştu.

"Gençleri telaşlandırmayın Mahmut Bey. Biz eşinizin yeğeninden bahsediyoruz. Lütfü'den."

Mahmut'un o ana dek çatık duran kaşları rahatlamıştı. Tetikteki duruşu gevşedi duruşu bile bozulmadan. "Ne etmiş Lütfü? Bu sabaha dek burada bile değildi."

Bizim Muhtar'a çevirdim bakışlarımı. "Kimliksiz kız," dedim onun anlayacağını umarak. Kimden bahsettiğimi sormadı Mahmut. O da kızın kimliksizliğini çok iyi biliyor olmalıydı. "Perişan halde. Lütfü dövmüş."

Bizim Muhtar hayretle bakıyordu. "Ne yapmış? Kız iyidir?" diye sordu hemen. Mahmut ise başka bir şey daha demem gerekiyormuş gibi bakmaya devam etmişti. Devam etmedim. Onun konuşmasını bekledim.

"Dediğim gibi bu sabah geldi buraya. Teyzesinin evidir. Neden geldin demedim."

"Buradaysa kendisiyle iki çift laf edelim isteriz," dedim ellerimi dizlerime yaslarken. "Derdi neymiş bir de bize söylesin."

Adam dediklerimden hoşnut değilse de yeğenlerinden birine baktı. Tek bir baş hareketi yaptı. Gencin ardından onunla yaşıt sayılacak birkaç genç önlerimize çayla beraber birkaç tabak bırakmıştı. İçlerinde kuruyemiş ve şekerler vardı. Misafir olduğumuz için bardaklara uzanıp birer yudum alıp bırakmıştık. Bizim Muhtar içmemişti. Sadece bize bakıyordu. Ne düşündüğünü anlamak pek mümkün değildi. Çok geçmedi, içeri Lütfü'yle haber götüren oğlan geri dönmüştü. "Kapıyı örtün bakalım," dedi Mahmut ve içerideki tüm gençler çıktı. Sadece kapının önünde Lütfü kaldı. "Komutanlar bir şeyler der Lütfü," dedi adam yüksek de olsa meraksız bir sesle. "Sizin kızı dövmüş müsün?"

MELEK ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin