Haiii, ben geldiiim. Huh özleştik yahuuu, Mid taekook bebeklerimi ve sizi çok özlemişim. Bölümü geciktirme sebebim yeni başladığım fice taslak biriktirebilmek içindi, tamamen ona vakit ayırıp bölüm yazmakla meşguldüm aslına bakılırsa. Eh bir de mid için ufak ufak sona gelmeye başlıyoruz. Biraz ilham tükenmeleri, tıkanıkları da yaşıyorum haliyle. 40 gibi final yaparım diye düşünüyorum, ama belli de olmaz. ^^
Sabırla beklediğiniz ve anlayışla karşıladığınız için çok teşekkür ederiiim. Yazım yanlışlarım varsa affoluna. Keyifli okumalar dilerim lokumlarım! Xx
**
"Etrafı darmaduman ettik." diye fısıldadığımda, parmak boğumlarıyla nazikçe tenimi okşadı. Bakışlarım, onun omzu üzerinden, yaptığımız ufak çaplı un savaşı sonrası batmış olan zemine odaklıydı.
"Jiyeon halleder, güzelim." dedi derin sesi, son derece dingin bir şekilde. Tek eli bel boşluğumdan tutuyor, diğer eli ise yanağım ve çenem arasında çemberler çizerek geziyordu.
Sözlerini duymamla birlikte bakışlarım doğrudan onun gözlerine kaydı. "Etrafı biz batırdık, bizim halletmemiz gerekir." diyerek gözlerinin içine bakarak mırıldandım.
"Tamam bebeğim ama sen zahmet etme, hastasın zaten. Ben hallederim." Belimdeki parmaklarının tutuşu sıkılaşırken, beni kendine doğru çekip göğüslerimizi hafif bir çarpışmayla buluşturdu. Ardından burnuma naif bir öpücük kondurup geri çekildi.
"Birlikte dağıttık, birlikte toplayacağız." dedim ve duraksadım. Uzanıp yanağına dudaklarımı bastırıp yüzünü görebileceğim ölçüde başımı geriye kaydırdım. Saniyelik kopan kontağımız, bakışlarımız orta yolda yeniden buluşmasıyla birleşti.
"Anca beraber, kanca beraber Taehyung."
"Dudaklarını yerim, peki sevgilim." dedi boğuk bir sesle, dudaklarıma soluklarını sala sala konuştu. Ardından ağzıma sulu bir öpücük kondurup dudaklarımızın temasını ayırdı.
Öpücüğünün etkisi tenimi ısıtmaya yetmişti. Hayatım boyunca, bu şekilde ilgi görmemiştim, her şeyin ilkini onunla yaşıyor, onunla tadıyordum.
İlk kez, huzurlu hissetmesem bile benim de başımı sokup yaşadığım ev dışında bir evde kalıyordum. Ve bu... Rahatsızlık vermiyordu, diken üstünde hissetmiyordum. Bana karşı o kadar ılımlı ve iyimser yaklaşıyordu ki, o yabancılığı hissetmeme izin vermiyordu. Aksine bana hiç kimsenin hayatım boyunca veremediği güven hissini, dibine kadar aşılıyordu.
"Ne düşünüyorsun bakalım? Dalıp gittin güzelim." Beni ürkütmeyecek şekilde kısık sesle konuşurken uzanıp göz kapağıma dudaklarını bastırdığında refleksle gözlerim kapandı.
Ellerimi uzanıp boynuna doladım ve yüzümü, alnım geniş omuzlarından birine denk düşecek şekilde yasladım. "Yanında kalmak..." Sesimi minimum seviyede tuttum. Yakınlık açımız bakımından alçak tınıdaki sesimi duyabildiğini düşünüyordum.
"Çok güzel Taehyung." Yarım bıraktığım o cümleyi, bir kaç soluklanmanın peşi sıra tamamlayabilmiştim.
Taehyung, çenesini saçlarımın arasında hafifçe çenesini sürüklemeye son verdi ve saç diplerime arka arkaya buseler kondurdu.
"Mutlu musun?"
Başını eğerek yüzümü görmek istediğini fark edince, onunla göz teması kurabilmek amacıyla alnımı geniş omzundan ayırıp başımı kaldırdım.
"Hayatımda hiç olmadığım kadar." Tereddüt etmeksizin konuştum. Gözlerinin içine baka baka ve kendimden emin bir şekilde. Ne dilim ağzıma takıldı, ne de kelimelerimde duraksamalar yaşadım. O yanımda, yakınımda olduğu zaman, kaygılarım kayboluyor, dinlenmeye çekiliyordu.
