üç

13 1 0
                                    

johanna yirmilerinin ortasında bir genç kadın olduğu halde hiçbir genç aktivitesi yapmıyordu. buna yaşamak da dahildi. o çoğu ihtiyarın bile yapmadığı bir şey yaparak geri kalan ömrünü ziyan ediyor ve yalnızca ölümü bekliyordu.

okulunu dondurmuş, daha doğrusu dondurmak zorunda kalmıştı. üstelik son senesi olduğu halde. herhangi bir işte çalıştığıda yoktu. arkadaşı, hobisi ya da herhangi bir şey yoktu. bundan sebep pek dışarı çıktığı da olmuyordu.

dün bir değişiklik yapmış, daha doğrusu istediği kitabı internet üzerinden bulamadığı için eski bir sahafa gidip oradan almak zorunda kalmıştı. fakat dışarıda yalnızca birkaç saat geçirdiği halde başına böyle bir şey geleceğini nereden bilebilirdi ki? daha doğrusu bilse, yine de dışarı çıkmak ister miydi? dürüst olmak gerekirse kesinlikle isterdi. istediği kitabın acelesinden de değil üstelik, yaşadığı heyecanı tekrar yaşama arzusundan.

evet, kahretsin ki yaşadığı şey onu deli gibi heyecanlandırmıştı. bu tacizdi. fakat içinden bir ses bunun aksini söylüyordu. yine de olmaması gerekirdi. fakat lanet ses yine direniyordu. özellikle de kendisine tanrıça denmesi ve bunun samimiyetle yapılması yüreğini tekletiyordu. fakat her şeye rağmen, bir yandan da bu durumu uzatmaması gerektiğinin farkındaydı. zira bu durum devam ederse kocası ile aralarında neler olur kestiremiyordu. en iyi ihtimalle bir yabancıdan görüp de kocasından göremediği ilgi ilişkilerini sarsar, açgözlü olarak veyahutta bir fahişe olarak anılabilirdi. bunu kesinlikle istemiyordu.

yine istemediği bir şey vardı ki o da, kendini sanatçı olarak nitelendiren fakat daha çok bir takipçiyi andıran o yabancı hayatında olsun ya da olmasın; kocasıydı. johanna kocasını istemediğinin uzun süredir farkındaydı fakat elinden bir şey gelmiyor oluşu yalnızca ölümü beklemekle sonuçlanıyordu. acaba yabancı kendisinin böyle bir hayatı olduğunu bilse ne düşünürdü? sözlerinden, övgülerinden pişman olur muydu? güzel bulduğu kadının aslında ne kadar çirkin olduğunu ve bu çirkinliğin kendi hayatını yaşamaktansa başkasının istekleri üzerine yaşıyor oluşundan geldiğini öğrenmek onu sarsar mıydı?

johanna kendisini yabancının yerini koydu ve kendisine dışarıdan bir göz olarak baktı, bu onu utandırdı. kim bilir yabancı onu ne kadar güzel ve saf olarak hayal etmiş hatta ve hatta onu bir tanrıça gibi görerek şereflendirmişti. oysaki johanna kendine yakıştırılan bu yücelik ile öyle olmadığını bildiği halde bu düşünceye şımaracak kadar alçaktı.

bunları düşündükten sonra karar verdi, öyleyse öğrenmemeliydi. öğrenmemesinin tek yoluysa tüm iletişimi kesmekten geçiyordu.

"johanna? tatlım?" uzaktan gelen ses ile sıkkınca bir nefes verdi ve elindeki kitabı gelişigüzel oturmakta olduğu yatağa fırlattı. ardından kapıdaki gözlerini ayırarak tekrar kitaba baktı. bu o kitaptı, yabancının merak ettiği fakat ona söylemeye fırsat olmadan iletişimi kestikleri kitap, dostoyevski'den beyaz geceler'di. yabancının merak ettiği bir diğer şey, neden kitabı anadilde okuduğuydu. cevabı oldukça basitti; melezdi. annesi rus olduğundan az buçuk aşina olduğu fakat öğrenmeye bu evde vakit bulduğu bir dildi. sebebiyse bu evde yeni bir dil öğrenmeye kalkışacak kadar yalnız olmasından geçiyordu.

ah tabii birde kütüphane vardı, şu yabancının zevkle gezdirebileceğinden söz ettiği. acaba kaç kitabı vardı? en çok hangi türleri, dilleri okurdu? düşünmeden edemedi.

"johanna? sabahtan beri sana sesleniyorum, duymuyor musun beni?" ne ara kapıyı çalıp da içeri girdiğini anlayamadığı kocasına baktı genç kadın. gerçi, kapı çalmaktan mı söz etmişti o? kocasının kapı çalmayı bildiğini sanmıyordu. sırf evliler diye kendisinin özel alanı olamazmış gibi davranışlarından belliydi bu.

art of desire // matureHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin