🌻12🌻

95 8 138
                                    

My body's looking wrong.

My body's looking wrong.

My body's looking wrong.

GÜNEŞ'TEN

Neler oluyor?? Az önce kimin hakkında konuşuyorlardı? Benim küçük kardeşim mi? Evet sanırım.. Niye bunlar hep benim savunmasız kardeşimi bulurdu ki? Neden başkasını değil de benim kardeşimi? Sanki Dünya üzerinde Emre'den başka çocuk kalmamış gibi.. Ama hayır, illa ne olacaksa ona olacaktı değil mi? 

Çok bencilceydi düşündüklerim, bunu biliyordum. Bu yüzden düşünmemek istedim ama bu biraz imkansız gibi görünüyordu. Düşünceler beynimin içinde bir oraya bir buraya uçuşurken, aralarında kaybolmak dışında ne yapabilirdim ki? 

Belki şimdi ne yapmamız gerektiği hakkında mantıklı bir şeyler söylerler diye Melek ve Nilüfer'in yüzüne baktım ve onların yüzündeki ifade her şeyi daha da kötü bir hale getirdi. İkisi de hiç görmediğim kadar çaresiz görünüyordu aslında.. bir an onlara acımak istedim ama sonra aklıma kendi halim gelince bu fikirden vazgeçtim.

Sanırım 15 dakika orada oturduk, tam emin değildim. Zaman algım  yavaş yavaş yok oluyordu galiba. En sonunda Melek ayağa kalktığında, kızın telefonunun hala yukarıda olduğu anca o an aklıma geldi. Sessizce biz de oturduğumuz yerden kalktık ve onu takip etmeye başladık.

Melek sahnenin altına sakladığı telefonu alıp ikimizin de elinden tutarak bizi kapının dışına, oradan da asansöre doğru çekiştirdi ve düğmeye basıp beklemeye başladı. Asansör en sonunda bulunduğumuz kata gelip kapı açıldıktan sonra Nilüfer ve ben içeriye doğru bir adım atacaktık ki elimizden tutan Melek aniden geri çekilip bize engel oldu. 

İkimiz de şaşkınlıkla ona bakarken, o kadar beklediğimiz asansörün kapısı kapandı ve asansör zemin kata doğru ilerlemeye başladı. Garip olan, Melek gülümsüyordu. Hem de kocaman.. İçimden "Gülünecek bir şey varsa bize de söylese keşke." diye geçirmekten kendimi alamadım. Tam o sırada aklımı okumuş gibi gülerek bağırmaya başladı.

"Ben babama dosyaları gönderdim!"

Jetonun düşmesi için gerekli olan 3-4 saniyeden sonra yeniden parlamaya başlayan gözleriyle Nilüfer de gülmeye başladı.

"O zaman bu kanıtımız olduğu anlamına geliyor? Dava edebiliriz!"

İkisi de mutlulukla bana döndü, hala nasıl bu kadar enerjik olduklarını anlayamıyordum. Gün içinde o kadar çok koşturmuştum ki, artık ani ruh hali değişimlerine tepki veremeyecek kadar yorgundum. Buna dün gece uyumamış olmamın da bir etkisi olabilirdi belki. Gene de o ikisini hayal kırıklığına uğratmamak adına küçük bir gülümseme gönderdim.

"Yapabiliriz sanırım."

İkisi de heyecanla asansör butonuna aynı anda basmaya çalışıp birbirlerine çarptılar, sonra da gülerek birbirlerinin basmasını beklediler. İkisi de basmayınca araya girip kendim basmaya karar verdim. İkisi de kıkırdayarak mutlu gözlerle bana bakıyorlardı. Ardından ciddileşerek aniden Emre konusuna atladılar. 

"Babamdan rica etsem tahlillere baktırır, o sıkıntı değil. Asıl problem.."

Nilüfer araya atlayarak Melek'in sözünü kesti. Bu sırada asansör bizim katımıza gelmişti bile.

"Zamanımızın kısıtlı olması, yeterince hızlı olmazsak kanıtımız olsa bile çok geç olabilir.."