Sanki sağlam, çelikten bir duvar örmüştü kaygılarım ve bedenim arasına. Beni yakınına almış ve kaygılarımı o duvarın arkasında bırakmıştı. Taehyung'a yakın oldukça, onunla vakit geçirdikçe kaygılarım bedenimi terk edecek şekilde beni rahat bırakıyordu.
O gün, restorandan ona hiç bir şey sormadan kaçıp gittiğimde, kaygılarım sanki bu anı beklemiş gibi hücum etmişti benliğime. Ruhumu emerek beslenmeye ihtiyacı vardı, yeterince çektirmemiş gibi... Fakat şükürler olsun ki Taehyung gerçekleri bana anlattıktan sonra bile, bana tavır almamış yanımda kalmaya devam etmişti.
Yerinde başkası olsa belki de, beni bırakıp terk ederdi. Ama o yapmamıştı.
"Beni..." dedim ve duraksadım. Görüş alanım buğulanma sinyallerini vermeye başlamıştı. "Beni bırakmadığın, yanımda kaldığın ve bana destek çıktığın için teşekkür ederim." Sesim cümlemin sonuna doğru iyiden iyiye kısıldı, neredeyse fısıltı şeklinde döküldü dudaklarımdan.
"İnsan hayatını bırakır mı? Sen benim hayatımın anlamısın. Her şeyim, tek kıymetlim." Çenemden tutarak hafifçe önüme eğmeye kalkıştığım başımı hemen geri doğrultmamı sağladı.
Gözlerinin içinde kendi yansımamı görmek bana o kadar iyi geliyordu ki... Kimseyle göz teması kuramaz, gözlerine bakmaya cesaret edemezken, bunu onunla aşmayı başarmıştım. Derinliklerinde kaybolmayı tek istediğim gözler, onun gözleriydi.
"Asıl teşekkür etmesi gereken biri varsa, o da benim. Aracımın önüne çıktığın güne şükürler olsun ve seni, kardeşimin okulunda tesadüfen gördüğüm güne..." Sesi o kadar derin bir şekilde içime işledi ki, sözlerinin altında kalakaldım. Buruk bir gülümseme yakaladı dudaklarımı.
"Karşıma çıktığın için teşekkür ederim. Seni tanımak ve çevrende olmak için çabalarıma müsaade ettiğin, hatta güzel yüzünü güldürebilecek kadar sana yakın olmama izin verdiğin için teşekkür ederim, güzeller güzelim."
*
Taehyung ile yerleri, masayı ve sandalyeleri silip temizlemiş, sonrasında da pankekleri hazırlayıp pişirmiştik.
Yaptığım yaramazlıklardan sonra, şimdi kedim Geceyi kucağıma almış başını sıvazlayarak onu kaşıyordum.
Şöminenin karşısındaki çiftli koltukta oturuyorduk. Taehyung, hemen yanımdaydı, gerek olmadığını söylesem bile, sırf üşümeyeyim diye üstüme bir pike bile getirmişti.
Pikenin sıcaklığı en çok Gece'nin hoşuna gitmişti. Kıvrılıp kalmıştı pikenin üstüne ve rahatına diyecek yoktu. Tıpkı benim gibi. O da mutluydu, huzurluydu.
"Pankekler pişince Jiyeon ve korumalara da götürelim, olur mu Taehyung?" diye sordum. Bakışlarımı Gece'nin mayışmış olması sebebiyle kapattığı gözlerinden ayırıp Taehyung'a doğru çevirdim.
O da o sırada arkama doğru uzattığı koltuk başlığından tutunarak bana doğru eğilmiş ve şakağımdan öpmeyi amaçlarken, başımı çevirmemin etkisiyle dudakları alnıma kapanmıştı.
Hâlen daha kalçamda iğnenin etkisi sebebiyle ufak bir ağırlık ve ağrı vardı. Ama yalan söylemeyeceğim beni ayağa kaldıran ve güç kazanmamı sağlayan eve gelen o doktorun vurduğu iğne olmuştu.
"Parmaklarının değdiği o pankeklerin hepsini kendime saklama gibi bir düşüncem kesinlikle vardı ama... Sen şimdi öyle diyince, ah tamam çağırırız gelip alır yerler bebeğim."
Kurduğu cümledeki tezatlığı, dudaklarıma minik bir gülücüğün asılmasını sağlamıştı.
"Eğer çok beğenirsen ben hep yaparım sana. Yemekte yaparım. Yeter ki sen beğen." diye fısıldadığımda eğilip çeneme dudaklarını bastırıp, öpücüğüyle süslendirdikten sonra alnını alnımda dinlendirecek şekilde yasladı.