Mafya patronu olan Hera Ateş bütün şehri avucunun içinde tutuğunu düşünüyordu ama bir gün şehre yeni gelen bir adamla bütün hükmü son bulmak üzereydi.
Tırnaklarıyla kazarak çıktığı koltuğundan indirilmek üzereyken ona neden efendi denildiği öğrenile...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
İHANETİN BEDELİ ÖLÜM
Olayların nasıl bu noktaya geldiğini bilmiyordum. Hiç beklenmediğim bir anda ortaya çıkan bir adam ile yıllarca üzerinde çalıştığım planım sekteye uğramıştı. Deha Sancak'ın böyle bir hamle yapacağını biliyordum ve buna hazırlıklıydım ama karşımdaki adamın bir anda kırık çatımdan içeriye düşüp hayatıma girmesine hazırlıklı değildim.
En başından beri Pars Alaz ile ortak olmak gibi bir niyetim yoktu ama şu an olayların bizi sürüklediği nokta tamamen farklıydı. Pars Alaz'ı bu durumda karşıma almak aptalca olurdu ama bir ortak olarak da ona güvenebileceğimi düşünmüyordum. Bu yüzden kısa bir süreliğine ben planımı yola sokana kadar onu kullanacak ve beni kullanmasına izin vererek kısa sürede olayları yoluna sokacaktım ve asıl planım gerçekleştiği an da hayatıma bir ateş gibi giren Pars Alaz, yavaş yavaş sönüp hayatımdan çıkacaktı.
Her şey yolunda giderse hem o istediğini alacaktı hem de ben. Bu kazan kazan durumuydu ve işler beklediğim gibi giderse bir taşla iki kuş vuracaktım. Karşımdaki kuşlar her ne kadar büyük olsa da.
"Aklından neler geçiyor?" dedi Pars Alaz iki kolunu birbirine kenetlemiş, dikkatle bana bakıyordu. Bir an da ortak olmayı kabul ettiğim için aklı karışmışa benziyordu.
"Ortak olmamızı isteyen sen değil miydin? Şimdi kabul ediyorum işte," dediğimde bakışları bakışlarıma kenetlenmişti. Sanki bakışlarıyla aklımdakileri okumaya çalışıyormuş gibiydi.
"Üstüne basa basa benimle ortak olmayacağını söyleyip durdun ama şimdi bir anda ortak olabileceğimizi söylüyorsun. Sence bu biraz tuhaf değil mi?"
Bu adamın gözünden de bir şey kaçmıyordu. Bu da ortak olmamızın ikimiz için zor bir oyun olacağı anlamına geliyordu. Çünkü ne o benim planıma sorgusuz sualsiz uyardı ne de ben onun planlarına uyum sağlayabilirdim. Bu da bu oyunun en başından beri büyük bir hata olduğunun kanıtıydı.
Önerilen hikayeler
Bunları da beğenebilirsiniz
"Ortak olmak istiyor musun istemiyor musun?" diye sordum sakin bir tonda. Kalçasını yanında mutfak barına yaslayıp beni baştan aşağıya süzdükten sonra konuşmaya başladı.
"Eğer bunu istemeseydim teklifi kabul etmen için bu kadar çabalamazdım ama şu an ortaklığı kabul etmenin arkasındaki sebebin beni başından savmak olduğunu düşünüyorum. Haksız mıyım?" Ses tonu sakindi ama gözleri tamamen başka bir şey söylüyor gibiydi.
"Neden böyle bir şeye gerek duyayım ki?" dediğimde bakışları bir anlığına karşıdaki duvara kaydı. Sanki bir şeyleri düşünüp tartıyordu ama bu çok kısa bir andı. Birbirine kenetlediği kollarını serbest bırakarak kalçasını yaslandığı tezgahtan uzaklaşıp bedenini bana doğru çevirdi. Ağır adımlarla bana doğru ilerleyip aramızda küçük bir mesafe kalacak şekilde duraksadı. Bakışları bedenimde kısa bir süre dolaştıktan sonra başını eğerek kulağıma doğru fısıldadı.
"Ben senin kullanabileceğin küçük bir piyon değilim Hera. Bu yüzden aklından beni kullanıp kenara atabileceğin bir senaryo geçiyorsa bunu şimdiden aklından çıkarsan iyi olur." Sıcak nefesini kulağımda hissediyordum. "Ben istemediğim sürece beni kullanamazsın ama eğer kullanmak istiyorsan bunu üzerinde benim tişörtüm varken yapmalısın. Çünkü üzerinde benim kıyafetim varken her istediğini yapabilecekmiş gibi hissediyorum, ortak."
Bir an kelimelerin boğazımda düğümlendiğini hissetim. Yutkunmaya çalıştım ama pek başarılı olamamıştım. Beni tehdit ettikten sonra böyle bir şey söylemesini beklemiyordum. Üzerimdeki tişörtün ona ait olduğunu düşünmemiştim. Şimdi bunu düşününce bir an kendimi huzursuz hissetsem de kendimi onu kışkırtmaktan alıkoyamıyordum.
"Ne o, yoksa senin tişörtünü giymem seni tahrik mi ediyor?"
Biraz gerilediğinde yüzü tam karşımdaydı. Bana çok yakındı ve bu yakınlık kötü hissettirmiyordu. Bakışlarım dudaklarına kaydı. Kıpırtısız dolgun dudakları çok yumuşak gözüküyordu.
"Evet dersem benim için bir şeyler yapar mısın ortak?" dedi, sesi bir şeytanın en büyük günahını fısıldarken takındığı masumiyeti barındırıyordu. Bu ses tonuna kanmak kolaydı ama karşısında tıpkı onun gibi bir şeytan olduğunun farkında değildi. Başımı biraz daha ona yaklaştırıp dudaklarımız arasında kısa bir mesafe kalmasını sağladım.
"Sen benim küçük piyonum değilsin Pars Alaz. Kendi hamlelerini kendin yap," dedim fısıltıyla.
İkimizde kısa bir süre olduğumuz yerde durduk ve sonunda bu anlamsız durumu bozan Pars Alaz olmuştu. "Hadi bir şeyler yiyelim," dedi benden uzaklaşıp sırtını bana dönerek, yemek masasının olduğu kısma ilerlerken.
"Yemek yemek için vaktim yok. Bir işi halletmem gerek. Eğer kıyafetlerimi vermezsen bu halde dışarı çıkmak zorunda kalacağım ve inan ki bunu yapmaktan çekinmem."
Yemek masasına ulaştığında kısa bir duraklamanın sonunda bana doğru döndü. Bir elini yanındaki sandalyenin başına atıp kafasını hafifçe eğip bana bakıyordu. Şu an an üzerindeki takımla bir moda dergisinde poz veren modelleri andırıyordu.
"Her ne kadar benim tişörtüm üzerindeyken dışarıya çıkmanı arzulasam da buna izin veremem. Doktor bayılmanın nedeninin dengesiz beslenme, yorgunluk ve stres kaynaklı olduğunu söyledi. Bu yüzden yemek yemeden bir adım bile atmana izin vermeyeceğim. Yeni ortak olduk, öyle hemen ölmen yazık olur değil mi?" dediğinde yüzünde bir mimik dahi kıpırdamamıştı.