Hep birlikte asansöre bindik ve kapı yavaşça kapandı. "ZEMİN KAT" butonuna basmamızla kabin aşağıya doğru hareket ederken ben de uykulu uykulu "Tahlillerin çıkması ne kadar sürer ki?" diye sordum.

Melek kafasını yana eğdi ve bildiği bir şeyi hatırlamaya çalışıyormuş gibi elini alnına götürdü.

"Türüne göre değişiyor sanırım.. Babama sormamız lazım onu."

Kıvırcık saçlı kız vakit kaybetmek istemiyor olacaktı ki, hiç beklemeden cebinden telefonunu çıkarmıştı ve tam kilidini açmak üzereyken gözü bir şeye takılıp hızla büyümeye başladı.

"OHA!"

Zaten heyecanlı olan Nilüfer onun tepkisiyle irkilerek hızla kızın yanına gitti.

"NE OLDU?!"

 "..."

Melek telefonunu bize çevirerek saati gösterdi.

"Bir tık naneyi yemiş olabiliriz.."

...

Melek ve Nilüfer son 10 dakikadır bir oraya bir buraya yürüyüp ne yapacaklarını sorguluyorlardı. Melek bana Nilüfer'in annesi sorunsalını anlatmıştı ve Nilüfer'in saati gördüğü anda yüzüne gelen dehşet ifadesine bakılırsa başları ciddi anlamda dertteydi.

Aslında ilk başta Nilüfer, Melek daha nane diyemeden asansörden çıkmaya ve zemin kata koşmaya çalışmıştı ama Melek onu durdurmuş annesinin bu saatte tek başına eve dönerse daha da sinirli olacağını, onun yerine kendi annesinin onun annesiyle hastaneye gelip, onu sakinleştirmesinin daha iyi olacağını hatırlatmıştı. Böylece Nilüfer sakinleşmiş, Emre'nin odasına inip annesini beklemeye başlamıştı. 

Nilüfer'in annesinin Melek'in annesiyle birlikte kapıdan gireceğini nereden bildiklerine gelirsek..  Nihan teyzem, kızını bu saatte hiçbir yerde bulamayınca tabi ki ilk olarak Yaren'in annesini arayacaktı. Grubu karakola girmekten koruyan Yaren'in tarafından bir şey öğrenemeyince hepimizin bakıcılığını yapan Eylül'e gelecekti sıra. Oradan da bir şey öğrenemeyince tam bir bela olan Melek'in, annesini arayacaktı. En iyiden çıkmıyorsa, en kötüdedir mantığıydı kısaca.

 Hatice Teyze'den Nilüfer'in nerede olduğunu öğrendiğinde panikle hastaneye gelmeye çalışacaktı. Melek'in annesi, Hatice Teyze de tabi ki ona yalan söyleyen biricik kızını bulmak için onunla birlikte gelecekti. Ve evet, işte bu kadar. Gerisi Melek ve Nilüfer'in mükemmel oyunculuk yeteneklerine kalıyordu.

Nilüfer ikimizin karşısına oturmuştu. O bana, ben gözlerini yatakta yatan çocuktan alamayan Melek'e, Melek de Emre'ye bakıyordu. Ne yazık ki Emre şu anda kimseye bakabilecek durumda değildi. Belki ölü bir bitki gibi olmasaydı, o da Nilüfer'e bakardı ve hepimiz gülmeye başlardık.

Emre'nin yatağının yanında tedirgince otururken birden kapı açıldı ve Nilüfer panikle yüzüne ağlamaklı bir ifade getirip kapıya doğru döndü ama gördüğü kişiyle gözleri fal taşı gibi açıldı.

"Siz hala burada mısınız kızlar?"

🌻🌻🌻

Glass Animals- The Other Side Of The Paradise

SEE YOU İN THE NEXT CHAPTER :)

🌻🌻🌻

(medya kayan yıldızıma ithaf edilmiştir)












Lost İn ParadiseWhere stories live. Discover now