빗소리에 더 크게 외쳐 본다

76 11 1
                                    

I shout louder in the sound of rain

Küçükken bir cam fanusum vardı ve içinde de iki adet balık. O kadar severdim ki onları bazen elime alır severdim. Çırpınmaya başladıklarındaysa susuz kaldıklarında, suya salardım onları hemen. Ancak benim sevgi gösterilerim esnasında balıklarımdan birinin omurgası kırıldı bir gün. Sevgim onu öldürmüştü. Sevginin aslında ne kadar ölümcül olduğunu ilk defa o zaman görmüştüm ama küçük, çocuk aklım anlamamıştı bunu. Bazı dersleri alabilmek için büyük bedeller ödenmelidir ve bir balığın ölümü o kadar da büyük bir bedel değildir. Ancak Minho'nun ölümü bunu anlayabilmem için yeterince büyüktü. Ardından kendi ölümümse bunu tescillendirecek boyuttaydı. Size oturup da kendi ölümümü anlatmayacağım, bu dinlemeye değmeyecek bir hikaye, burada Minho'nun hikayesini dinlemek için toplandık. Sinema izlemeye gittiğinizde filmi görmek istersiniz, koltuklarda oturan seyircilerden birinin hayat hikayesini değil. O yüzden kaldığımız yerden devam edelim. Yalnız bu elem hikaye fazla uzar da yüreğinizi dağlar diye atlamak niyetindeyim bazı yerleri, her ne kadar korksam da bunun Minho'nun hikayesine saygısızlık olmasından, çünkü her bir satırı önemli, her bir noktası mühimdir bu hikayenin; küçümsenmemeli, üzerinden kaba taslak geçilmemeli, Minho'nun bir saç telinin dökülüşü bile yere, anlatılmalı. Böyle bir önem taşıyor Minho ve bunu bütün dünya anlamalı. Herkes mezarına gitmeli ve ardından ağıtlar yakmalı şairler, benim beceriksiz anlatışım yetmez, layık görülemez.

Herkesin beklediğinin aksine prens ve prensesin aşkı kısa sürmüştü, Minho ve Minju o yaz ayrılmıştı. O yaz aldığım en güzel haber buydu. Minho artık tamamen benim olabilecekti, bana ayırdığı kısıtlı vakti eskisi gibi artacak, diğerleriyle rollerim değişecekti. Bana bol, diğerlerine kıt vakit ayıracaktı. Çünkü Minju ile ayrılması demek, şu son aylarda takıldığı Minju'nun arkadaşlarıyla da görüşmeyecek demekti. Hesaba katamadığımsa Chan'ın Minju'nun arkadaşlarından biriyle sevgili olmasıydı. Minho ayrılınca Minju'dan, kısa süre sonra Chan ve sevgilisi de taraflarına çekilmek zorunda kalmış ve ayrılmışlardı. Chan ve Minho'nun aynı arkadaş grubundan sevgili yapmalarıysa onların sahip oldukları ortak paydayı büyütmüştü. Minho'nun hayatından çıkardığı ve ekstra zaman yarattığı anların hepsiyse büyük bir heyecanla bu anı bekleyen bana değil, Chan'a gitmişti. Minho'nun peşinde dilsiz bir gölgeye dönüşmem işte böyle oldu.

Lisenin üçüncü yılı; Minho, Minju'dan sonra kimseyle çıkmadı, Chan ise her ay yanındaki kızı değiştiren o tiplerden biri oldu. Üçümüz de aynı sınıftayız. Ben Chan ile o kadar konuşmuyorum artık, sessiz çocuk için fazla sosyal biri o ve zaten en başından beri hoşlanmam ondan, işime geliyor.

Beden dersindeyiz ve sınıftaki tek kişi benim. Genelde bir rahatsızlık ileri sürüp sınıfta otururum hep ve sınıftaki tek kişi de ben olurum.

O gün de sınıf kapısı hışımla açılıp kapanana kadar tektim sınıfta. Minho sertçe kapattığı kapının ardından tekme savurdu havaya ve ona şaşkınca bakan benimle karşılaştı.

"Sen ne yapıyorsun burada?" Sesi hesap sorar gibi. Haklı da hesap sormakta. Okulun prensinin sinir krizini böldüm.

"Sınıfta oturuyorum." Beden derslerine hiç çıkmadığımı bilmesi gerek, en yakın arkadaşız biz ama bilmiyor. Sanırım ben Minho ile en yakın arkadaşım ama o benimle değil. Bunun farkındalığına da ilk o gün varmıştım zaten ve büyük bir inat ve öfkeyle Minho'ya yapışmam da işte o gün başlıyor.

"Neye sinirlendin sen?"

"Önemli bir şey yok."

O gün sinirlendiği olayı asla öğrenemedim ancak her şeyin fitilini ateşleyen de o olaydı. Olayların miladını alabilme sebebimse Minho girdiği hışımla sınıftan geri çıkmasına dayanıyor.

Minho sınıftan çıkıyor, tuvaletlere gidip midesinde ne varsa boşaltıyor. Yeni yemek yedi, midesine dokunmuş olsa gerek. Bunlar geçenler aklımdan. Oysaki gerçekle uzaktan yakından alakaları yok.

Gerçekleri fark edebilmem için ne kadar zaman geçmesi gerekti, buna kaç defa şahit olduktan sonra fark ettim bilmiyorum, ama fark etmekte geç kaldığımı biliyorum.

Ertesi gün, öğle arasından sonraki ilk ders ve Minho ortalıkta yok. Hocadan lavoba için izin alıp dersten çıkıyorum. Buna hiç izin vermez aslında öğretmenimiz, ben de normalde izin vermeyeceğini bildiğimden sormam ama boşluğuma gelip izin istiyorum ve o da boşluğuna gelip izin veriyor.

Lavoboya girdiğimde öğürmeler duyuyorum ve biraz sonra Minho çıkıyor içeriden. Yüzü çökmüş, elmacık kemikleri ortaya çıkmış, göz altları mosmor. Endişelenerek durduruyorum onu.

"Iyi misin sen?"

Hayır, değil.

Cevap vermeden ellerini yıkayıp çıkıyor. Sınıfa girdiğimde yok ama orada. Geri çıkıp onu aramak istiyorum. Mecbur yerime oturuyorum ama, tekrar çıkamam sınıftan. Arkamda oturan Chan'a dönüyorum.

"Minho nerede biliyor musun?"

Omuz silkiyor sadece. Onların arkadaşlığı bu kadar işte. Daha ne istiyorsunuz birbirinizden diye bağırmak istiyorum bazen. Özellikle de Chan'a. Minho'yu tüketiyorsun, ne istiyorsunuz birbirinizden, neden hala birliktesiniz, neden Minho'yu bana bırakmıyorsun? Benim hakkım o, hep ben vardım yanında, mezara girince bile peşinden gidecek kadar cesaretliydim ben! Sen neredesin şimdi, umrunda mı Minho? Ölümümüze sebep olan şeyler umrunda değil, yapmaya devam ediyorsun. Haykırmam bir işe yaramaz, ölüler yaşayanlarla konuşamaz, sesim üstümdeki toprağı aşamaz.

Şimdiyse üstümdeki toprağın kaç kaç yukarısında gökyüzünün olduğunun bir önemi yok. Ruhumun bedenimin içindeki ziyareti sonlandı ve ben meçhul karanlığın içinde bir yerlerde sonsuz bir çemberin halkalarında yürüyüşümü sonlandırmaya çalışıyorum. Yolumu engelleyen sandıktan çıkan ışığı ardımda bırakalı çok oldu, ışığın gücünün yettiği son yerdeki alacakaranlığı bile geçeli birkaç yıl oldu. Bu birkaç yılda fark ettim ki, yaşamın yalan tekeriydi bu dönüp durduğum. Vakti zamanında size kurtuldum diye övündüğüm teker! Hatırladınız mı? Bir kapı bulup çıktığıma dair ne kadar övünçlüydüm, oysaki sadece salakmışım. Yaşarken ne kadar salaksa ölüyken de o kadar salak oluyormuş insan, hiçbir şey değişmiyormuş. Dönüp durduğumun sır bir karanlık değil de hayatın biz kuklalarıyla oynarken çevirdiği teker olduğunu fark etmemse, bazı ardımda bıraktığımı düşündüğüm hislere yaklaştırdı beni. Minho'nun ölümü yüzünden hissettiğim ve yüreğimde için için yanan pişmanlığın alevini harladı.

Şayet hala buradaysam ve hiç gidemediysem Minho'ya ulaşabilir miyim?

secret secret 🦋 | jeongho ✓Where stories live. Discover now